1992 yılında Şark görevim bittikten sonra, İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne tayinim çıktı ve fuarda bulunan asayiş ekipler amirliğinde görevlendirildim.
Yani anlayacağınız ekip aracımızla bölgeye çıkıp, çıkan olaylara seri olarak müdahale edip, bunun dışında da caydırıcı görevimizi yapıyorduk.
Görev icabı dönüşümlü olarak İzmir'in tüm bölgelerinde, devriye görevimizi ekip olarak ifa ediyorduk.
Karşıyaka Örnekköy Postacılar mahallesinde mükemmel bir ev tutmuş, orada ikamet ediyordum.
Oturduğum site, Anadolu caddesine kadar zeytin, portakal, mandalina ve diğer meyve ağaçlarından geçilmiyordu.
Tıpkı Kırşehir'de oturduğumuz Yenice Mahallesi, Kümbetaltı arasında bulunan ağaçlıklar gibiydi.
Bostanlı bölgesinden tutun da Çiğli'ye kadar bağlık bahçelik yerlerdi.
Görev icabı Narlıdere'de çalışırken inanın ki oradan hiç ayrılmak istemezdim. Öylesine devasa narenciye bahçeleri vardı ki bazen ekip aracımızla o güzelim bahçelerin arasında kaybolurduk.
O narenciye ağaçları çiçek açtığında, iğde dalları misali muhteşem çiçek kokularının içerisinde kendimizden geçerdik.
Ayrancılar'da şimdi oturduğum evin kooperatifi yeni kurulmuştu. Ekip memurumun tavsiyesi üzerine, kooperatifin yerine baktım. Yerleşke hoşuma gitti ve tereddüt etmeden kooperatife üye oldum.
Zamanla Ayrancılar'da yaşayan kişilerle dostluk ve samimiyetlerimiz oluştu. Bazı günler onların bahçelerine gider, piknik yapardık.
O zamanlar Ayrancılar'ın şeftalisi çok meşhurdu. Çok çabuk erginleştiğinden ve aromasının iyi olması nedeniyle, meyve toptancılarının kıran kırana, ben alacağım rekabetine sıkça rastlanıyordu.
Ayrancılarda bir yığın da zeytin sıkma fabrikası da bulunuyordu ve fabrikaların önü, traktör römorklarına yüklenen zeytinleri fabrikalara vermek için metrelerce kuyruklar oluşuyordu.
Çiğli ve Menemen arası, Alparslan Mahallesi, Bornova'nın bir kısmı da aynı görünümdeydi. Bornova Özkanlar da ona keza...
Evet dostlarım ne oldu biliyor musunuz? O güzelim ağaçlık alanlar şu an beton yığını haline geldi.
Ülkemizde ormanlık alanlar hep rant olarak görülmüş, buyrun gidin Çiçekli köyünden Manisaya kadar... Bir yığın dağ evleriyle karşılaşırsınız, devasa yapılarıyla...
Hani derler ya doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali... Şimdi sorarım siz sevgili dostlarıma:
Bu ağaç katliamı yapılan bölgelerin belediye başkanları hangi partiden adaylıklarını koydular ve hangi parti mensuplarıydı? Bu belediyeler yeşil alanı imara açarken, güya çevreci geçinenler nasıl tepkilerini koymuşlardır?
O belediye başkanı olan partilerin genel başkanlarının tutumları nasıl olmuştur?
İşine gelirse çevreci ol, işine gelmeyince de gözünü yum. Be kardeşim, Taksim'de ağaçlar yok oluyor diyerek tepkini gösterirken, güzel İzmir'imiz ve ülkemin muhtelif, cennet misali bölgeleri de talan edilirken, sizler neredeydiniz diye sormazlar mı?
Bergama'da imara açılan zeytinlik alanın yok edilmesine, insan olarak tabii ki tepkilerimizi koyacağız. Ancak, önce iğneyi kendimize batırıp, çuvaldızı başkalarına batırmamız gerekmez mi ?
Bizim Kırşehir'de çok güzel deyim vardır:
"Kel, kele cırt demiş" misali...
Son zamanlarda "İzmir'in dağlarında çiçekler açar" marşı bayağı revaçta. Bu marşı söylerken, yüzünüzü çiçekli ağaçlara değil de beton yığınlarına döndüğünüzü görür gibiyim.
Anlaşıldı yine kovuldum galiba. Bari valizimi hazırlayım da onuncu köye doğru yol alayım!...