Polat BİLİCİ

Polat BİLİCİ

Plt4035@gmail.com

Patalı Pilav

Rahmetli anam ne güzel yapardı patalı pilavı.

İçine taze fasulye, az balcan, yeşil biber ve bazan da goo (yeşil ) soğan koyardı.

Okuldan  geldiğimde "Ana ne bişirdin?" dediğimde, "patalı pilav yaptım" dediğinde dünyalar benim olurdu adeta.

Ne güzel yemeklerdi o yemekler, gerçi unutmuş değilim, ara ara ben de yaparım, üstelik rahmetli anam gibi.

Bir de ekmek aşımız vardı, kuruyan yufka ekmekler araya gitmesin diye, pişirilen o güzel yemek.

Buna benzer ne güzel yemeklerimiz vardı Kırşehirimizde.

Kesme aşını'mı dersin, herle mi dersin, içli mantı ve kesme mantı mı dersiniz, o yemeklerimizin ne güzel tatları vardı.

Fazla saymak istemiyorum hani, ağzınızın suyu akmasın diye.

Aslında başka konu işlemek istesem de, yeri gelmişken birkaç yemeğimizden daha bahsedeyim bari.

Tandırlıkta ekmek yapıldıktan sonra o közün içine, çömlekte hazırlanan kuru fasulye ve kazanda kelle paça konulurdu, ataşın közünün üzerine, yavaş yavaş pişirilmeye bırakılarak.

O ne güzel tattı, yemede böğründe yat misali.

Tandırda yapılan içli çöreğin tadı hâlâ damağımda.

Yapılan çığırtmaları, hesaba bile koymuyorum, hele soğuduktan sonra, böğründe (yanında ) tulum peyniriyle ayrı bir lezzeti olurdu, hele de üzüm ve çir hoşafıyla.

Ekmek yapıldıktan sonra, ekmek sacı yıkanıp, ters çevrilir ve helva yapılırdı, dört gözle beklerdik o güzelim helvayı, yumru yumru yapılan o güzelim helvayı, gizli gizli yerdik, sosyete arkadaşlarımız görmesin diye!..

Bazen de buğday ve çedene dökülürdü sacın içine, bezle yavaş yavaş karıştırılır, ona da kavurga derdik. Sıcağı sıcağıyla cebimize koyduğumuz kavurganın tadı hâlâ damağımda.

Unutmak ne mümkün, cebimize koyduğumuz köftür, iğde, kuru üzüm, elma kurusu ve ceviz içini, ne güzel besin kaynağıydı bizim yediğimiz çerezler.

Hepimizde bir özenti vardı, hepimiz birbirimizi kandırırdık.

Yediklerimizi bir birimizden saklar, adeta sinema sahnelerinde izlediğimiz o sahte roller gibi anlatırdık yediklerimizi.

Sanki sağ elimizde bıçak, sol elimiz de çatal varmış gibisine.

Oysa ne alaka, kimimizin elinde o boz tahta kaşıklar, kimimizde ise, sapı kırılmış, şimşir kaşık vardı.

Dışarıya ocak çatılırdı o zamanlar, üzerinde o güzelim süzme yoğurttan yapılan ayran, içine atılan yarma, soyulmuş patates ve kuru soğan, eğer ki yaz ayıysa, içine balcan da (patlıcan da) atılır ve çömçeyle yavaş yavaş karıştırılırdı. Fokurdayana kadar.

Pişen çorba bir kenara bırakılır, tavanın içine iki kaşık tereyağ atılır, yağ kavrulduktan sonra, içine narpız (yarpuz, nane ) konularak kızarana kadar kaşıkla sürekli karıştırılır, narpız kızardıktan sonra, tarhana aşının içine dökülürdü, ne güzel “haşş” diye ses gelirdi ve ardında çorba mis gibi kokardı.

Bazen de çatılan ocağın üzerine, kazanın içine su ve un konulur, bulamaç haline gelene kadar özenir (kıvamlı hale gelir) ve kazan ocağın üzerine konarak habire karıştırılırdı, pişmeye yakın hamur, “pötür pötür” ederek, kabarcıklar çıkarırdı.

Pişen hamur soğumaya bırakılır, soğuduktan sonra, el marifetiyle, içi oyulur, etrafı adeta kale duvarı gibi sağlam olsun diye sıvanırdı ve içine pekmez ve kavrulmuş tereyağı konurdu.

Biz bu yemeğe köyde gabul derdik, ellam (herhalde ) sizde de başka isimleri mevcuttur.

Nerde aklıma geldi patalı pilav, hayret bişey arkadaş.

Konu yemekten açılmışken, hatırladığım bazı yemekleri, tatlıları ve hamurlu yiyecek isimlerinden  bahsedeyim bari.

Mercimekli bulgur pilavı, bamya, parpılama, üfelemeç, dönderme, lepe, kömbe, erişte, pekmezli ve tereyağlı pelte, su böreği, sac böreği, kuru biber patlıcan kavurması, ayva borası, sulu köfte, lokma tatlısı, ilane (lahana) sarması, kesme aşı, çirleme ve kara üzüm ve çir hoşafı, Kürt pilavı.

"Kürt pilavı" derken, bir anımı anlatayım bari.

Bir gün bir davete gittim, ben mahsustan yaşlıların masasına oturdum, bunlar nasılsa yaşlı, yağlı eti yemezler diye. Beni hayal kırıklığına uğrattılar, bir dirhem yağlı et bırakmadılar ya.

Artık taktiğimi değiştirdim, okumuş yazmış kişilerin masasına oturuyorum gayrı. Onlar kolesterol yapıyor diye etin yağını pilavın üzerinde bırakırlarken, ben de habire kaşıklıyorum.

"Neymiş erken ölecamıssım, hadi canım sen de, ben damak tadıma göre yiyip içeyim de, birkaç sene önceden ölmüşüm, çok mu önemli yani".

"Bundan sonra güverip de bostan olacak, daalım yaa".