Ömer TULGAN

Ömer TULGAN

translate@tulgan.com

Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak: Dayanışma Ağları

Dolaşan söylentilere inanmak gerekirse, Korona'nın bir yan etkisi olmuş: İklim krizine yol açan bir sıra faktörün (Örneğin hava ulaşımı sera gazı emisyonlarının) gerilemesi sonucunda, atmosferdeki ısınma sürecinin (bi gıdım) yavaşlaması... Ama ısınma yavaşlasa da, durmuş değil. Ve her ne kadar geleneksel siyasetin değişik renklerden aktörleri yüksek sesle "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deseler de, ekolojik felaketlere yol açanlara karşı dün yükselişte olan kamu bilinci, bugün, pandemi koşullarında, arka plana düştü.

Ama olumlu bir olgu daha var: Ülkemizde halkın, özellikle emekçi halkın boğuştuğu ağır sorunlar karşısında ülke yönetiminin aczi, insanları alternatif aramaya zorladı. Çözüm, büyük ölçüde toplumsal dayanışmada biçimlendi. Önce gençlerle yaşlılar, aileler, komşular arasında alış veriş ve ilaç alımı ihtiyaçlarının karşılanması boyutlarında başlayan dayanışmalar, şimdi giderek yerel dayanışma ağlarına dönüşüyor.

Öyle görünüyor ki bu gelişme zifiri karanlıkta gerçek bir umut ışığı: Ülke yönetimi, kutuplaşmayı derinleştirme stratejisine devam ediyor. Potansiyel katiller, televizyon ekranlarından ellerindeki cinayet listeleriyle övünüyorlar. Geleneksel muhalefet, milyonlarca vatandaşın politik iradesini açıkça yok değerinde sayan faşist bir girişime, sadece bir tür "adabı muaşerete aykırı" muamelesi yapıyor... Ve dostu düşmanı ayırmanın bile zorlaştığı bu "puslu kıtalar atlası" koşullarında, genç kadın ve erkeklerin başı çektiği, ülke çapında bir sivil dayanışma hareketinin filizlenmesini yaşıyoruz! Sosyal medyadan izleyelim:

Julia Aylin Kolcu, Beşiktaş Dayanışma Ağı
(25 Nisan, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... Hükümetin servislerinin ve alınan tedbirlerin yetersiz olduğu görülünce, halk kaderini kendi eline almak, çözümleri kendi üretmek zorunda kaldı. Uzun zamandır içinde bulundu¬ğu¬muz, insanları yalnızlaştıran, bencilleştiren, toplum olmayı unutturan düzen karşısında yeni bir alternatife ihtiyaç doğdu. Önce Kadıköy'de başladı, sonra daha bir sürü ilçede, şimdi [Nisan sonu - Ö.T.] sanırım 20 21 ya da daha fazla ilçede hızla dayanışma ağları kuruluyor..."

Beste Argat Balcı, Beşiktaş Dayanışma Ağı
(19 Nisan, Karantina TV, "Dayanışma Ağları"):

... Dayanışma ağlarına bugün bir "koli yardımı", "erzak yardımı" gibi bakarsak, bu çok sığ bir bakış açısı olur. Örneğin iki paket makarna götürerek dayanışmada bulunduğunuz kişi diyor ki, "Ben de bir şeyler yapmak istiyorum. Sizin için ne yapabilirim?" Siz diyorsunuz ki, "Evet, bizim maske ve siperliğe ihtiyacımız var. Gerçi mevcut iktidar, metrobüse binerken maske takma zorunluğu getiriyor ama, bunu sizlere önceden ulaştırması gerekirken, ne yazık ki bunu yapmıyor. Bir yasak var ortada, ama elimizde materyal yok." Bunun üzerine o insanlar da evlerinde bunları yaparak dayanışmaya katılıyorlar. Dolayısıyla sizin verdiğiniz iki paket makarna, onun yaptığı maske ve siperlik, başka bir insanın yaşamına destek oluyor. Karşılıklı fedakârlığı, yardımlaşmayı, kendimle birlikte başkasını da düşünmeyi, el ele vermeyi, dostluğu örgütlediğimiz bir süreç içinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu meseleyi yaşamın her alanına yayaybilir miyiz? Bununla ilgili neler yapabiliriz? Bunları düşünmeliyiz...

Ali Kemal İpek, Maltepe Dayanışma Ağı
(19 Nisan, Karantina TV, "Dayanışma Ağları"):

... Gezi direnişi Taksim'de tutunamayınca, Maltepe Yaşam ve Çevre Platformu'nun mekânı olan Sahil Parkı da direnişin çekildiği parklardan biri olmuştu. Bunun üzerine Çevre Platformu, Maltepe Gezi Forumu'na dönüştü. Direniş sönümlenmeye başlayınca, pek çok gezi forumu dağıldı. Ama biz Maltepe'de, hiç ara vermeden, her Perşembe günü, bu forumu hala sürdürüyoruz. Bu temelde pek çok direnişlere destek verdik, veriyoruz. Şimdi de hep birlikte dayanışma ağlarını kuruyoruz. Söylemek istediğim şu: Bu sadece bu süreçte kalmamalı. Bizim bundan sonra bunların sürdürülebilirliğini sağlamamız gerekiyor. Bu havayı, bu örgütlülüğü burdan Anadolu'ya, Maltepe, Kartal, Tuzla, Pendik daha buralara kadar yaymamız gerekiyor... Şimdi Kartal'da da arkadaşlar dayanışma ağı kuruyor, oraya da yardımcı olacağız...

Belgin Şahin, Nurtepe-Güzeltepe Dayanışma Ağı
(19 Nisan, Karantina TV, "Dayanışma Ağları"):

... Burası, iki ilçenin ortak mahallesi. Nurtepe Kâğıthane'ye, Güzeltepe Eyüp'e bağlı. 70'lerin ortasında-sonunda emekçilerin, işçilerin, yoksul kesimin kurduğu, yoksulların ve emeklilerin yoğun yaşadığı bir mahalle. Dolayısıyla en çok "eksi"yi görecek mahallelerden biri. Herkes tanır onu az çok: Bu iki mahalle, ortak güçlü refleksleriyle tanınır. Nurtepe-Güzeltepe eskiden beri deneyimleri, geleneği olan bir yerdir... Pandemi koşulunda da "işçilere ücretli izin" talebi ilk kez buradan yükseldi. Sonunda yasanın geçmesi, bu mücadelenin önemini gösterdi. Burada aktivist bir işçi arkadaşımızı Korona'dan kaybettik: Hasan Oğuz, "Ya Kanal Ya İstanbul" direnişi sırasında aramıza katılmıştı. Galataport'ta inşaat işçisiydi - hani bugün de hala, Kocaeli valisinin özel kararıyla, işçilerin zorla çalıştırıldığı yerde. Onun ölümü, ücretli izin talebimizin ne kadar haklı olduğunun kanıtıdır.

Cemre Can Aşlamacı, Kadıköy Dayanışma Ağı
(25 Nisan, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... İlk dayanışma ağlarına başladığımızda, önce sokağa çıkmaları yasaklanan 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanlara alış veriş dayanışması gibi konular öndeydi. Sonra, bir çoğumuzda paralar suyunu çekince, ki hepimizin bir süre sonra yaşadığımız süreç, gıda dayanışması talepleri öne geçti. Dayanışma ağlarında değişik yöntemler gelişti. Örnegin, biz önce Maltepe Dayanışma Ağı'ndan gördük, sonra benzerini Kadıköyde de yaptık: Doğrudan esnaflar, konuşup, marketlerin yanına bir dolap bıraktılar: Olan koysun, olmayan, ihtiyacı olan alsın. Her meselenin çözümü, orada toplumun örgütlenmesinin nasıl gelişeceğine göre biçimleniyor. Konu yalnızca gıda ihtiyacı sorununu aşıyor: Sorunu, en etkili şekilde, en hepimizin özne olacağı şekilde nasıl çözeriz? Gıda dayanışmasının bir örneği de Üskdar Dayanışma Ağı'ndan geldi: "Komşun için de pişir". Yani evinde yemek pişiren insanlar, yalnız kendi ailesi için değil, üç dört aile için daha pişiriyor, gönüllü arkadaşlar da kavonozlar içinde yerine ulaştırıyor. Bir örnek de, kendi gıdamızı üretme... Belki sen daha detaylı anlatırsın Koray?

Bahçede, balkonda, apartman avlusunda tarım

Koray Türkay, Kadıköy Dayanışma Ağı
(25 Nisan, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... Yeni bir politik öngörü söz konusu: Pandemi sürecinde önümüzdeki günlerde tarım alanlarından kent merkezlerine olan lojistikte sıkıntılar olası. Öte yandan devletin tarım politikası ithal tohumun, hibrit tohumun esaretinde. [Hibrit tohum: Biyo-mühendislik marifetiyle kısırlaştırılmış, yeniden tohum alınması engellenmiş tohum Ö.T.] Bu durumda önümüzdeki günlerde tarımsal üretimin aksaması, bir gıda krizi doğması ihtimali var... Madem böyle bir krizle karşı karşıya kalma durumumuz var, o zaman biz krize karşı bu günden, olduğumuz yerde, bahçede, balkonda, olanaklarımız ekseninde direnebiliriz. Aynı zamanda bunu sağlıklı fideler ve tohumlarla, zehirli kimyasallar kullanmadan yapabiliriz. Gıdamızın üretimini kendi bahçemizde, balkonumuzda örgütleyebiliriz. İşte bu düşünce ile bir proje oluşturuldu. Tüm dayanışma ağları çerçevesinde de kabul gördü. Bir yanıyla aslında bu da insanların en temel ihtiyaçlarını kendi bulundukları alanda üretebilme olanaklarının peşine düşmesi meselesi: "En temel bir ihtiyacımı ben, on tane apartmanın ortasındaki ortak bahçede, on apartmanda yaşayan komşularımla birlikte üretebilirim" umudu, büyük iş. En azından bunun ufak protoitiplerini ortaya koymayı başarabilirsek, bence bu, yerel yönetimleri de cesaretlendirecek, önünü açacaktır...

Koray Türkay, iki hafta sonra,:
... Bahçede, balkonda sağlıklı tarım kampanyası için bir çalışma grubu kurduk ve yüzün üstünde katılım gerçekleşti. Biz "fideyi, sağlıklı tohumu nereden alırız" diyorduk: Katılanlar ellerindeki tohumları, fideleri bir havuzda toplayınca, ortaya büyük bir kaynak çıktı. İlk ekimlerimizi bu hafta yaptık, haftaya devam edeceğiz. Sağlıksız hibrit tohumlara teslim edilmiş politikalara karşı, insanların birlikte sağlıklı gıda üretebileceğinin pratiğini gerçekleştiriyoruz...

Julia Aylin Kolcu, Beşiktaş Dayanışma Ağı
(9 Mayıs, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... Biz Beşiktaş Dayanışma ağı olarak değil de, "Ya Kanal Ya Istanbul" direnişi içinde Küçük Çekmece'ye gittik. Kanal projesi gerçekleşirse, insanların yaşam alanları, tarım alanları yok olacak. Orada bir bahçede çilek fideleri diktik... Tarım projeleri arttırmamız gereken bir şey; tüm dayanışma ağlarında da Kadıköy gibi büyütülebilirse çok güzel olur: Yüz kişi, hem de bir-iki günde kuruldu, değil mi? Tarım projelerimiz, "ne yapmak istiyoruz, nasıl bir hayat istiyoruz" sorusuna cevaptır: Biz, kollektif, ekolojik, sürdürülebilir şekilde üretmek, dayanışmacı bir yaşam biçimini inşa etmek istiyoruz...

Burcu Şahingözlü, Avcılar Dayanışma Ağı
(10 Mayıs, karantina-tv, "Dayanışma Ağları")

... En büyük sorunumuz, gıda sorunu. Bu konuda hazırladığımız bir form yadımıyla gönüllülerle ihtiyaç sahiplerini buluşturduk... Bu sayede şu ana kadar bin aileye gıda desteği sağladık... Bir de "Pencere önünü bahçeye dönüştürelim" sloganımız var: "Sağlıklı gıdanı kendin yetiştir" projemiz. Balkonu, bahçeyi, projeye dönüştürmeye teşvik ediyoruz. Yeşilkent mahallemizde Romanlar derneğimizin üyesi bir arkadaşımız, fidelerimizi yetiştirmek ve bostan oluşturmamız için arsasını kullanımımıza açtı... O sokakta oturan aileler de, biz projemizi anlatınca, böyle bir dayanışma ağının bostanı olacak burası deyince, "Biz de sularız yardım ederiz çapalarız" dediler. Böyle şeyler bizleri çok yüreklendiriyor. Bostanımız hazırlanıyor...

Başka bir dünya mümkün

En geç 2019 uluslararası okul çocukları grevinden bu yana, global ekolojik krizler içinde boğulduğumuzu, atmosfere salınan sera gazlarının yeryüzünü bir iklim felaketinin eşiğine getirdiğini bilmeyen çok kimse kalmadı. Grevin önde gelen aktivisti Greta Thunberg, "Bir problemin çözümü mevcut sistem içinde mümkün değilse, sistemi değiştirmek gerekir" diyor. Türkiye'de dayanışma ağları, dünyadaki bu koşullarda doğdu. Günümüzde eşitsizlik temelindeki bozuk sistemin bir ayağı kapitalist düzense, diğeri geleneksel merkezi devletlerin hiyerarşik yapısı. Dayanışma ağları, aralarında hiyerarşisiz, ademi merkeziyetçi, ama günden güne ülkenin daha geniş alanlarına yayılan bağlar kurarak "başka bir dünyanın mümkün olduğunun" canlı ispatı oluyorlar. Politik iradenin tepelerde bir yerde değil, yerel halk meclislerinde oluşacağı bir doğrudan demokrasinin okullarını oluşturuyorlar.

Koray Türkay, Kadıköy Dayanışma Ağı
(25 Nisan, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... Özellikle bu süreç, çok tarihi bir süreç. Halkın bir araya gelme zorunluğu, bugünkü merkezi iktidarın yönetememe halinin politik anlamda tespitiyle şekillendi. Halkın öz gücünün ortaya çıkarttığı dinamizm ve üretkenlik, çok hızlı bir şekilde toplumsal karşılık buldu. Bu, diğer ilçelerde, diğer yerlerde de kendini var etme olanağını yarattı... Biz bir yardım kuruluşu değiliz. Konumumuz yokluğu, yoksulluğu "yardım ederek" gidermeye yönelik değil: Biz katılımcılığı, dayanışma kültürünü inşa etmeye çalışıyoruz. Bu, bir yanıyla elbette ihtiyaçların giderilmesine denk düşen bir kültür. Ama bir yanıyla da politik bir kültür... Çok net olarak şunu gördük: Birincisi, aslolan devlet değil, aslolan, insanların birlikteliğidir. İkincisi, insanlar yaşadıkları alanda, yerel ölçekteki büyük bir sorunu, devlet ve iktidar olmadan da kendi olanaklarıyla çözme güç ve iradesini ortaya koyabiliyor. Bunun olanaklı olduğu ortaya çıktı. Hani diyoruz ya, "Başka bir dünya, başka bir hayat mümkün". İşte başka bir dünyanın mümkinatının ufak ölçekli prototiplerini bugün bu pandemi sürecinde inşa ediyoruz...

Ergin Çevik, Şişli Dayanışma Ağı
(19 Nisan, Karantina TV, "Dayanışma Ağları"):

... Şişli, ekonomik durumu farklı insanların olduğu bir bölge. Durumu iyi olanlar var, Nişantaşı, Teşvikiye gibi. Aynı zamanda Kuştepe, Mahmutşevketpaşa, Feriköy gibi mahalleler var, daha çok işçi sınıfının, yoksulların yaşadığı yerler... Biz, çoğu birbirini tanımayan, onlarca insandık. Geldik, bu dayanışma ağında buluştuk. Mücadelede tanıştık biz... Üç ekibimiz var: Gıda desteği ekibi, maske siperlik üretimi ve dağıtımı ekibi, çalışmalarımızın duyurulması açısından bir sosyal medya ekibi. Destek veren ve alan, herkesin dayanışmaya katkısı olsun istiyoruz: Elinden ne gelirse: maske dikmek, siperlik yapmak, dayanışma ağını tanıtmak. Ama kafamızın bir yerinde de hep şu var: Bu günler geçecek, ama biz dayanışma ağlarını bitirmeyeceğiz - yarını bugünden örecek olan, halkın öz örgütlenme organları olarak.

Çiğdem Şimşek, Ataşehir Dayanışma Ağı
(10 Mayıs, karantina-tv, "Dayanışma Ağları")

... Dayanışma hakikaten "yardımlaşma" değil. Yardımlaşmaya indirgenebilecek birşey de değil. Acil durumlarda belki yaptığımız eylemlilikler bununla karışabilirler. Ama vizyonumuzun, eylemelerimizin ardındaki temel ilkenin bir yardım-lütuf kültürünü, hem insani her de siyaseten aşması gerekir. Dayanışmanın kardeş kavramları olduğunu düşünüyoruz: Direniş ve mücadele... Dayanışma sayfamıza gidip baksanız, "ne yazık ki" diyeceğim - çok güzel şeyler elbette ama, daha çok destek kolileri dağıtımı, sağlık çalışanları ve diğer emekçiler için maske ve siperlik yapımı, sokaktaki dostlarımıza mamalama gibi çalışmalarımızı görürsünüz. Ama temel derdimiz hakikaten, sonrasını birlikte üretebileceğimiz, ortak mutfak gibi projeler; eğitim ya da sağlık alanında ne yapabileceğimizi tartışacağımız forumların oluşturulduğu, bunların tartışmaya açıldığı, temas ettiğimiz ailelerin temel vatandaşlık taleplerini yükseltebildiği, devlete de basınç oluşturabileceği kanalların inşa edildiği ilişkilenme biçimleri. Şu acil durumda, dayanışma pratikleri yardımlaşma formatına karışabiliyor. Ama ona indirgenmemesini çok önemsiyoruz. Tartışmalarımız, "bunları nasıl bir mahallelilik, mahalle meclisi oluşturma formatına, insanla daha dayanışmacı bir iletişime getiririz"e doğru evriliyor... Dayanışmayla kastettiğimiz şey, bunun bilincinde olmak ve yapacağımız her şeyi "salgın sonrasında bu düzene karşı nasıl bir set cekeceğimizi" düşünerek yapmak aslında.

Çağatay Yaman, Maltepe Dayanışma Ağı
(9 Mayıs, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... Çalışmalara aktif katılımı yaygınlaştırmak amacıyla mahalle toplantıları yapmaya başladık. Bu güne dek 8 9 mahalle bu toplantılara katıldı. Örneğin Gülsuyu, Esenkent, Gülensu, 3 mahelle birlikte bir toplantı yapabiliyor. Toplantı yeri için, bir kent konseyimiz var. Katılmak isteyen arkadaşlarımız, Korona koşullarına uygun ve maskeli olarak katıldı, evde kalmak steyenleri de zoom üzerinden ve projeksiyonla yansıtarak bağladık. Böylece toplantıları mahalle mahalle ördük... Toplantılarda çalışmalarımızla ilgili çeşitli kararlar aldık: İşten atılan işçilere avukat desteği sağlayalım, dedik. Faturalarını ödeyemeyen insanlara cezalar kesiliyormuş, arkadaşlarımız onlarla da ilgileniyor. Sokak hayvanlarına mama dağıtalım, bununla ilgili komisyon kuralım. İnternetten canlı yayınlar yapalım, müzik de dinletelim. Hukuk broşürleri hazırlayalım dedik İşte böyle...

Koray Türkay, Kadıköy Dayanışma Ağı
(25 Nisan, direnisteyiz.org, "Dayanışma Ağları Konuşuyor"):

... İstanbulluyum ben. Bugünkü yerel yönetim, seçilmeden önce "Birlikte yönetelim!" diyordu. İşte o "birlikte yönetelim"in kendisi, fiziki anlamda ve örgütlülük anlamında, yerinden yönetimin gerçekleşmesiyle ilgili bir şeydir. Yani, yerinden yönetimin aktörleri yoksa, birlikte yönetme değil, yine dikey yönetme oluyor. Ancak eğer böylesi dayanışma ağlarının oluşmasıyla yerinden yönetim örgütlenebiliyorsa, kendi pratiklerini ortaya koyuyorsa, işte o zaman, yerel yönetimin bunu görmesi üzerine, yerinden yönetime bir geçiş durumu ortaya çıkabilir. Bu, yerinden yönetimin basıncı olarak ortaya çıkabilir.