Köçek, düğünlerimizin olmazsa olmazıydı. Düğünlere getirilen ustalar takımının içinde muhakkak köçek bulunurdu.
Zamanla her şey bozulduğu gibi köçeklik mesleği de bozuldu. Şimdilerde yok olmaya yüz tuttu demiyorum, çünkü çok yerlerde yok oldu. Duyduğum kadarıyla ülkemizin Batı Karadeniz bölgesinde genellikle Kastamonu civarında bu gelenek hâlâ sürdürülmekteymiş.
Bizim çocukluk yıllarımızda allı köçekler vardı. Bunların giyindikleri etekler kırmızı ve parlak rengarenk kumaşlardan parçalar halinde dikildiği için, onlara allı köçek derlerdi.
Bu köçek vatandaşlarımız, mesleklerinin erbabı kişiler olmakla beraber, yaptıkları hareketlerle herkesi kendilerine hayran bırakırlardı. Çocukluğumdan beri karşı çıktığım, yere para atıldığında o garibanların tersten eğilerek yerdeki paraları ağızlarıyla toplarlar ve ayağa kalktıklarında da, milleti para atmaya teşvik etmek için, daha da hareketli oynarlardı.
Bu köçeklerin içinde öyle yetenekli kişiler vardı ki, işaret parmaklarının üzerinde yorgan çevirip, tüm hünerlerini gösterirlerdi.
Rahmetli ozanımız Neşet Ertaş, hayatını anlattığı şiirinde, köçeklik yaptığından şöyle bahseder. Mekanı cennet olsun:
Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli ye gönderdi
Babam saz çalarken, bana zil verdi.
Oynadım meydanda köçek dediler."
Daha sonraki zamanlarda, genellikle Bursa tarafından getirilen pullu köçekler rağbet görmeye başladılar. Bu köçekler tıpkı kadınlar gibi makyaj yapar, allı pullu etek ve yelekleriyle kadın taklitleri yapıp, arada bir maniler söyleyerek, milleti güldürmekten kırıp geçerlerdi.
Bu köçekler içinde ismi "Ufuk" olan bir köçek o kadar sevilmiş ki, ismi bir zamanlar, şehirlerarası otobüs firmasına dahi verilmişti...
Yine bir yazımda bahsetsem de, bir anımdan tekrar bahsedeyim:
Köy düğününde yaşlıların oturduğu erkek odasında fasıl yapılırken pullu köçek bir taraftan oynuyor, diğer taraftan da şarkı ve maniler söylüyordu.
Fasıl bitip de ustalar odadan ayrıldıktan sonra yaşlı bir adam, pullu köçek için: "Bu saçı kesiğin kocası bunu iki uşağıyla bırakmış da, nöörsün zavallı, o da çocuklarının rızkı için, düğün düğün dolanıyor." dediğinde, bir başka yaşlı ise ilk söyleyene inat: "Yok ula öyle değil. Zamanında bu radyo evinde çalışıyormuş. Sesi kartlaşınca, bunu radyo evinden atmışlar da, o da nöörsün, düğün düğün dolanıyor." demişti.
Pullu köçeklerden sonra, kadın köçekler getirilmeye başlansa da, ben o tarihte mesleğe girip, Şirin Kırşehir'den ayrılmıştım.
Köçeklik mesleği kılıktan kılığa getirilerek itibarlaştırıldığı içindir ki, döneklik yapan, bir lafı bir lafına uymayan, sözünün arkasında durmayan, yalan yanlış sözlerle, insanları kandıran kişilere, köçek gibi kıvırıyor denilmeye başlandı.
Bunun dışında bir de köçekçe denilen müzik vardır ki, insan dinlerken gerçekten de, beyin olarak da dinlenir.
(Bakın Vikipedi'de köçekçe şöyle tarif edilmektedir: Köçeklerin dans etmesi için çalınan müzik olarak ortaya çıkmış ve zaman içinde halk türkülerinin bir araya getirilmesinden oluşan bir müzik biçimi haline gelmiştir.)
Osmanlı döneminde saray ve saltanat çevresinde yer alan köçek geleneğinde kadın kılığına girerek dans eden erkeklere müzisyenler eşlik ediyorlardı.
Yedi yaş gibi çok erken yaşlarda başlayan köçeklik eğitimi 14 yaşına kadar sürer ve bu yaştan itibaren köçekler profesyonel dansçı olarak mesleklerini sürdürürlerdi.
1861 yılında sultanın köçek takımlarını yasaklamasının ardından köçekler Anadolu'ya ve çeşitli Arap ülkelerine dağıldılar. Anadolu'nun bazı bölgelerinde hala varlıklarını sürdüren köçeklik geleneği özellikle Kastamonu yöresinin zengin bir kültürü olarak yaşamaktadır.
Köçekler meydana çıktıklarında, ustalarımız,"vur zillere zillere de kırılsın amman" dediklerinde, köçeklerin zilleri daha canlı çalarak, oynamaları, hala gözümün önünde...