Biliyorsunuzdur muhtemelen ama kayıt düşmek anlamında önce klasik bir tarihçe yazalım; sonra muradımız olan asıl konuya döneriz. UNESCO’nin 17 Kasım 1999’da ilan ettiği, 21 Şubat Dünya Anadil Günü; TC tarafından ‘Türkiye, Yavru Vatan ve bütün elçiliklerimizde kutlandı’ diyemesek de; anadilin önemine değer veren kesimlerce; konuya ilişkin pek çok toplantı yapılır, ilgili kamuoyunun dikkatleri çekilmeye çalışılıyor… Buradaki kimi notlarımı; üyesi olduğum ve epeyce yazı verdiğim www.tehlikealtindakidiller.org isimli siteden aldığımı da belirtmeliyim. Devam edelim…
Türkiye’nin zenginliği olan tüm anadillerinin ve dilsel çoğulluğun herkes tarafından sahiplenilmesi ve desteklenmesi, farklılıklarımızla barış içinde bir arada yaşamanın güvencesidir. Dil hakları önündeki engellerin ortadan kaldırılması, demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Bu konuda duyarlı olması gereken devlet, toplum ve bireyler olarak herkesin üstüne büyük görevler düşmektedir. Yok olma tehdidi altındaki diller başta olmak üzere, farklı Türkiye dillerinin yaşaması için büyük fedakârlıkla çalışan kişi ve kurumların ülkenin kültürel zenginliğine katkısının kabul edilerek desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Dil Hakları İzleme Belgeleme ve Raporlama Ağının (DHİBRA) bileşenleri olarak bu bağlamda çağrımız şudur: 1) Anadilinin öğrenilmesi ve kamusal alanda kullanımı için daha özgürlükçü hukuki ve idari düzenlemeler yapılmalı ve mevcut düzenlemeler engelsiz ve kararlı bir şekilde uygulanmalıdır. 2) Yok olma tehdidi altındaki dillerin koruma altına alınması için somut adımlar atılmalı, bu konuda çalışan sivil toplum özneleri ivedilikle desteklenmelidir. 3) Ülkede kullanılan farklı anadillerine ilişkin üniversitelerde kurulan birimler (bölümler, anabilim dalları ve enstitüler) yaygınlaştırılmalı ve mevcut birimler kaynak ve kapasite açısından geliştirilmelidir. 4) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından 2 Ekim 1995’te onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ana diline ilişkin üç maddesine Türkiye tarafından konulan çekinceler kaldırılmalıdır. Dil hakları, insan haklarının ayrılmaz parçasıdır! Tüm dünya dillerinin Ana Dil Günü Kutlu olsun.”
Uluslararası Ana Dil Günü’nün asıl adı Ana Dil Hareketi Günü’dür. Bu gün Bengali Dili Hareketi için Bangladeş polisi ile çatışan Bangladeşli üniversite öğrencilerinin öldürülmesinin yıl dönümü olarak kutlanmaktaydı.
Uluslararası Ana Dil Günü’nün asıl adı Ana Dil Hareketi Günü‘dür. Bu gün Bengali Dili Hareketi için Bangladeş polisi ile çatışan Bangladeşli üniversite öğrencilerinin öldürülmesinin yıl dönümü olarak kutlanmaktaydı.
ÇOK DİLLİLİK NE DEMEK?
Uluslararası Ana Dil Günü UNESCO tarafından 17 Kasım 1999’da 21 Şubat olarak açıklanmıştır.
Uluslararası Ana Dil Günü her yıl UNESCO üyesi ülkeler tarafından kutlanmaktadır. Bunun savunucuları çokdilliliği de savunmaktadır.
Çokdillilik, iki veya daha fazla dilin bir birey ya da topluluk tarafından kullanılmasıdır. Dünyada çok dilli kesimin, tek dillilerden daha fazla olduğuna inanılmaktadır. Avrupa’da yaşayan insanların yarısından fazlası, ana dillerinin yanında en az bir dil daha konuşabilmektedir.
21 Şubat Uluslararası ANADİL GÜNÜ…
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 21 Şubat‘ı Uluslararası Anadil Günü adı altında, uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla 1999 yılında takvime aldı.
Günün tarihi önemi, 1952’de Pakistan’ın Urdu dilinin Bangladeş halkının da resmi dili olduğunu deklare etmesine tepki olarak ortaya çıkan Bengal Dil Hareketi eylemliliklerine ve bu eylemlerin şiddetle bastırılmasına dayanıyor.
21 Şubat 1952, Bangladeş’in başkenti Daka’da, Bengal Dil Hareketi mensubu birçok öğrencinin Bengal alfabesiyle yazabilme ve Pakistan’ın Bengal dilini de resmi dil olarak tanıması talepleriyle yapılan bir protesto sırasında öldürüldükleri güne tekabül ediyor.
UNESCO raporuna bakılırsa; Dünya’da 2500, Türkiye’de ise 18 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. 100 yıl içerisinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacaksa o dil tehlikede kabul ediliyor. Tehlikede olan dillerin yanı sıra Kapadokya Yunancası ve Ubıhça da Türkiye’nin kaybolmuş dilleri arasında yer alıyor.
Abhazca, Adigece, Kabartayca-Çerkesçe, Zazaca…
UNESCO tarafından yayınlanan atlasa göre Dünya’da 2 bin 473 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye’de de 18 dil için bu tehlike geçerli. UNESCO tehlike altındaki dilleri; ”kırılgan” (vulnerable), ”açıkça tehlikede” (definitely endangered), ”ciddi anlamda tehlikede” (severly endangered), ”son derece tehlikede” (critically endangered) ve ”kaybolmuş” (extinct) kategorileri altında ele alıyor.
Dilin ”kırılgan” olması, birçok çocuk tarafından konuşulmasına rağmen bu kullanımın ev gibi belirli alanlarla sınırlandırıldığı anlamına geliyor. Türkiye’de Abhazca, Adigece, Kabartayca, Çerkesçe ve Zazaca ”kırılgan” diller arasında sıralanıyor.
”Açıkça tehlikede” olan dillerin çocuklar tarafından anadil olarak öğrenilme oranı oldukça düşük. Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice ve Batı Ermenicesi (Türkiye’de kullanılan Ermenice), ”açıkça tehlikede” olan dillerden.
”Ciddi anlamda tehlikede” olan diller toplumun yaşlı kesimi tarafından konuşulan, orta-yaşlı kesim tarafından anlaşılan ama çocuklara öğretilmeyen dilleri kapsıyor. Bu sınıflandırmaya göre Gagauzca, Ladino ve Turoyo ciddi anlamda tehlikede.
”Son derece tehlikede” olan diller toplumun yaşlı kesimi tarafından nadiren konuşuluyor. Türkiye’de bu kategoriye giren tek dil Hertevin.
Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso da Türkiye’nin kaybolmuş dilleri arasında yer alıyor.