Polat BİLİCİ

Polat BİLİCİ

Plt4035@gmail.com

Ali Karadaş (Unutulmasınlar )

Ali Karadaş 1951’in Mayıs’ında dünyaya gelir. Biz “mayıs”a Kürtçe’de “ payız” deriz. Zaten bizim yaşıtlarımızın hiç birinin de hangi ayda, hangi ayın hangi gününde doğduğu belli değildir. Ne der büyüklerimiz “Dolu yağdığı sene“. Kimimize “Ekinler biçiliyordu“, Kimimize “O sene çok büyük kar yağdı“ydı, kimimize de “Koç Katımı“ydı diye söylenirdi. Zaten doğum tarihlerimize bakıldığında, ne hikmetse hemen hemen hepimiz ayın birinde doğmuşuzdur.

Dört erkek, beş kardeştirler. Evin ikinci çocuğudur Ali Ağbi. İlk, orta ve lise tahsilini yaptıktan sonra. Gazi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü’nü bitirir. İlk olarak Kırşehir Eğitim Fakültesine öğretim görevlisi olarak atanır. Daha sonra sırasıyla Çiçekdağ Lisesi Müdürlüğü. Sonraları Milliyetçi Cephe  (MC) Hükümeti tarafından görevden alınır.

Bir müddet sonra, Sivas Yıldızeli İmam Hatip Lisesine tayin edilir. Daha sonra da Pamukpınar Yatılı Öğretmen Okulu’na atarlar. Öğretmenlikten istifa ederek Kırşehir’de bir özel bir dershanede ders verir. 1996 yılında İstanbul’a taşınır ve 15 Haziran 1997 tarihinde beyin kanaması sonucu hayatını kaybeder.

Ali Karadaş ortaokul ve lise dönemlerindeyken aşiretimizin öğrencileri yanına gelir onun bilgilerinden faydalanırlardı. Artık hem öğrenci hem de öğretmendir. Onun sayesinde çok kişi yüksek okulları kazanıp kariyer sahibi olmuşlardır. Ancak kendisi öyle bir puan almıştı ki gidemeyeceği Üniversite yoktu. O, tutkunu olduğu matematiği seçmiş ve Gazi Üniversitesi Matematik Bölümü’ne kaydını yaptırmıştır.

Ali Karadaş giyim kuşama hiç önem vermezdi. Yok takıma gömlek olmamış, kravat uygun değil gibi takıntıları yoktu. Doğal bir yaşantısı vardı ve doğallıktan hiç şaşmazdı. Lümpen ve burjuva özentisinden nefret ederdi. Yaz tatillerinde köye gelir, bir köylü gibi giyinir ve tüm işlere büyük katkısı olurdu. Ancak saçlarını uzatmıştı ve bakımsızdı, bir de sakal bırakmıştı. Oysa onunla birlikte köye gelen arkadaşları temiz takım elbise kravatla gezerken onun umurunda bile değildi.

Köyün ilk komünistidir Ali ağabey. Toplar gençleri sohbetler eder, düzenin acımasızlığından tutun da ABD. Emperyalizmine ve Kürtçe üzerindeki baskılara kadar anlatır anlatır, yine anlatırdı. Oturur topluluk içine sohbetlere katılır, görüşlerini onlarla paylaşırdı.

Köye ilişkin öne sürdüğü görüşleri de vardı. “Neden köyde günde on kadın ekmek yapıyor? Neden her evde ayrı ayrı yemekler pişiriliyor? Oysa görev bölümü yapılsa dahi iyi olmaz mı?” gibi görüşler öne sürerdi. Artık köyde konuşulur olmuştu. Elîye Male Mahmadî Rove Ole bu ye Koministaki Mazın (Ali Karadaş büyük bir komünist olmuş.)

Bir gün köyümüze dolu yağdı. Bilirsiniz dolu bir yere yağar, diğer yana yağmaz. Köylüler tarlalarını ziyaret eder. Tarlalarında hasar çok mu diye bakarlar ki Mahmadi Xoca nın tarlası yerle bir, ancak o tarlanın yanındaki Ali Karadaş’ın tarlasında hiçbir hasar yoktur. Bu duruma isyan eder Mahmadi Xoca. Kaldırır ellerini havaya “Hey Hude Nımıye azi dıkıma, Rojiye azi dıgırıma, Te tolu zaviye mın hıştıke, zaviye vi komünisti pe tışt tuna“ (Hey Allahım Namaz kılan ben Oruç tutan ben dolu tarlamı haşat etmiş komünistin tarlasında bir şey yok) der.

Sonraki senelerde yazın köye gelir; artık saç sakal kesilmiş, üzerinde bir parka, ayağında bir askeri bot. Bir de arkadaşı vardır. Kırşehirli Mehmet Yılmaz. Bu arkadaşı köyde bayağı kalır ve beraber dolaşırlar, çok hareketli konuşmaları olurdu. Köyde herkes bunları gözetlerdi, “Bunlar saatlerce neyi konuşuyor?” diye. Derken 12 Mart Cuntacıları iş başındadır. Tüm acımasızlıklarıyla devrimcilere işkence çektirip, Nurhaklarda Sinanlar, Cantekinler öldürülür ve Gemerek’te Denizler yakalanıp idamla yargılanır.

Bu kıyıma “Dur!” demek için Mahirler eylem koyarlar ama onlar da Kızıldere’de hunharca öldürürler. Bir de radyo da bir haber. Hava yollarımıza ait bir uçak içindeki yolcularla birlikte Sofya’ya kaçırılmıştır. Diğer gün boy boy gazetelerdeki resimler. Mehmet Yılmaz’ın elinde bir silah yaklaşmayın uyarısı. Bu dört kişinin isteği Denizlerin serbest bırakılması.

Ali Karadaş bir gün arkadaşı Ahmet Deveci’yle Kırşehir’in en merkezi caddesinde dolaşırlarken, faşistlerin saldırısına uğrarlar. Ali Ağbi çokça darbeler almıştır. Ancak yanındaki arkadaşı Ahmet Deveci Kırşehir’in ilk Devrim Şehididir. O zamanlar devasa bir protosto yürüyüşü yapılmış ve Ahmet Yoldaş’ın cenazesi Hırallı köyünde defnedilmiştir.

Okul bitiminden sonra Terziyan Köyü’nde Mamki Haçke’nin kızı Hacer’le evlenir. İlk görev yeri Kırşehir Eğitim Fakültesidir, öğretim görevlisi olarak atanmıştır. Daha sonra Çiçekdağ Lise müdürlüğü ve artık MC. Hükümetleri dönemi başlamıştır. AP, MSP, MHP, DP ve Cumhuriyetçi Güven Partisi. Hani şimdi barolar başkanı olan kişinin babası Turan Feyzioğlu da bu hükümettedir.

 Artık görevden alınmıştır, işsizdir. Danıştay kararıyla tekrar mesleğe dönüş yaptırılmış, yeni tayin yeri belirlenmiştir bile: Sivas Yıldızeli İmam Hatip lisesi. Amaç korkutmak ve göreve gitmemesini sağlamaktır. Oysa haberleri yoktu bu yiğidin mangal gibi yüreğinden. Gitti başladı görevine. Baktılar ki olacak gibi değil. Bu sefer Yıldızeli’nin üç kilometre dışındaki Pamukpınar Yatılı Öğretmen Okuluna atadılar Ali Ağbi’yi.

 Bu okula ulaşım yoktur. Kendi imkanlarınla gidip geleceksin. Ortalık kar-kış. Sivas’ın kara kışı meşhurdur bilirsiniz. Oysa o okulun lojmanları olup yarısı da boştur. Ama kendisine lojman tahsis edilmez. Okul yatılı olduğu için orda yemek çıkar. Diğer öğretmenler okulda yemek yerken Ali Ağbi’ye yasaktır. Ne yapsın o da okula sefertası taşır. Okulun bir de Vahap adında Mucurlu müdür mavini vardır, Vahap’ın Murat 124 marka aracı vardır, o da Yıldızeli’nde oturur ve Ali Ağbi’nin yanından arabasıyla geçerken Ali Ağbi’nin yüzüne dahi bakmaz ve onu aracına almaz.

 Birkaç yazışmalardan sonra, kendisine lojman tahsis edilir. Ancak bu lojman öğretmenlerin lojmanı değildir. Kapıcı dairesi tahsis edilmiştir. Bu daire, bir salon, bir odadan ibarettir. Ne yapsın Ali Abi? Ezgi ve Emre isminde iki çocuğu da vardır. Yayan Yıldızeli’ne gitmekteyse burada oturmaya razı olur. Bir anlatımında diyordu ki: O dairenin kapısı bir buçuk metreydi, benim boyum 1.90. Hiç alışamadım o kapıya kaç kere kafamı çarptığımı hatırlamıyorum.

 Bu okulun yakınında bakkal yok başka evler de yoktu. Ekmek okulun özel fırınından çıkar. Okulun besihanesi vardır. Süt sağımı da, her ne kadar yapılıyorsa da ekmek ve süt, Ali Ağbi’ye satılmaz. Oysa iki küçük çocuğunun süte ihtiyacı vardır.

 Ancak onların umurunda değildir. Sevgili Hacer Yenge, bir anısını anlatmıştı. “Süt arabası lojmana geldi. Bana satmıyorlar. Diğerleri yoğurtluğunu bile alıyordu. Birden çıktım arabaya dört güğüm sütü yere devirdim. Madem biz yararlanamıyoruz siz de yararlanmayın dedim.“ Ancak dökülen sütlerin parası, Ali Ağbi’nin maaşından kesilir.

Derken okullar tatil edilmiş. Gelirler Kırşehir’e. Bir dershane sahibi arkadaşı yüksek maaşlı bir teklif yapar ve Ali Ağbi, öğretmenlikten istifa eder. Dersanede ders verdiği gibi günlük seanslar halinde evinde de ders verir. Ancak ekonomik durumu iyi olanlardan ücret alır. Onun yanı sıra da birçok çocuğa ücretsiz dersler verir. Ekonomisi bayağı düzgündür. Bir gün Mucurlu Vahap gelir dersaneye. Tesadüfen Ali Ağbi’yi görür ve Ali Ağbi hiç birşey olmamış gibi, bu adama epeyce hürmet eder; Çünkü kişiliği böyleydi.

Sevgili dostlar, bilindiği gibi Üniversite seçme sınavlarında bizim Kırşehirli öğrencilerin başarıdan başarıya koşmalarının sebebi. Ali Karadaş’ın atmış olduğu temelden gelmektedir. Samimi arkadaşı olan, İstanbul Büyük Dersaneleri’nin Genel Müdürü Edebiyatçı Şair Yavuz Özden’in ısrarlarını kıramayarak 1996 yılında İstanbul’a taşınır. Orada dolgun bir ücretle öğretmenlik yapar. Onun dışında da evinde özel kurslar verir. Ali Ağbi çok iyi bir teorisyen olup ikna gücü çok kuvetliydi. Nasıl mı, okuma yazması olmayan anası Zahe’yi öyle yetiştirmişti ki, aynen Maksim Gorki’nin “Ana” romanındaki ana gibiydi Zahe Ana.

15.06.1997 günü gecesi, sabaha karşı hastalanır. Kendi çabalarıyla, binadan yürüyerek aşağı iner ve beş yüz metre yakınlarında olan, Göztepe SSK. Hastanesi Acil Servisi’ne bir araçla götürülür. Gittiklerinde küçük tansiyon 17. Büyük tansiyon 28’dir. Sabah saat 08.30 sıralarında hayata gözlerini yumar.

Kırşehir’de kitlesel katılımlı bir cenaze töreni yapılır. Cenazesi Külhüyük Köyümüze getirilip defnedilir. O kadar kalabalık bir araç konvoyu vardır ki, bu araçlar köyümüze sığmaz.

Sevgili eşi Hacer Karadaş, her iki evladına yüksek tahsil yaptırır. Bu iki çocuğu da babaları gibi başarılı birer matematikçidir. Ezgi bir özel bankada işe başlar. Sonra oradan ayrılarak, kendi işini kurar. Şu an yanında elli kişi çalışmakta olup başarılı bir iş kadınıdır. Oğlu Emre ise, babası gibi başarılı bir matematik hocasıdır ve özel bir dershanede ders vermektedir.

Ali Karadaş’ın çok sayıda Matematik ile ilgili kitapları vardır. Bu vesileyle Merhuma rahmet, sevgili eşine ve çocuklarına mutlu, sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Bir yıldız böyle kayıp gitti...