Polat BİLİCİ

Polat BİLİCİ

Plt4035@gmail.com

Aşıkpaşa

Yıl 1969,

Kümbetaltı mahallesinden Aşıkpaşa mahallesine taşındık.

Oturduğumuz ev, Aşıkpaşa İlkokulu önünden Göçmenler Mahallesi'ne giden yol üzerinde, bahçe içerisinde olsa da bahçesinde sadece birkaç bakımsız zerdali ağacı vardı.

Bizim mahalle, köylerden ve Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızın ev yaparak yerleştiği mahalleydi.

Mahallenin esas yerlileri varken gelen göçler nedeniyle, yerliler o tarihte azınlıkta kalmışlardı.

Aşıkpaşa ilkokulunun üst taraflarında bulunan çok güzel üzüm bahçeleri ve sıra sıra badem ağaçlarıyla mükemmel bir yerdi.

O zamanlar bağ evi dedikleri küçük küçük evler vardı, bazı evler de kulübe şeklindeydi.

O çevrelerde çok keklik olur, o kekliklerin ötüşlerini dinlemek çok hoşuma gitse de onları avlayan avcıların tüfek sesinden de o kadar nefret ederdim.

Naciye teyzenin bağlarından topladıkları üzümlerin şırasını çıkararak pekmez yapmasını, ilk defa ilgiyle izlemiştim.

Pekmez kaynarken, içine attıkları o iki ayvanın niçin atıldığını ve pekmez pişirilirken içine ayvanın atılmasını da orada görmüştüm, tadına bakmasam da...

Dört ve beşinci sınıfları Aşıkpaşa ilkokulunda okumuştum,

Öğretmenimiz Rıza Ay'dı.

O zamanlar stajyer öğretmenler gelirlerdi, biz o öğretmenlerimizi çok sever hatta okuldan gitmelerini de hiç istemezdik.

Her ne kadar Yavru Kurt olarak izci elbisemle bayram merasimlerine katılsam da, son sınıfta Kırşehir spor formasıyla 23 Nisan Bayramı için katılacakların isim listeleri alınıyordu.

Kırşehirspor dendiğinde akan sular duruyordu.

Rahmetli babama danışmadan ismimi yazdırdım. Zar zor olsa da o formalar için toplanan parayı babamdan koparmıştım.

Öyle şanslıydım ki bana 9 numaralı forma düşmüştü.

Şanslıydım çünkü 9 numaralı formayı Tevfik ağabeyimiz giyiyordu.

Genellikle kafayla müthiş goller atan ağabeyimiz...

Herkesin gözü benim formada idi.

Hatta resim çektirmek isteyen arkadaşlarımız dahi çıkıyordu.

Hiçbirini geri çevirmiyor, 20 tane ceviz getirene formamı veriyordum. Para pul hiç de umurumda değildi, o kadar da kalenderdim...

Bayram merasiminde en çok alkış alan bizim okulumuz olmuştu.

Bir ilkti bizimkisi.

Sonradan başka okullar da bu formaya benzer formalar diktirerek, bayram merasimlerine katıldılar.

Bir numaralı formasıyla kalecimiz Cihat Beydoğan'dı.

Sonraları ellam Galatasaray'a transfer olmuştu...

Evimizin karşısında nam-ı diğer Özbağlı Yeter teyzemiz otururdu. Kimse korkusundan tık diyemezdi.

Onun evinin bitişiği boştu ve orayı tutan kiracı Fitnat teyzemiz vardı.

Bayağı kilolu, bacakları varislerle, pötür pötürdü.

Fitnat teyzem, tuttuğu boş eve bakıp hangi eşyayı nereye koyacağının planlarını yaparken, "Gardropu buraya koyarız" deyince, orada bulunan kadınlardan birisi yanındakilerine, "gıı gordün mü kar dolapları da varmış, yazın bol bol kar yirriikk" diyordu.

Sohbet arasında Fitnat teyzem, "Benim mandolinim de var" dediğinde, yine bir kadın mandalina sanarak "yiriiiikkk" diyordu...

Fitnat teyzem çok sosyete bir kadındı. Orada bulunan kadınlara kınar mahiyetli bakıyordu.

Aşıkpaşa mahallemiz kozmopolit bir yerdi. Köy de değildi, şehir de...

Kayseri asfaltının altında Şekerci Bakkal'ımız vardı. Evimize bayağı uzak, Onun bakkalına girdiğimizde yok yoktu.

O bakkalının kokusunu hâlâ unutamam.

O kokuya iki sene önce Sivrihisar'da bir köyde rastladım.

Bakkaldan çıkmak istemedi canım.

Ne güzel kokardı o eski bakkallar...

Daha sonra Faytoncu Kadir Amcamız da bakkal açtı.

Bu bakkal da Aşıkpaşa Mezarlığı'nın hemen bitişiğindeydi.

Mahallemize bir bakkal daha açılması, biz çocuklara çok yaramıştı. Yaramıştı çünkü aralarında rekabet başlamıştı.

Çemen ekmeklerinin tadı dahi değiştiği gibi, ekmeğin içine biraz daha fazla çemen sürülür olmuştu.

Aşıkpaşa Türbesi'ne sık sık gider, o demir parmaklıklar arasından içeriye bakar, bir yığın şeyler söylerdik;

"Yok böyleymiş de böyle yapmış da"

diyerek...

Kulaktan dolma, tümü de gerçek olmayan sözlerdi bunlar...