Ünsal DİNÇER

Ünsal DİNÇER

dincersal40@gmail.com

Aşk Olsun

“Söyle sevda içinde türkümüzü

Aç bembeyaz bir yelken

Neden herkes güzel olmaz

Yaşamak bu kadar güzelken?"

“Aşk olsun” sözü, Can Yücel’in Deniz Gezmiş için yazdığı “Mare Nastrum” şiirindeki “aşk olsun sana çocuk, aşk olsun” dizelerinde kullanıldığı biçimiyle, bir tutumun, bir davranışın beğenildiğini güçlü bir biçimde anlatmak için söylendiği gibi, beğenilmeyen bir tutum, bir davranış karşısında kınama, sitem sözü olarak da kullanılır dilimizde.

“Aşk olsun” Mevlevilerde, teşekkür etmek anlamında ya da selamlama sözü olarak kullanılırmış. Selam verilen diğer derviş de “Aşkın nurla dolsun.” dermiş.

Dilimizdeki “sevgi sözcükleri” hem çok, hem güzel de biz, bu sözcükleri unutuyor muyuz? Dilimizdeki kin, düşmanlık, nefret sözcüklerini günden güne çoğaltıp daha fazla mı kullanıyoruz acaba?

Kültürümüzde, dilimizde sevginin, aşkın çok yeri var aslında. Doğan Aksan,”Türkçe’nin Gücü” adlı eserinde, sevgi ve aşk anlamında kullanılan yüzlerce sözcüğümüzü,deyimimizi örneklendirmişti.

Arzu ile Kanber, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Vamık ile Azra, Tahir ile Zühre,Yusuf ile Züleyha… gibi, kavuşulamayan aşkları anlatsa da aşkı yüceleştiren cennete yakıştıran onlarca halk hikayemiz var.

Aşkın kendisine aşık olmuş, sevgiliye pervane olup aşk için ateşlere yanmış, sevgilinin kulu, aşkın kölesi Fuzulilerimiz, Bakilerimiz, Şeyhülislam Yahyalarımız var.

Aşkı, sevgiyi anlatan en güzel dörtlükleri söylemiş Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah, Aşık Veysel… gibi binlerce halk ozanımız var. Sevdayı, aşkı, sevmeyi yüreklerimize nakış nakış işleyip perçinleyen türkülerimiz var. İnsani ya da ilahi aşkı en güzel biçimde dile getiren, yorumlayan Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Ali Ekber Çiçek, Muharrem Ertaş, Erdal Erzincan, Arif Sağ, Erol Parlak, Ruhi Su, Nida Tüfekçi, Sabahat Akkiraz, Musa Eroğlu… gibi türkücülerimiz var; bizi daha fazla aşık eden, içimizdeki sevgiyi yücelten saz ve söz ustalarımız var.

Çocuklarımız var, en saf halleriyle sevdiğimiz. Eşlerimiz, sevgililerimiz var yoluna ömrümüzü ve canımızı verdiğimiz. Koşulsuz sevdiğimiz, varlığımızın en güzel sebepleri analarımız, babalarımız var.

Öyleyse,neden bu düşmanlıklar?... Neden bu öldürmeler, yok etmeler, bu acımasızlıklar, bu kin, bu nefret neden?

Sevmek bu kadar güzelken, dilimizdeki sevgi kelimeleri bu kadar çokken, bu kelimelerle kurulabilecek binlerce cümlemiz varken, savaş, ölüm, yıkım, enkaz, taş, ateş, barut, mermi, silah cephane, düşman, katletmek, bomba, tanklar, toplar neden?

İnsan bu kadar güzelken, ayrımcılık, ırkçılık, ötekileştirmek, yok saymak, kırmak, üzmek, acı çektirmek neden?

Hayat, sevmek üzerine kurulmuş olsa gerek. İnsan, sevdikçe yücelecek, ”insanlaşacak”. Doğamızda, yapıtaşımızdaki gizem “aşk” olmalı. Aşk olsun o zaman hepimize. Aşkımız nurla dolsun ki, içimizin karanlığı aydınlansın.