Akbelen ormanının yok edilmesine karşı direniş sürüyor. Kamuoyunun ilgisi yavaş yavaş bu direnişe kayıyor. İlgi ve destek daha da artacak, çünkü orada ülkenin bütün büyük çelişkileri, herkesin canını ilgilendiren sorunları – kısaca hayatın tüm dinamikleri iç içe geçmiş, birbirine dolanmış, sarmaşmış şekilde kendini duyuruyor.
Ormanı yok etme girişimi o kadar vicdan yaralayıcı ki siyasi ve idari yetkili ve sorumlular tamamen sessiz kalmayı yeğliyor. Orman yandaşlarının karşısına dikilen, cop sallayan, su sıkan, göz yaşartıcı gaz sıkan kolluk kuvvetleri sanki kendi başlarına buna karar vermişler gibi. Asıl fail, o iki yeni yetme dev holding ağzını açamıyor. Yıkar geçeriz, unutulur gider diye düşünüyorlar olsa gerek.
Gitmez. Hiç gitmez. Çünkü orada kesilenler sadece ağaç değil, yok edilen sadece orman değil.
Orman sadece orman değildir. Her orman eşsiz bir hayat cemaatidir. Orman canlıdır ve her canlı gibi hisseder ve algılar. Orman ahalisi ağaçlar, diğer bitkiler, çalı çırpılar, mantarlar, böcekler, kuşlar, sincaplar diğer hayvanlar ve daha sayısız türden oluşur ─ birbirleriyle iletişim kuran, birbirlerini besleyen, birlikte gelişen ve değişen canlılar. Ağaçlar toprağın altından hayat çıkarır, güneşten yeni hayatlar yaratır. Orman hayattır, hayat pınarıdır.
Ormanlar her zaman insan dostudur. İnsanlara gıda, yakacak, ahşap, av ve huzur ve heyecan sunar. Orman insanlar tarafından keşfedilmeyi bekleyen doğanın türlü çeşitli gizli hazineleriyle doludur.
Ormanların da tarihi vardır. Ağaçlar, kökler, hayvanlar hepsinin bir hikâyesi vardır. Dinlemesini bilirseniz size de anlatırlar. Ormanda hiçbir zaman yalnız değilizdir. Oralarda yaşamış atalarımız ve ileride yaşayacak torunlarımızla beraberiz oluruz.
Ormanı yok etmek yaşayan her şeyi insan da dahil yok etmek demektir, hem de geçmişi ve geleceğiyle yok etmek. Bizi eksiltmek demektir. Orada kesilen her ağaç bu topraklarda yaşayan tek tek herkesin canından koparılmış bir candır. Hepimiz oradayızdır aslında.
Orman bizim kutsalımızdır.
İnsanlar kutsallarını korumak için ülkenin dört bir yanından oraya koşuyor, hasta yatağından kalkan seksenlik nine sürüne sürüne barikata gidiyor. Ülkenin çeşitli yerlerinde bir araya gelen insanlar Akbelen’e dayanışmalarını yolluyor.
Cinayeti herkes görüyor. İşlenen suçun üsttü kapatılabilecek gibi değil.
Ağaçların kesilip ormanın yok edilmesiyle başlayan projenin devamında orada bulunan kömür madeninin çıkarılması var. Suçu daha da katmerli hale getirecek bir hedef bu. Yakınlardaki gene aynı holdinglerin işlettiği enerji santraline yakacak sağlamak için kömür çıkarılacak. Kömür deyin ve orada durun.
Kömür bugün sadece ölümün kapkara, soysuz bir ölümün sembolüdür. Saklanamayan bir gerçek de bu. Büyük miktarlarda kömür yakılmasının atmosfere karbon salımını doğrudan artırdığı ve iklim değişikliğinin hızlanmasına neden olduğu artık kömür tacirleri tarafından bile inkâr edilemez oldu. İklim değişikliğinin ne anlama geldiğini dünyanın dört bir yanında söndürülemeyen orman yangınları, aşırı kuraklıklar, olağanüstü seller ve her yıl kırılan sıcaklık rekorlarını yaşayarak görüyoruz. Onun için birçok ülke art arda kömür madenciliğinden vazgeçiyor, alternatif enerjilere yöneliyor.
Ormanlar aynı zamanda eşsiz bir karbon tutucudur ve yağmurları düzenleyici işlevi vardır, fosil yakıt yakılmasının tam tersine ormanlar iklim koruyucudur. Bizlere gölge bahşetmeleri de ayrı bir lütuftur.
İşte şimdi komşuda Rodos’da, bizde Kemer’de ve çok sayıda başka yerde orman yangınları yayılırken, aynı günlerde Akbelen’de orman katliamına başlandı.
Bu memlekette yıllardır sayısız bilinçli yurttaş ve sorumluluk sahibi sivil ya da resmi kurum ağaç dikme ve ormanlaştırma için aralıksız çaba harcamıştır. Bugün ormancılarımız ormanları korumak ve geliştirmek için canla başla çalışıyorlar. Ormanlarımız bu yanıyla da insan yapısıdır. İnsan emeğinin eseridir. Bizim malımızdır.
Bütün bunlar ortadayken göz göre göre birileri geliyor, sanki bütün ülkeyle alay ediyor gibi, hiçbir ahlaki endişe taşımadan kömür çıkaracağız diye o ağaçları kesiyorlar. Ve bunu tek bir nedenden yapıyorlar, sadece ve sadece para kazanmak, ölçüsüz para kazanmak, zenginliklerini daha da büyütmek.
Bu işin başında varlığını ve hızla genişlemesini doğrudan siyasi iktidara borçlu olan iki sermaye grubu var. O nedenle son depremde günlerce devleti arayan depremzedelerden farklı olarak Akbelen’deki orman yandaşları daha ilk saatte devleti karşılarında buldular.
Şimdi şu iki sorunun yanıtı daha çok aranacak, insanlar tarafından daha çok tartışılacak: Sermaye bu mudur? Devlet bu mudur? Son dönemlerin en önemli, yaşamsal seçimleri olarak nitelenen son seçimde bile bir türlü seçim kampanya ve tartışmalarının gündemine nüfuz edemeyen bu iki basit ama o kadar da belirleyici soru, evet belki de ilk kez daha geniş tartışılacak.