Bahattin SÜRÜCÜ

Bahattin SÜRÜCÜ

ekodosd@gmail.com

ARTIK DELİKANLI OLDU BÜYÜK HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ

Adı Yascha Can ENKE. Annesi Türk, babası Alman. 10 yaşındayken Türkiye’ye geldiğinde, Alman komşuları, 30 yılını Latmos’ta önemli keşifler gerçekleştiren Alman arkeolog Dr. Anneliese Peschlow’un kitabını kendisine verdiklerinde çok etkilenmişti.
Latmos’un Bafa Gölü’yle bütünleşen özgün doğal peyzajı, benzersiz kaya yapıları, antik taş döşeli yolları, kaya mezarları, manastırları ve tarih öncesi kaya resimlerini okuyunca “ben mutlaka buralara gitmeliyim” demişti.


Her yıl izine geldiklerinde, ailesini zorlayarak kendisini Latmos’a götürmelerini sağlıyordu.
Sonra yolu EKODOSD’la çakıştı. Onlarla gezmeye başladı.
Almanya’ya gittiğinde, boş durmuyor, Latmos’la ilgili sürekli araştırmalar yapıyor ve gittiği ve gitmesi gereken yerlerin haritalarını çıkarıyordu.
En büyük hayali Latmos’un zirvesinde bulunan Tekerlek Dağ’a çıkmaktı. Ancak ailesi “18 yaşına girmeden olmaz.” Demişti.


8 yıl su gibi aktı gitti, delikanlı olmuştu artık. 18 yaşına bastığı yıl izine geldiğinde hemen Kuşadası’na geldi ve EKODOSD’a üyeliğini gerçekleştirdi.
Ailesi de Tekerlek Dağ’a çıkmasına izin verdi.
Latmos Dağları’nın vahşi kayalıkları arasında, yükseltilere bir dağ keçisinin çevikliğiyle tırmandı.
Hayalini gerçekleştirmenin mutluluğuyla tırmanış zor olsa da o hiç hissetmedi.
Gnays kayaların fıstık çamlarıyla bütünleşen muhteşem manzaraları arasından, binlerce yıllık taş döşeli yollardan yürüyerek, tarih öncesi kaya resimlerini, Bizans Dönemi’ne ait freskleri, kaleleri, manastırları inceleyerek tırmandı.


Sonunda en büyük hayali olan, devasa boyutlardaki kutsal dağ olarak bilinen Tekerlek Tepe’ye vardı.
Zirveye çıktığında mutluluktan uçuyordu. Anı defterine kimseye göstermeden düşüncelerini yazdı.
Bir yanda güneyde Bafa Gölü’nün eşsiz manzarasını hayranlıkla izledi. Kuzey bölgesine baktığında ise canı çok sıkıldı. “Yeter artık…” dedi.
Dağın zirvesinden baktığında, köstebek çukuru gibi açılmış, doğayı beyaz bir çöle çeviren maden ocaklarının bu kadar çoğaldığını bilmiyordu.


“Böylesine değerli bir yere nasıl izin veriyorlar anlayamıyorum. Almanya’ya gittiğimde ben bu dağın fotoğraflarını arkadaşlarıma gösterdiğimde, hepsi hayranlıkla bakıyorlar. Birgün onlar da gelip gezmek istiyor buraları. Yetkililerden rica ediyorum, koruyun buraları. Eğer korunabilirse, bu dağların bir gün dünyada çok önemli bir yer haline geleceğini inanıyorum. Ben Almanya’da elimden gelen gayreti gösterip, Latmos’u tanıtacağım. Yeter ki korunsun.” Dedi.
Canı çok sıkılsa da yıllarca içinde biriktirdiği düşüncelerini gerçekleştirmek için bir gecesini burada geçirmek istedi.
Dağın harika coğrafyasında bir anıt gibi duran, kartal başlı bir kayanın altındaki sığınakta yer alan eski bir çoban evinde geceyi geçirmeye karar verdi.


Uyku tulumunun içine girip, gökyüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızlara bakarken, karşıdan çıkan Ay’ı görünce aklına dağın meşhur mitolojik hikayesi geldi.
Sanki Ay tanrıçası Selene tepelerin arkasından çıkarak, aynı Çoban Endymion’da olduğu gibi ışığıyla yüzünü parlatıyordu.
Mitolojik hikayeyi düşünürken uyuya kaldı. Sabah güneşi yüzüne vurduğunda, gözlerini açtı. Hayatının en mutlu günlerinden birini yaşıyordu.
Hayali gerçekleşmişti.
Dağın doruğundan düze indi. Eşsiz güzellikteki gnays kayaların bembeyaz toz haline gelmiş yığıntıları arasında boğulmuş gibi duran fıstık çamlarını gördüğünde, hiç konuşmadı. Duruşu ve yüzündeki ifadeler her şeyi anlatıyordu.
Yascha Can Enke, Latmos’un doğasına, tarihine, kültürüne, insanlarına hayranlık duyan ve bu coğrafyaya sevdalı ve duyarlı bir genç.


Almanya’ya döndüğünde ilk iş olarak okulunda Latmos’la ilgili bir sunum yapmak ve burayı tanıtmak istediğini söyledi.
Yascha Can, ileride iyi bir arkeolog olmak istediğini, olmazsa şehir plancısı olacağını belirtti.
Yascha Can,  Latmos’u çok küçük yaşta keşfetmeye başladı ve önünde çok uzun yıllar var. Onun bilgileri, izlenimleri gelecekte bu dağlar için çok önemli olacak.
Tabi koruyabilirsek…