Polat BİLİCİ

Polat BİLİCİ

Plt4035@gmail.com

Köyde bahar

Cemreler düştükten sonra, gözle görülür değişiklikler dikkat çekmeye başlar. Kar yerini yağmura, o dondurucu rüzgâr ise yerini ılıman esintiye bırakır.

Beyazla yeşil yer değiştirmiş gibidir.

O buz tutan toprak yavaş yavaş çözülür, pamuk misali yumuşacık olmaya başlar ve tüm ihtişamıyla sanat eserini sergileme çabasına girer.

Ağaçlar açtığı çiçeklerle gelinlik giymiş gibidir.

Sadece bitki ve hava koşulları değişmemiştir. Hayvanlarda da değişim görülür.

Hacı leylekler "Biz geldik" der gibi, gagalarını birbirine vurarak: "Lak lak lak" sesleriyle baharın müjdecileridir...

Kırlangıç da sürpriz yapar, ahırın üst direklerinde bulunan yuvalarına hızlı hızlı girip çıkarak.

Bir taraftan da koyunlar kuzular, inekler buzağılar... Hayranlıkla bakarsın kuzulara ve buzağılara, yanlarından hiç  ayrılmak istemezsin.

Tavuklar yumurtlamaya başlar, hele ki yeni yumurtladılarsa, eline aldığın yumurta sıcacıktır, o güzel, beyaz görünümüyle...

Hayvanlar, adeta  birbirleriyle rekabet halindedir. "Senin sevimli yavrun varsa, benimki de var." der gibi, yavrularını ha bire yalarlar.

Arılarda da bir trafik görürsün sanki büyük bir otobanda seyir halindeymişler gibi gidiş dönüşleriyle yine gösterirler çalışkanlıklarını.

Nadasa bırakılan herk halindeki tarlalarda hardal ve göbeksiz kangal zamanı da gelmiştir. Hele nisan yağmurlarından sonra bembeyaz görüntüleriyle topraktan fışkıran mantarlar: "Yeter artık bayağı bunaldım. Şöyle bir dışarıya çıkayım da hava alayım." der gibi üzerindeki toprağı kabartıp yararak... Ne güzel pilavı ve sotesi yapılırdı bu mantarların. O ne lezzettir, o ne tattır... Yerken doyamazsınız tadına.

Madımak gibi otlar da topraktan fışkırıp, yeri yeşile boyarlar. Onları toplama görevi de genç kızlar ve annelerimize düşerdi.

Ne güzel yemekler yapılırdı üzerlerine sarımsaklı yoğurt dökülerek, hele de yufka ekmekle...

 Bir yandan da kuyuların temizliği yapılır.

Kuyu temizliği çok meşakkatli iştir.

Önce kuyudan yeterince su çekilirdi. Su belirli seviyeye gelince, bir kişi kuyunun taşlarına tutuna tutuna, kuyunun dibine iner, kuyu tabanına biriken taş teneke parçaları ve çöpler kovaya doldurulur ve kuyunun tabanı pırıl pırıl olurdu.

Köyümüzün çok güzel kuyuları vardı. Bu kuyuların suyunun tadına doyulmazdı, buz gibi içimiyle...

İki üç yaşına gelen taylar da yavaş yavaş binek veya koşum için eğitilirdi. Bunların eğitimini köyde belirli kişiler yapardı.

Bazen arabaya koşan atlar parlar, öyle bir hızla giderlerdi ki, dere tepe demeden bağlı oldukları arabayla... Araba kullanılmaz hale gelirdi.

Köyümüzde çok güzel çoban köpekleri vardı. Köye gelen araçlarla yarış yapardı. Bir taraftan da havlayarak,"Bu yarışta ben de varım, buyur kim göğüsleyecek ipi ?" der gibi... Onları seyretmek ayrı bir haz verirdi biz çocuklara.

Hele bir de gruplara ayrılıp birbirleriyle boğuşmaları ayrı bir seyirdi...

O nasıl bir duyguysa, köpeklerin boğuşması bir taraftan hoşumuza gider, yaralanmalarına da çok üzülürdük.