Polat BİLİCİ

Polat BİLİCİ

Plt4035@gmail.com

Köyde komşular

Kırşehir’e bağlı Boztepe’nin Külhüyük Köyü’nde doğdum ve çocukluğumun bir kısmını burada bir kısmını da Kırşehir'de geçirdim. Çocukluğum köy ve şehir kültürüyle yoğrulduğu için, kendimi şanslı görüyorum...

Köyümüzde olsun, daha sonra geldiğimiz Kırşehir’de olsun, farklı yaşantılarımız ve anılarımız olmuştur.

Bugün sizlere, köylerdeki komşularımdan bahsedeceğim.

En büyük süpermarket komşulardır.

Kredi kartına ihtiyaç duymadan tüm ihtiyaçları onlardan temin edebilirsiniz.

Nasıl mı?

Evde gaz ocağı iğnesi kırılır, ekmek biter, gaz biter, şeker kalmamıştır; hatta babanızın tütünü bile bitiğinde, bizi gönderirlerdi komşunun evine "annem dedi ki" diyerek istekte bulunurduk...

İhtiyaç duyduğun gereksinimler, bir komşunuzda yoksa, diğer komşulardan muhakkak temin edilirdi.

Sadece bu mudur komşuluk?

Komşu kadınlar toplanır, olmazsa olmaz olan erişte kesme, kasnakla kerme (tezek) kesme, erkeklerde mevsimine göre koyun kırpma gibi işlerden birbirlerine yardımcı olurlardı.

Akşam komşuya misafirliğe gidilecekse, sen de gitmek istersin. Seni götürmek istemezlerse, atarsın kendini yere; bağıra bağıra ağlar, gitmek isteğini iletirsin.

Bazen götürürler, bazen de dayak yersin.

Ama gitmek güzeldir. Çocuksun ya sohbetler devam ederken uyuya kalırsın. Bir de uyanırsın babanın kucağında eve götürülüyorsun.

Bazen de babamız annemizi döver, bu kadıncağız evi terk eder. Ancak gideceği yer komşunun evidir. Buna da küs gelmiş denirdi.

Komşunun erkeği gelir babanı kınayarak “Kıyıyor musun kaç çocuğunun annesi...”

Sanki kendisinin eşi hiç küs gitmemiş gibi akıl verirdi. Sonuçta küs giden kadın eve getirilirdi. Bu da hayatın gerçeğiydi...

Genelde erkekler misafir odada toplanır, çok güzel sohbetler edilir, biz çocuklara da ev halkının yaşadığı bir odada masal anlatılırdı. Zevkle dinlerdik masalı. Ancak dinlerken uyuyakalırdık ve sabah kalktığımızda merakla masalın sonunu dinlemek isterdik. Büyük ablalarımız bazen masalın sonunu anlatırlar, bazen de "uyumasaydın da dinleseydin" diyerek anlatmasalar da, eninde sonunda o masalın sonunu öğrenirdik...

Başka bir köyde misafirler gelince komşular da gelir, misafirle hoş beş ederlerdi. Hatta misafir birkaç gün kalacaksa kendi evlerine de davet edilirdi.

Komşunun veya senin evinde düğün veya cenaze varsa, komşunun evi de aynı senin evin gibidir. Düğünlerde komşu kadınlar toplanır düğün evinde, ekmek gibi, yemekler ve düğün hazırlıkları beraberce yapılırdı.

Düğünün başlaması ilk etapta şöyleydi: Bayrak bir direğe bağlanır, direğin üzerine de bir elma saplanırdı. Bu arada davul zurna da gelmiştir. Komşular gelmeye başlarlar. Ancak bazı komşular gelmezler. Sebep de küslük olayı... Gelmeyen komşunun evine davul ve zurnalarla gidilir, komşu düğün evine getirilirdi.

Cenaze evine tüm komşular gelir. Ancak bu sefer, komşular görev bölümü yaparlardı.

Komşular dışarıdan gelecek yakın köylüleri örneğin bir komşu der ki "Terziyanlı Köyü’nü ben ağırlayacağım."

Diğeri, Kırşehir’e bağlı olan Körpınar Köyü için, "Körpınar'ı ben ağırlayacağım” der.

Şuapli, Göllü gibi köylerin misafirlerini ağırlamak için komşular adeta birbirleriyle yarışırlardı.

Bazen “Ben götüreceğim” dargınlıkları bile oluyordu. Tabii ki cenaze evinde de yemekler yapılır, köyün gençleri çay kahve gibi hizmetleri yaparlardı.

Bir başka komşu köye cenazeye gidilecekse bir veya birkaç koyun traktörün vagonuna konulur, bazen da kimi şeker, kimi çay, kimi de hindi götürürdü. Amaç, cenaze evine destektir.

Cenazeye gelen komşu erkekleri bir yere toplanır, taziyeler dilenir, metanetli olmaları vurgulanır, bazen da güncel konular dile getirilirdi.

Gelen komşu kadınları cenaze evindeki kadınlar karşılar. Birbirlerine sarılarak ağlaşırlar. Bir odaya kadınlar toplanır, kadınlar genelde dizlerine, döşlerine, vurarak figan ederlerdi.

Eğer ki ölen kişi gençse tutam saçlarını yolarlar, tırnakları ile yüzlerini parçalarlar, ağıt figan ederlerdi.

Eğer ki ölen kişi erkekse şapkası veya ceketi havaya kaldırılır, daha fazla ağlaşmalar, ağıt yakmalar olurdu. Kadınsa da entarisi havaya kaldırılır, aynı figanlarla ağıtlar devam ederdi. Tabii cenaze evinde ağıt yakan çok güzel Dengbej (Ağıt yakan ) ablalarımız da olurdu. Hatta bu ablalarımızın sesi teyplere kaydedilir, daha sonraları dinlenir, onlardan övgü ile bahsedilirdi.

Baban şehre giderken seni de şehre götürürse köye döndüğünde arkadaşlarına hava atarsın. Şehir ne güzeldi diyerek, şımararak...

Babamız şehirden geldiğinde komşu çocukları da gelir, çocuklara meyve ve (olmazsa olmaz) somun da ikram edilirdi. Ancak bu somunları yemeye kıyamazdık. Bazen de bu somunu katık olarak ekmeğe dürüp yerdik...

Komşu kadınlar ekmek yaptıklarında, alırdık elimize bir yumurta, gider çörek yaptırırdık. Yumurta götürmesen de sana sıcak ekmek ikram edilirdi. Tereyağı ve peynirle dürümün tadına doyum olmazdı.

Komşu çocukları ile saklambaç, birdirbir, seksek, uzuneşek, çelik çomak gibi oyunlar oynardık. Eve gitmek ise, ancak karnımız acıktığı zaman aklımıza gelirdi.

Bir de köstek olayı vardır. Yürümeye yeni yeni başlayan çocuğun her iki ayak başparmağına bir ince ip bağlanıp, biz köyün çocukları ipi koparır, hızlı bir şekilde kaçardık. Tabii ki diğer çocuklar da bizi kovalardı.

Amaç o çocuğun daha hızlı koşması ve hızlı yürüme dileğidir. Koşu biter, geliriz çocuğun annesinin yanına. Bize akide şekeri, leblebi, üzüm gibi şeylerden cebimize koyardı.

Ne güzeldi eski komşuluklar...