Pazar günü İstanbul NKP'nin düzenlediği panelde söz alan uzmanlar santralın çevre açısından risklerini dile getirdiler. Toplantıya katılan yerel yöneticilerden Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, 1999 Yılından beri bölgede mücadele yürüttüklerini, Avrupa’da dahi bu manada bir kamuoyu yaratmaya çalışıp bu konuda B.M eski genel sekreteri Kofi Annan'la da görüştüğünü belirterek, M.N.G.S'nin lisansının yenilenmemesi ve sınır kapısının açılabilmesi konusunda 50 bin kişilik bir imza kampanyası yaptıklarını ancak bu nedenle Kars'ın cezalandırıldığını söyledi.
Nükleer Fizik Profesörü Hayrettin Kılıç ise, M.N.G.S.'ninin Covid 19 pandemi salgınından dahi tehlikeli olduğunu belirterek, karşılıklı diyologla bu sorunun çözümlenebilirliği üzerinde durdu. Emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna zayıf ülkeleri birbirine karşı kullandığını, hâlbuki sınır kapısının açılıp, ticaret yapma imkânının kullanılması gerektiğini vurguladı. Halkların yeterli acı yaşadığını söyleyerek tüm dünyaya barış teklifinde bulundu.
Dr. Mehmet Kum, Metzamor Nükleer Güç Santrali ile 25 yıldır ilgilendiğini, Ermeni, Kürt, Türk hep birlikte yaşadıklarını ve yaşamaya devam edeceklerini, siyasetçilerin yanlış kararlarını halkların çektiğini, toplumsal duyarlılık oluşturularak, bölge ülkelerinin enerji sorununu çözecek adımların atılarak biran önce harekete geçilmesi gerektiğini belirtti. En çok da Ermeni halkının zarar göreceğini ekledi. Buna karşın santralin bacalarından çıkan dumanları görüp soluduklarını ve korkuyla yaşadıklarını anlattı. Çocuklarımız Ermenistan ve Türkiye liderlerine mektup yazdılar ancak hiç bir yanıt alamadılar dedi. Yazılı ve görsel basında bu konunun üzerinde asla durulmadığını, M.N.G.S.'nin halkın sağlığını nasıl etkilediği konusunda ellerinde bilimsel veri bulunmadığını, ancak kanserden gerçekleşen her ölümü halkın santrale bağladığını ve kanser vakalarının çok artığını sakat hayvan doğumlarının gerçekleştiğini ekledi.
Araştırmacı gazeteci Serdar Ünsal, 1983 yılından beri bu konuda çalıştığını, tehlikeleri somut olarak görüntüleyip, anlattığını, nükleer atıkların Iğdır ovası ve civarı için büyük tehlike ürettiğini, köyleri gezdikçe meşhur kavun, karpuz, salatalığın eski lezzetinde olmadığını, halkın da bunu gördüğünü söyleyerek artık her evden bir kanser vakasının çıktığını, özellikle Ermenistan sınırına yakın köylerde 1988 yılına kadar kanser hastalığı görülmezken Ermenistan 1988 depremi sonrasında M.N.G.S.'inde meydana gelen yangın ve çatlama sırasında Iğdır Ovasında oluşan radyasyon etkilerinin 10 yıl sonra ortaya çıktığını belirterek yaptığı araştırmaya göre her yıl 300’den fazla kayıtlı hastanın hayatını kaybettiğini belirtti. Kadınlarda düşük doğum oranının artığını, hayvanlarda sakat doğumların çoğaldığını en çok da depremden bile korkmayıp radyasyonun etkilerinden korktuklarını söyledi. Iğdır'da bu konuda bir imza kampanyası yaptıklarını ancak sonuç alamadıklarını, uranyumun Rusya’dan uçakla taşındığını bunun da büyük tehlike oluşturduğunu, Aras nehrinin suyunu iki halkın da kullandığını Iğdır’da 40 yaş üstü neredeyse herkesin hasta olduğunu belirtti. İkinci Çernobil felaketinin burada yaşanabileceğini belirterek, Ermenistan hükümetinin ilk önce kendi halkını düşünmesi gerektiğini vurguladı. Iğdır'da yılda 2500 civarında engelli çocuk doğumu olduğunu da ekledi.
Iğdır İl Dernek başkanı / Avukat Öztürk Altuntaş, M.N.G.S.'inin ne kadar zararlı olduğunu dile getirdiklerini, ancak İç Anadolu, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de de kanser vakalarının olduğunu, yatırımcılara engel olunmaması gerektiğini, bir yandan nüfusun 1986 itibarıyla arttığını, dünyada da kanser vakalarının sayısının çoğaldığını söyledi.
Panele konuk olarak katılan Erivan'dan bir aktivist (isminin verilmesini istemedi) , Erivan: Nükleer ve çevre konularında gönüllü aktivist olarak çalıştığını özellikle de M.N.G.S'nin kapatılması konusunda mücadelesini sürdürdüğünü belirterek, problemin iki birbirine muhalif devlette farklı algılandığını Ermenistan Cumhuriyetinin durumu ciddiye almayan bir psikoloji geliştirdiğini ve kendi ülkesinde, M.N.G.S.'ne karşı bir çalışma, eylem yürütmenin imkansız olduğunu, Ermenistan'ın Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu sürdüğünden, bu konuyu dikkate almadığını, Rusya’nın bu santrali şantaj olarak kullandığını ekledi. Bu politik realitenin mevcut olduğunun altını çizdi.
Sonuç olarak Türkiye, Ermenistan, Azarbeycan, Gürcistan, İran gibi ülkelerin STK’larının, ekoloji gruplarının, platformların, bilim insanlarının halkın bir araya gelip örgütlenerek bu dünyadaki mevcut santraller içinde en güvensiz reaktör olma özelliğini taşıyan santralin biran önce kapatılması konusunda mücadele örgütlemesi gereğinin aciliyeti üzerinde fikir birliği sağlandı.
NKP İstanbul açıklamasında;" Küresel iklim krizinin gezegenin en büyük sorunuyken, pandemi ve ekonomik krizler sürerken ne Akkuyu'da, ne Sinop’da, ne İğneada'da ne de gezegenin hiçbir yerinde nükleer santral, nükleer silahlanma istemiyoruz." dedi.
Nükleer Karşıtı Platform (NKP) nedir
Nükleer Karşıtı Platform, katılıma açık, tabana dayanan, demokratik ilkelere bağlı ve yerel platform örgütlenmelerinin oluşumu yönünde çalışmalar yürütür.
Nükleer Karşıtı Platform, Türkiye’de 1970’lere dayanan nükleer karşıtı hareketin ve 1990′lı yıllarda çalışmalar yürüten Nükleer Karşıtı Platform’un devamıdır.
NKP Bileşenleri arasında dayanışma esastır. Nükleer Karşıtı Platform bileşeni olan kişi, kurum ve kuruluşlar kendi nükleer karşıtı çalışma ve kampanyalarını yürütebilir ve aynı zamanda NKP tarafından yapılacak ortak etkinlikler içinde yer alırlar. Platform bileşenleri yapacakları bağımsız etkinlikleri ile NKP etkinliklerinin çakışmamasına özen gösterirler. NKP organları, bu bağımsız ve ortak çalışmaların eşgüdümünü, duyurulmasını, desteklenmesini ve yapılan çalışmalara katılımın arttırılmasını sağlar.
Haberi Fatoş NEGİŞ