Veyis SARIOĞUZ

Veyis SARIOĞUZ

vsarioguz@yahoo.com

MACHIAVELLI MAKYAVELİST MİYDİ?

Niccolò di Bernardo dei Machiavelli 1469 – 1527 yılları arasında Floransa’da yaşamış. İktidar mekanizmasını masaya yatırmış, vardığı sonuçları Hükümdar ya da Prens adıyla Türkçeye çevrilen kitabında anlatmıştır. O günden bu yana iktidar yanlısı olmakla, iktidar için her yolun geçerli olduğunun savunmakla suçlanmış; “Makyavelizm” deyimi iktidar hırsının, acımasızlığın ve değer yoksunluğunun simgesi olarak kullanılmıştır.

Oysa çevirmen Necdet Adabağ’ın da önsözünde belirttiği gibi az da olsa Machiavelli’yi makyavelistlikten kurtacak değerlendirmeler de olmuş:

“Diderot’a göre, Makyavelciliği, Machiavelli’ye yüklemek haksızlıktır, çünkü Machiavelli bu yaklaşıma karşı insanları uyaran bir düşünürdür.”

“Bu nedenle her yolun “mübah” olması bir tek devletin kalıcılığı için söz konusu olabilir, ama Machiavelli öyle bir söz de söylememiştir.”

“Nereden bakarsanız, bakın, iş dönüp dolaşıp devlete geliyor. Kişisel çıkarlar için başvurulacak her yol yazarın gözünde hiçbir zaman “mübah” olmamıştır.”

Diderot’dan başka Rousseau, Fichte ve Hegel gibi düşünürler de Machiavelli düşüncesinin olumlu yönünü açığa çıkarmaya çalışmışlar.

Gerçekten de yazar bir bitkiyi, bir organı inceler gibi, iktidar mekanizmasını incelemiş ve hangi durumda nasıl çalıştığını kendince gözler önüne sermiştir.

“Makyavelizm”in özeti denebilek o meşhur “amaç için her yol mübahtır” sözü de kitabının hiçbir yerinde geçmemektedir.

Machiavelli’nin en çok suçlandığı konulardan biri olan gücün herşeyin üstünde olduğu görüşünü tarihte birçok düşünür, yazar dile getirmiş, ama hiçbiri Machiavelli kadar yerilmemiştir. Örneğin Dostoyevski ‘Suç ve Ceza’da Raskolnikov’a şunları söyletir:

“Şimdi şunu biliyorum Sonya, akılca da ruhça da kim sağlamsa, güçlüyse, insanlara o hükmedecektir. Kim daha yürekliyse, o haklıdır... Kim daha çok şeyi umursamıyorsa yasa koyucu o oluyor, gözü en pek olan herkesten haklı çıkıyor... (...) iktidar ancak, onu eğilip almak yürekliliğini gösterenindir.” 

Bertold Brecht de “Galieo’nun Hayatı” oyununda yazdığı aşağıdaki dizeler nedeniyle hiçbir zaman “Makyavelist” olarak suçlanmamıştır:

Tanrı buyruğuna göre bundan böyle

Astlar dönecek üstlerin çevresinde

Ve der demez başladı herkes dönmeye

Büyüklerin çevresinde küçükler

Güçlülerin çevresinde güçsüzler

Hem gökyüzünde böyle hem yeryüzünde

Papanın çevresinde kardinaller

Kardinallerin çevresinde piskoposlar

Piskoposların çevresinde uzmanlar

Uzmanların çevresinde uşaklar

Uşakların çevresinde hizmetçiler

Hizmetçilerin çevresinde

Köpekler, tavuklar, dilenciler..

Machiavelli’nin aşağıdaki ifadeleri hiç de “makyavelist” birinin tarzı değildir:

Yurttaşlarını öldürtmenin, dostlara ihanet etmenin, acımasız, inançsız ve dinsiz olmanın adı erdem değildir. Tüm bunlar insana hükümdarlık kazandırabilir, ama san kazandırmaz. Eğer Agathocles’in, tehlikelere girip çıkmaktaki yürekliliği, karşıt güçleri göğüslemek ve üstesinden gelmekte gösterdiği ruh yüceliği göz önünde tutulursa, niçin herhangi çok başarılı bir başkomutanın gerisinde gösterilemeyeceği anlaşılır. Ne ki, inanılmaz acımasızlığı, insanlık dışı tutum ve davranışları, yaptığı sayısız bayağılık ve alçaklıktan ötürü örnek insanlar arasında sayılmasının olanaksızlığı ortadadır.”

Machiavelli, insanlarin yüzyıllardır iktidar için yaptıklarını iyisiyle kötüsüyle formüllere dökmüş, ama yapanlardan daha çok karalanmıştır. Kaldı ki, söyledikleri günümüzdeki amerikan tarzı “kişisel gelişim” kitaplarından pek de farklı degildir.

Machiavelli’nin Hükümdar ya da Prens kitabına gelecek olursak, o dönemlerde entelektüellerin bilgi düzeyine hayran olmamak elde değil. Mitoloji, tarih, coğrafya, edebiyat ve felsefe konusunda eksiksiz bilgiye sahipler ve kendilerinden önce yazılmış herşeyi okumuşlar.

Yine o dönemde hukuk okulu var. Atıf yapılanlardan biri olan Antonio Giordani da Venafro (1459-1530) için yazılmış dipnotta Siena Hukuk Okulu’nda profesör olarak ders verdiği ve daha sonra Reform Konseyi’nde yargıçlık yaptığı yazar.

Machiavelli’nin Şans ve Yetenek Üzerine Görüşleri:

Yetenek olmayınca şans önüne geldiğinde hiçbir işe yaramaz, ne kadar yetenekli olursanız olun, rüzgar size uygun esmediğinde hiçbir şey elde edemezsiniz. Machiavelli bunu çok güzel dile getirmiştir.

“Öte yandan krallıklar elde etmiş ya da kurmuş Kyros ve diğerlerine bakacak olursak, onların da hayranlık duyulacak kişiler olduğunu görürüz. Girişimleri, eylemleri ve diğer özelliklerini incelediğimizde Tanrı’nın öncülüğünde devinen Musa’nınkinden farklı olmadığını bulgularız. Ayrıca yaşamlarına ve devinimlerine baktığımızda yazgının fırsattan başka bir şeyi önlerine koymadığını göreceğiz; yazgı onlara hammaddeyi vermiştir; onlar da kendilerine göre bu hammaddeyi işlemişlerdir. O fırsat önlerine çıkmasaydı içlerinde saklı yetenekleri yitip giderdi; eğer içlerindeki yetenek olmasaydı fırsat boşuna önlerine çıkmış olurdu.”

Buradan çıkarılacak sonuç, yeteneğinizi geliştirip uygun rüzgarın esmesini beklemek değildir. Rüzgarın nasıl ve nereden estiğini ve eseçeğini hesaplayıp, ona göre konumlanmak gerekir.

 “Bununla birlikte, özgür irademizle hareket etmemiz busbutun yok olmadığına gore talihin eylemlerimizin yarısının efendisi olduğuna, ama obur yarısını ya da hemen hemen yarısını yönetmeyi bize bıraktığına inanıyorum. Talihi, coştuğu zaman ovaları basan, ağacları ve yapıları yıkan, toprağı bir yerden sokup bir başka yere koyan coşkun, taşkın bir ırmağa benzetiyorum. Hicbir set cekemeden herkes onunden kacar, herkes azgınlığına boyun eğer. Ve buna rağmen ortalık durulunca insanlar birtakım onlemler alabilirler, seller ve bentler inşa edebilirler öyle ki yeni sel ya bir kanaldan boşalacaktır ya da daha az zarar ziyana yol acacaktır. Talihle de böyledir. O güçunu karşı konmayan yerlerde gosterir; saldırısını kendisine karşı koymak uzere hicbir engelin konmamış olduğunu bildiği yere yoneltir.”

Yağmursuz günlerde, yağmur yağacağını, fırtınasız günlerde fırtınaların geleceğini gözönünde tutarak hazırlık yapanlar, kötü günleri daha az zararla atlatırlar.

“Uzun yıllar prenslikte kaldıktan sonra onu ellerinden kacıran prenslerimiz talihlerini değil yalnızca tembellikleri yuzunden kendilerini suclamalıdırlar. Zira barış zamanında bu donemin bir gun değişebileceğini asla düşünmeyip sonra fırtına koptuğunda kendilerini savunmak yerine kirişi kırdılar;

Çünkü iyi havalarda havanın değişebileceğini hiç düşünmemişlerdir.”

Yöntemler zamana ve koşullara uygun olmalıdır. Daha önce geçerli olan bir yöntem mevcut durumda geçerli olmayabilir. İş dünyasında moda olan “Değişim yönetimi” yaklaşımını beşyüz yıl önce yakalamış yazar.

“İki kılı kırk yaran kişiden biri başarılı, öteki başarısız olabilir; öte yandan farklı yöntemler uygulayan, örneğin, biri kılı kırk yaran, öteki gözü kara iki kişinin gene başarılı olduğunu görürüz. Bu da hükümdarların yönetim biçimleriyle kendilerini zamanlarına uydurup uyduramadıklarının bir sonucundan başka bir şey değildir. Demin söylediğime geldik: İki farklı yol izleyenler aynı sonuca ulaşırken, aynı yolu izleyen iki hükümdardan biri ereğine ulaşır, öteki yaya kalır.

İyilik ve kötülük buna bağlıdır. Çünkü kılı kırk yarıp ve sabırla ülkesini yöneten bir hükümdarın içinde bulunduğu zaman ve koşullar yönetim biçimine uygun düşüyorsa, o hükümdarın başarılı olmaması için bir neden yoktur. Ama zaman ve koşulların değişmesine karşın, hükümdar o yönetim biçimini değiştirmezse batar. Dahası, değişikliklere kendini uydurabilecek öyle akıllı insan da bulmak olanaksızdır. Çünkü kişi huyundan kolay kolay vazgeçmez ve belirlediği yoldan ayrılmak istemez. Bu nedenle kılı kırk yaran hükümdar saldırgan olması gerektiğinde olamaz ve batar. Varsayalım zamana ve koşullara kendini uydurdu, ama bu kez de yazgıyı çeviremez.

II. Giulius, hiçbir papanın kılı kırk yaran yaklaşımlarıyla yaşama geçiremeyeceğini, akla gelmez gözü kara girişimleriyle gerçekleştirmiştir.  Tümünü başarıyla sonuçlandırdı. Kısa yaşamında tersine giden bir girişimi olmadı. Çünkü yaşamı her şeyin enine boyuna düşünülerek yapılmasını gerektiren bir döneme rastlasaydı, papa bu gözü kara tavrıyla ancak sonunu görürdü. Elbette zamana ve koşullara uymak için huyundan vazgeçemeyeceği için.

Yazgı yerinde durmadığına göre, insanlar huylarından vazgeçmemekte ısrarlı oldukları için, yazgıyla uyuşurlarsa başarılı olurlar, ama uyuşmazlarsa kaybederler.”

Doğru yöntem, zaman ve koşullardan bağımsız değildir. Her şey, zamana ve koşullara bağlıdır.

“Ayrıca kimilerinin bir yolu, ötekilerin tam tersi bir yolu izlediklerini ve bunlardan aynı yolu izleyenler içinde birinin mutlu sona ulaştığını, öbürlerinin niçin ulaşmadığının nedenini öğrenecektir. Pertinax ve Alexander’ın yeni hükümdarlar olarak kalıtsal yolla hükümdar olan Marcus’u izlemeleri gereksiz ve zararlı olmuştur. Aynı biçimde Caracalla, Commodus ve Maximinus da becerisine sahip olmadıkları Severus’a öykünmekle yanlış yapmışlardır. Bu nedenle yeni bir hükümdar yeni bir hükümdarlıkta Marcus’u izleyemez, ne de Severus’u izlemek gibi bir gereksinim duymalıdır. Severus’tan devletini kurmaya yarayacak ilkeleri, Marcus’tan kurulu bir düzeni sürdürebilmek ve başarıya ulaşabilmek için gerekli ve üstün yolları öğrenmelidir.

Kimileri bir şekilde, kimileri tam tersine hareket etmişlerdir ve kimi zaman iyi, kimi zaman kotu sonuc almışlardır; birer yeni prens olan Pertinax ve Alexander’in soydan gelme bir prens olan Marcus’u taklit etmek istemeleri gereksiz ve tehlikeli olmuştur. Benzeri şekilde, Caracalla, Commodus ve Maximinus da Severus’u taklit etmek istemekle büyük bir gaf yapmışlardır çünkü onun izinden gidebilecek meziyete sahip değillerdi. Bu nedenle yeni bir prenslikte yeni bir prens Marcus’un eylemlerini de taklit edemez, Severus’un istese de izinden gidemez.”

Machiavelli’nin Sadece Kendine Güvenmekle İlgili Görüşleri

İnsanlara güvenme.

“İnsanlar nankör, değişken, içten pazarlıklı, riyakâr, korkak ve çıkarcıdırlar; iyilik yaptığın sürece yanından ayrılmazlar; gerekmediğinde sana kanlarını, canlarını, mallarını, mülklerini, dahası evlatlarını bağışlarlar. Oysa gerektiğinde hepsi arkasını döner.”

Verilen sözlere güvenme.

“Her şeyini insanların sözlerine bağlayan ve başka hiçbir hazırlığı olmayan hükümdar batar.”

Sadece kendi gücüne güven.

“Sadece onların sözüne dayanan prens, başka önlemler almamışsa, ortada kalır ve yok olup gider; çünkü gönül yuceliği ile değil de para güçuyle edinilmiş dostluklar borc alınmıştır kazanılmış değil ve tam da gerektiği zaman kullanılamaz olurlar.

Sevgiye güvenme, kendi gücüne güven.

“Sevmek insanların istencine bağlı, korkmak hükümdarın. Erdemli bir hükümdar başkalarının değil, kendi elinde olana güvenmelidir. Dediğim gibi, yalnızca üzerine kin ve nefret çekmekten uzak durmalıdır.”

“İnsanlar severken kendilerine, korkarken prense bağlı olduklarına gore, sakıngan bir prens, başkalarına bağlı şeye değil de kendisine bağlı şeye dayanmalıdır. Sadece, korku salarken kin ve nefret uyandırmasın yeter.”

Düştüğünde kimsenin seni kaldıracağını bekleme, sadece kendin kalkabilirsin.

“Nasıl olsa biri gelip beni kaldırır düşüncesiyle yere düşülmemelidir. Ya kimse gelip seni kaldırmaz ya da gelir kaldırır, ama senin yararına olmaz. İnsanın kendisini bu biçimde savunmaya kalkması korkakça ve istenci dışında bir savunmadır. Oysa sadece senin kendinden ve güçunden kaynaklanan savunma iyi, guvenilir, kalıcı olur.”

Gerekmediğinde herkes yardımseverdir, gerekince kimse değil.

“İnsanlar nankor, değişken, icten pazarlıklı, korkak ve cıkarcıdırlar; onlara iyilik ettiğin surece hepsi seninledir; gerekmedikce kanlarını, mallarını, canlarını ve cocuklarını sana sunarlar ama bir gerekmeye gorsun hepsi senden yuz cevirirler.”

 

İnsanlar doğal olarak kötüdür.

“İnsanlar, eğer iyi olmalarını gerektiren bir zorunluluk yoksa, kötü insanlar olarak karşımıza çıkarlar.”

Satın alınmış dostluklar fayda getirmez.

“Ruh soyluluğu ve büyüklüğüyle değil de para ile elde edilen dostluklar satın alınmış dostluklardır, gereksinim duyulduğunda kullanılamaz.”

Machiavelli’nin Liderlik Üzerine Görüşleri

Lider kararlı olmalıdır.

“Ayrıca uyruğun özel işlerindeki anlaşmazlıklarında, hükümdar almış olduğu kararların değişmezliği konusunda istencini ortaya koymalıdır. Ve bu fikrinde öyle bir kararlılık göstermelidir ki kimse onu aldatmayı ya da oyuna getirmeyi aklından geçirmesin.”

Lider için görünüş önemlidir.

“Çok kimse sen nasıl görünürsen seni öyle görür, ama gerçekte ne olduğunu çok az kişi bilir; o çok az kişi de iktidarın gücünü arkasında bulan çoğunluğa karşı koyamaz. Hükümdar kendisini küçük düşürecek ve kendisine karşı nefret uyandıracak durumlardan uzak durmalıdır. Bunlardan uzak durduğu sürece üstüne düşeni yapmış olacak ve öteki kusurlarından kendisine zarar gelmeyecektir.

Genellikle şereflerine ve malına, mülküne dokunmadığın sürece insanlar mutlu yaşarlar. Hükümdar, hoppa, kaypak, kadınsı, mızmız, kararsız olarak bilindiğinde aşağılanır; bundan tehlikeden kaçar gibi kaçmalıdır ve eylemlerinde büyük, coşkulu, ağırbaşlı, güçlü olduğunu göstermeye gayret etmelidir.”

Lider sıradan işler yapmamalıdir.

“Öte yandan (Commodus) kişiliğini önemsemeden gladyatörlerle çarpışmak için sık sık arenaya indi ve imparatorluğun adına yakışmayan, imparatorluğu küçük düşüren daha birçok iş yaptı. Askerin gözünden düştü ve aşağılandı. Bir taraftan nefret gördü, öte yandan aşağılandı ve ardından bir darbe sonunda öldürüldü.”

Lider pis işleri yapıyor görünmekten kaçınmalıdır.

“Prensler pis işleri başkasının sırtına yuklemeli ve iyi işleri kendileri üstlenmelidir.”

Tarafsızlık kaybettirir.

“Kazanan korkacağın biri olursa, kendini belli etmezsen kazanan tarafın her zaman kurbanı olacaksın; bu da yitiren taraf için bulunmaz bir mutluluk olur, ve hiçbir şekilde seni savunması ya da koruması altına alması için haklı bir nedenin olmaz. Çünkü kazanan kişi kuşku duyulan ve zor günlerinde yanında olmayanları istemez çevresinde, yitiren de silahlar elinde yardımına koşup yazgısını paylaşmadığın için seni uzak tutar kendisinden.

Oysa hükümdar yüreğini ortaya koyup birinin yanında yer alır, yanında yer aldığı kişi de kazanırsa, gücünden ötürü, sen ona bağımlı da olsan o sana borçlanır ve sana sevgiyle bağlanır. İnsanlar, bu denli nankörlük gösterip senin üzerinde baskı kuracak kadar şerefsiz olamazlar.”

Burada Machiavelli, daha önce ifade ettiği bütün insanların nankör olduğu önermesi ile çelişmektedir.

Liderlik başarıyla sonuçlandırılmış aksiyonlar ister. Günümüzde oldukça fazla kullanılan bir yöntemdir.

“Kuşkusuz prensler karşılarına dikilen güçlükler ve engelleri aştıkca büyürler; bu nedenle, talih soydangelme bir prense kıyasla şan kazanmaya daha çok gereksinim duyan yeni bir prensin önüne düşmanlar çıkartır, fesatlıklar yaratır ki onların üstesinden gelmeye fırsat bulsun; öylelikle düşmanlarının kendisine tuttuğu bu merdivenin basamaklarına basarak daha yükseğe cıkabilir. O nedenle, bazıları usta bir prensin yerine göre bizzat düşmanlıklar cıkartıp sonra onların hakkından gelerek büyüklüğünü arttırması gerektiği kanısındadırlar.”

Lider, kendisinden kuşku duyanlara daha fazla iş yaptırabilir.

“Hükümdarlar, özellikle yeniler, iktidarlarının ilk zamanlarında güven duydukları insanlardan çok, kuşku duyduklarından yarar ve bağlılık görmüşlerdir. Siena hükümdarı Pandolfo Petrucci ülkesini güvendiği insanlardan çok, kuşku duyduklarıyla yönetmiştir. Ama bu konuda genellemeye gitmek olanaksızdır, çünkü durumdan duruma farklılık gösterir. Ancak şunu söylemek isterim: Başta düşman görünenler, eğer var olan konumlarında desteğe gereksinimleri olan türden insanlarsa, hükümdar bunları kolaylıkla yanına çekebilir. Bunlar da çoğunlukla haklarındaki olumsuz izlenimi silmeye yarayacak ölçüde yaptıkları olumlu işlerle hükümdara bağlılıkla hizmet etmek zorunluluğu duyarlar. Böylece hükümdar, fazlaca güvende oldukları için işlerini savsaklayanlardan çok, bunlardan yararlanır.”

Lider, elemanlarını kendi hayatları için güvende hissettirmelidir.

“Hükümdar, erdem sevdalısı olduğunu göstermeli, erdemli ve yetenekli insanları kollayarak uğraşlarında öne çıkanları onurlandırmalıdır. Ayrıca tecim, tarım ya da başka alanlarda insanların rahatlıkla işlerini yapabilecekleri konusunda yurttaşlarını yüreklendirmelidir. Biri, elinden alınır korkusuyla mülkiyetini güzelleştirmekten geri kalmamalı, öteki vergi kaygısıyla iş yeri açmaktan kaçmamalı; ayrıca hükümdar bu işleri yapacak ve eyaletini, devletini varsıllaştıracak olanlara ödüller dağıtmalıdır. Yılın belirli zamanlarında yurttaşlarını oyalamak için festivaller ve şenlikler düzenlemeli.”

Elemanlarını yükselt ki kaybedecek çok şeyleri olsun. Bu, günümüzde de iş hayatında ve devlet bürokrasisinde kullanılan bir yöntemdir.

“Öte yandan hükümdar, bakanının kendisine oyun yapmasını engellemek için, onu, gözettiğinin göstergesi olarak onurlandırmak, onun varsıl olmasını sağlamak ve kendisine zorunlu olduğunu göstermek, ayrıca onur ve görevleri onunla paylaşmak zorundadır. Öyle ki hükümdar olmadan olduğu yerde kalamayacağını anlasın. Ve öyle çok onurlandırılmalı, varsıllaştırılmalı ki daha çoğuna göz koymasın, ve öyle görevlere getirilsin ki elinden gider diye korksun.”

Elemanların doğruyu söylemeye çekinmesin, ama doğru zamanda doğru yerde.

“Dalkavukluktan kurtulmanın tek yolu, senin, gerçeği duymaktan rahatsız olmayacağını herkesin bilmesidir. Ama önüne gelen herkes gerçeği yüzüne söylemeye kalkarsa, bu kez de saygınlığın kalmaz. Bu nedenle sağduyulu bir hükümdar üçüncü bir yol tutmak zorundadır. Sarayına bilge insanları almalı ve ancak bir başka şeyle değil, sorduğu sorularla ilgili olarak konuşmalarına, gerçeği söylemelerine izin vermeli ve fikirlerini aldıktan, her şeyle ilgili bilgi edindikten sonra kendi başına karar vermelidir. Onlarla toplu olarak ve teker teker görüştüğünde öyle davranmalı ki ne kadar özgürce konuşulursa o kadar çok söylenilenin kabul göreceğini herkes algılamalı.

Hükümdar her zaman görüş alışverişinde bulunmak zorundadır. Ama başkaları değil, kendisi istediği zaman yapmalıdır; dahası, kendisi sormadan, olur olmaz akıl vermeye kalkanların cesaretini kırmalıdır. Ama hükümdar çok soru sormalıdır. Ve sorduğu sorularla ilgili olarak gerçeği bilmek konusunda sabırla söylenenleri dinlemek zorundadır.  Çünkü kendisi bilge olmayan bir hükümdarın iyi danışmanlara sahip olamayacağı genel ve şaşmaz bir kuraldır. Ama varsayalım, rastlantı sonucu, çok akıllı bir danışman bulmuş ve kendisini her şeyden anlayan o bir tek danışmanın eline bırakmış olsun. Böyle bir şey olabilir, ama kısa sürer. Çünkü o akıllı danışman, devleti hükümdarın elinden alır.”

Adamını söyle kim olduğunu söyleyeyim.

“Hükümdarın akıllı olup olmadığı ilk bakışta çevresindeki adamlardan belli olur. Çevresinin becerikli ve sadık kişilerce çevrilmiş olması hükümdarın bilge kişiliğini gösterir.”

İnsanlar korktuklarına değil sevdiklerine zarar verirler.

“İnsanlar korkulan bir hükümdardan çok, sevilen bir hükümdara daha kolay zarar verirler; çünkü sevgi bir zorunluluk bağıdır ve insanlar doğaları gereği çıkarları söz konusu olduğunda o bağı rahatlıkla koparır atarlar; oysa korku bağı insanın hiç aklından çıkaramadığı ceza ve cezalandırılmak kaygısıyla örülmüştür.

Ve insanlar, kendini sevdirmek isteyenden çok korkutmak isteyeni kırmaktan cekinirler; çünkü sevgi bağı şukranla örülmüştür, yani insanların kopartmakta duraksamadıkları bir iplikle zira ki kişisel cıkarları söz konusu olduğunda insanlar hainleşirler; ama korku bağı insanları hic terk etmeyen ceza yemek korkusuyla dokunmuştur.”

Sevilmeyebilirsin ama nefret edilme.

“Hükümdar korku salmayı öyle ölçüler içinde yapmalı ki sevgi kazanamıyorsa da nefret de kazanmamalı; çünkü korkulacak biri olmakla nefret edilmeyecek biri olmak bir arada olabilir.

Hükümdar, uyruğunun, yurttaşlarının malına, mülküne, karısına, kızına göz dikmezse nefret kazanmadan korku salabilir. Birinin kanına, canına kastettiğinde yeterli gerekçesi ve açık seçik bir nedeni olmalıdır. Ve özellikle başkasının malına, mülküne göz dikmemelidir, çünkü insanlar babalarının ölümünü kolaylıkla içlerine sindirebilirler, ama mal varlıklarından yoksun kalmalarını asla. Mala mülke göz diken bir hükümdarın her zaman bir gerekçesi vardır; başkalarının sırtından geçinmeyi huy edinenler başkalarından yararlanmak için sözde neden bulabilirler. Can almak için gerekçe kolay kolay bulunmadığı gibi çok çabuk da unutulup gider.

Bununla birlikle, prens cevresini o şekilde korkutmalıdır ki başkalarının dostluğunu kazanamasa da hic değilse nefretlerini cekmesin çünkü bu iki şey birbiriyle çok iyi uyuşur. Bunun icin tebasınm ya da yurttaşlarının malına mülküne ve de kadınlarına el uzatmaktan geri durması yeter. Ama eğer birinin kanını dökmesi gerekirse bunun acık bir nedeni, haklı bir gerekcesi olmalıdır; her şeyden once başkasının malına dokunmaktan kaçınmalıdır; çünkü insanlar babalarını kaybetmeyi babalarından kalan malı kaybetmekten daha tez unuturlar.”

Machiavelli’nin Sözünden Dönmek Üzerine Görüşleri

Machiavelli’ye makyavelistlik yakıştırılabilecek görüşü bu olsa gerektir. Oysa çok itici gelen bu önermeyi günümüzde dahi yüceltilen birçok tarihsel kişilik uygulamıştır. Cengiz, Timur akla gelen ilk örneklerdir. Turgut Özal “Ben söz verdim, senet vermedim ki” diye savunmuştur sözünü tutmamış olmasını. Tarihteki savaşların çoğu bir tarafın anlaşmayı bozmasıyla başlamıştır. Borcunu, senedini ödemeyen herkes aslında bu konuda Machiavelli ile aynı görüştedir.

“Bir prensin sözüne sadık kalmasının ve düzenbazlıklar yapmak yerine namusluca bir yaşam sürmesinin ne övülesi bir şey olduğunu her kişi anlar. Bununla birlikte zamanımızdaki deneylerle de bellidir ki ancak verdikleri sözu hiçe saymış ve insanların beyinlerini kurnazca uyutmasını bilmiş prensler büyük işler yapmışlardır ve sonunda dürüstluğu temel almış olanlara üstün gelmişlerdir.

Eğer söz vermesini gerektiren gerekçeler ortadan kalkmış ve verdiği söz aleyhine dönecekse, akıllı biri verdiği sözü tutmaz ve tutmamalıdır. İnsanlar iyi yaradılışlı olmuş olsalardı, bu ilkenin geçerliliği olmazdı, ama kötü yaradılışlı oldukları için sana verdikleri sözü tutmayacaklarına göre, senin de sözünde durman gerekmez. Ve insanlar öylesine basitler ve günün gereklerine uymayı öylesine iyi bilirler ki aldatmaya kalkan kişi, karşısında aldanmaya hazır birini bulur her zaman.

Ve ayrıca belirtmek gerekir ki bir prens, hele yeni prens olmuş biri anlamalıdır ki insanları ovguye değer kılan tum bu şeyleri yerine getiremez çünkü devleti elinde tutmak icin sık sık verdiği söze karşı, iyilikseverliğe karşı, insanlığa karşı, dine karşı davranmak zorunda kalır. Bu yuzden talihin ruzgarlarına gore, durumların değişmelerine gore, dönmeye hazır bir zihne sahip olmalıdır, ve daha once de dedim ya, elverirse iyilikten uzaklaşmasın ama gerekiyorsa kötülüğü seçmesini bilsin.”

Tarihteki zaferlerin çoğu beğenilmeyen, eleştirilen yöntemler kullananlar tarafından kazanılmıştır. Bu zaferler övülürken, yöntemler eleştirilir. Yazar da bunu yakalamıştır.

“Hannibal’in övgüye değer girişimleri içinde bunu da saymak gerekir. Her tür ırktan oluşan kalabalık bir orduya sahip olan komutanın yabancı topraklarda savaşa gittiğinde askerler arasında iyi günde, kötü günde olsun hiçbir anlaşmazlığa tanık olmadığı gibi, askerlerinin de kendisine karşı herhangi bir ayaklanma girişiminde bulunmadıkları bilinmektedir. Bu da onun son derece sert davranmasından başka hiçbir şeyden kaynaklanmamıştır. Bu özelliği ve başka becerileri onu askerlerin gözünde saygın ve korkulan biri yapmıştır. Ürkütücü özelliği olmasaydı, öteki becerileri bu etkiyi yapmaya yetmezdi. Bunu iyi göremeyen kimi yazarlar bir yandan onun yaptıklarına hayranlık duyarken, öte yandan bu sonucu sağlayan temel nedeni eleştirmekten geri kalmazlar.

Anibal’in hayran olunası eylemleri arasında, sayısız ırktan insanlardan oluşan kocaman ordusuyla yabancı ulkelerde savaşa tutuştuğunda talih yaver de gitse, kotu de gitse ne askerleri arasında bir ayrılık ne de kendisine karşı bir itaatsizlik başgostermemiş oluşu başta sayılır. Bu, onun insanlık dışı zalimliğinden başka bir şeye bağlanamaz. Oteki iyi meziyetlerinin yanında, adamlarında her zaman saygı ve dehşet uyandırdı; bu meziyeti olmasaydı oteki meziyetleri yetersiz kalırdı. Oysa tutarsız yazarlar bir yandan onun eylemini hayranlıkla karşılarlar, obur yandan bunu sağlayan temel nedeni kınarlar.”

Machiavelli’den Seçme Düşünceler

Hastalığın teşhisi zor iken tedavisi kolaydır.

“Başlangıçta ince hastalığın tedavisi kolay; tanımı zordur; ama zaman ilerledikçe başlangıçta tanımı ve tedavisi yapılmayan hastalığın tanımı kolay ancak tedavisi zordur. Aynı şey devlet işlerinde de söz konusudur.”

Yeniliklere karşı çıkmak kolaydır.

“Ve düşünün ki yeni kurumlar yerleştirmeye girişmekten daha güç, yapması daha tehlikeli ve başarısı daha şupheli iş yoktur; çünkü yenilikciye eski düzenin kayırdığı herkes düşman kesilir, o ise yeni düzenin gözeteceklerinde ancak ılımlı savunucular bulur. Bunların ılımlılıkları kısmen, yasaların onlardan yana olduğu hasımlarından korkudan, kısmen de insanlara özgü o doğal şuphecilikten kaynaklanır. Şu sonuc cıkar ki düşmanların, sana saldırmaya fırsat buldukları her seferde partizan hiziplerin hıncıyla davranır; oysa dostlarının gevşekliği savunmadan çok kesinkes fiyasko kapısıdır.”

Birçok organizasyonda, iş yaşamında, partide, dernekte, spor kulübünde öyle insanlar vardır ki, bir üst göreve getirildiklerinde hiç kimse yadırgamaz, hatta şaşıranlar bile olur zaten o görevde değil miydi diye. İşte bu olguyu, Machiavelli güzel dile getirmiş.

“Söz konusu olan Syrakusalı Hieron’dur. Yalın bir yurttaşken hükümdar oldu. O da yazgının önüne koyduğu fırsattan başka bir şey bulamadı. Çünkü baskı altındaki Syrakusalılar onu kendilerine komutan seçmişler ve daha sonra o topraklarda hükümdar olmayı hak eden biri olmuştu. Daha yalın bir yurttaşken o denli becerikliydi ki onunla ilgili yazanlar şunları söylemiştir: “prorsus ut nihil ei regium deesse praeter videretur” (Türkçe karşılığı: “Kral olmak için bir tek krallığı eksikti.”)

Çabuk büyüyen kolay devrilir.

“Ve doğup çabucak büyüyen doğadaki her şey gibi, birden oluşan bu devletlerin ilk fırtınada devrilip yıkılmasını önleyecek dal budak salmış kökleri yoktur.”