Cevdet POLAT

Cevdet POLAT

ficekci2017@gmail.com

Zilli Bisiklet

“Çizmelerimi çıkarayım mı abi?” diyor madenden saliselerle kurtulan bir emekçi. Belki de kendisine, tozlu tulumuna ve kirli yüzüne iğrenerek bakan patronlarının hayasız ezberine atılan bir tekmeydi bu. Ama o, “Ailemden öyle gördüm” diyerek anne ve babasının üzerine attı bu iki kelimeyi. Öyle ya hangi anne baba evladının tozundan kirinden utanır ki?

Soma’da üç evden ikisinin önüne bu kirli ve sahipsiz çizmelerden konmuştu. Kapının önünde kömür karası çizmeler olan evlerde kömür karasından kara günlere uyanan yürekler var. Çocuklar sarıldı kara çizmelere “baba” diye ve Soma’nın kadınları yaşlı gözlerini saklayarak baktı bu çizmelere. Sırça köşklerinde yaşayanlara nasıl kokuyor bilemem ama Somalı için ekmek kokuyor, baba kokuyor o çizmeler. Ve o kara çizmeler sahipsizliğin, yok sayılmanın ve değersizliğin nişanesi gibi konmuş kapılarının önüne…

Anadolu’da ölen insanın giydiği ayakkabılar kapının önüne konur ve elbiseleri birilerine verilir ama Soma’da bu elbiseleri verecek erkek kalmadı gibi.

Bir kadın, sıvasız bir evin duvar dibine çökmüş. Çaresizliğine, bilinmezliğe, sessizliğe ve cevapsızlığa ağlıyor.

“Oğlum, babasından bisiklet istedi. Babası da 'Alacağım oğlum, hem de zilli bisiklet alacağım.' demişti. Borcumuz vardı. Ben borcumuz bitince alırsın diyordum. İki gündür babasını bekliyor. Dün gece uyandı babasını sordu. Yok, daha gelmedi dedim. Belki bana zilli bisiklet almaya gitmiştir dedi. Sustum gecenin karanlığında sessizce ağladım… Oğlumdan yetimliğini saklıyordum. Belki de kabullenememek bu. Ama çocuk işte bekliyor. Dün gece yine ağlayarak uyandı ve bana 'Anne, babama söyle gelsin ben bisiklet istemiyorum' dedi. Dün gece oğlumun ağzından bir maden ocağı da benim başıma çöktü… Şimdi ben ne diyeceğim, oğluma ne cevap vereceğim. İnsansınız, yüreğinize, vicdanınıza yani insani olan neyiniz varsa oradan cevap verecek olan var mı?

Soma, artık yârsız ama yaralı bir kent. Kadınlar sol yanlarına sakladıkları, sırtlarını dayadıkları erkeklerini ya toprağa verdi, ya madende bıraktı. Bundan sonra bayramların boynu bükük olacak. Bundan sonra bayram sabahları zilli bisikletleri gelmeyen yetim çocuklar, babalarının ellerini değil, beton mezarların soğuk mermerini öpecekler. Analar artık sofralarında derin boşluklarla oturacak ekmeğini gözyaşı ile yiyecek.

Göçükte kalanlar, orada o uzun ve karanlık kömür ocaklarının soğuk tünellerinde kalacak. Ve bir gün gelecek bu rezil sistem, bu vahşi kapitalizm evlatlarına babalarını kömür olarak verecek ve evlatlarına babalarını teneke bir sobada yaktıracak.

Ölümü kucaklamaya çok az kaldığını anlayan bir baba bir kâğıda “oğlum hakkını helal et” diye yazmıştı. Bu ülkede sendikaların içini boşaltanlar, sadaka kültürüne boyun eğenler, korkanlar savaşmayanlar, direnemeyenler, sırça köşklerinde nutuk atanlar, Allahsız secdeye gidenler, kendine yeni peygamberler yaratanlar, kendini peygamber ilan edenler… Siz bir kâğıda “Emekçi kardeşim hakkını helal et” yazabilir misiniz? Yüreğiniz yüzünüz yeter mi buna?