Kapitalizm, emeğe düşman olduğu gibi insana, hayvana dolayısıyla yeryüzüne düşman bir ideolojidir. Kara endeksli bu sistem, doğanın kirlenmesine ve doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesine neden olmaktadır. Ülkemizde AKP hükümeti tarafından sıkça dillendirilen "ekonomik büyüme" doğaya ve insan emeğine karşı bir olgu olduğundan dolayı aslında yoksulluk daha da derinleşmektedir. Sır kar için doğayı karşısına alan bir ekonomik büyüme canlılara ve doğaya zarar vermeden yol alamaz. Ülkemizde yoksulluk derinleşirken doğanın ve doğal kaynakların tükenişi de hızlanmaktadır. Doğanın tahribatına neden olan bu girişimlere karşı mevcut çevre örgütlerinin palyatif çözüm önerileri bu tükenişi durdurmada yetersizdir. Onun içindir ki;bu tükenişe siyaseten dur demek gerekir.
Ülkemizde sol, yıllardan beri eşitlik, özgürlük, adalet, barış v.b. gibi taleplerle örgütlendi. Geldiğimiz süreçte sol, bu taleplerin yanında gündeminin merkezine "ekoloji"yi koymak zorundadır. Çünkü; doğal kaynakların tükenişi, nükleer yatırımlar, HES'ler, doğal tahribata yol açan her türden "çılgın projeler" v.b. gibi girişimlere karşı duran, toplumda karşılık yaratan bir siyaseti örgütlemek gerekir. Böylesi bir siyaset için kitleselleşmek çok önemli çünkü; kitleselleşemeyen, toplum nezdinde ciddiye alınmayan siyasal yapılanmaların başarı elde edemediğini bugüne değin gördük. Önümüzdeki süreci iyi okumalı ve titizlikle değerlendirmeliyiz. Hem tartışmalı hem de farklılıklarımızla birlikte yürümeyi öğrenmeliyiz. Bir yandan topluma öğretirken, bir yandan da toplumdan öğrenen bir politik tarz geliştirmeliyiz. Böylesi bir siyaset, toplumsal değişime açık, kapitalizme karşı emeğin değerlerine bağlı, cinsiyet ayrımcılığı dahil her türden ayrımcılığı reddeden, türcülüğe karşı, hayvan özgürlüğünden yana, doğanın tahribatına karşı canla başka mücadele eden, ulusalcı-milliyetçi çevrelere karşı kırmızı çizgileri olan bir politik hat izlemelidir. Yani kapitalizmin ve onun politikalarının insan ve doğa üzerindeki yarattığı tahribata karşı eşitlikçi,özgürlükçü, ekolojist bir siyasi tarz geliştirmek gerekmektedir. Böylesi bir çabayı "başka bir dünya-başka bir siyaset" isteyen toplumun vicdan sahibi kesiminin sözbirliği etme çabası olarak değerlendirmeliyiz. Bu siyasetin içinin doldurulması da yine toplumun vicdan sahibi kesiminin gayret ve çabasıyla mümkün olacaktır.
Ülkemizde yeşil-sol siyaset önümüzdeki dönemde kapitalizme karşı alternatif politikalarla; ezilenlerle, toplumda mağdur olanlarla, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalanlarla, işçi ve emekçi kitlelerle dolayısıyla "başka bir siyaset" isteyenlerle yan yana gelip halkın karşısına çıkmalıdır. Bu konuda her birimize önemli görevler düşüyor. Bunun yanı sıra bizler, gerçek aydınların her zaman toplumun vicdanı olduğu bilincinde olmalıyız. Aydınları olmayan, aydınları hükümetlere sırtını dayayan,aydınları konuşamayan toplumun vicdanı da körelmiş demektir.
Sözü fazla uzatmak sizlerin de bildiklerini ve yaşadıklarını tekrar etmek olacağından sonuç yerine şunları söylemek istiyorum: Tehlikede olan insan, tehlikede olan gezegenimiz. Onun için önümüzdeki süreçte hepimize (bilhassa gençliğe) büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğu taşıyacak yürekli insanların varolması hepimizi umutlandırıyor...