Bugün günlerden, "Melek İpek."
Türkiye’deki kadın cinayetlerine bambaşka bir boyut kazandıran kadının adı, Melek İpek.
Duygu Asena yattığı yerde huzurlu olsun, kadının adı var.
Melek İpek, işkenceci kocasını öldürdüğü gerekçesi ile 108 gün tutuklu kaldığı ceza evinden dün tahliye oldu.
Tahliye gerekçesi oldukça anlamlı idi.
Mahkeme, "Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez." hükmü gereğince, Melek İpek’i tahliye etti.
Bu gerekçenin kadın cinayetlerine bambaşka bir boyut getireceğini düşünüyorum.
Emsal niteliğindeki kararın kadınlara işkence uygulamaktan zevk alan insanlık dışı varlıklara ders olacağını düşünüyorum.
Bu ders gibi kararın kadın cinayetlerinde caydırıcılık taşıyacağını varsayıyorum.
Bunlar benim iyi niyetli tahminlerim.
Mahkeme mahkeme değişen kararları düşünürsek, iyi niyetten öte varsayımlar olarak da düşünülebilir.
Dünden bugüne kaç erkek için “iyi niyet” nedeniyle ceza indirimi uygulandı kim bilir?
Bu da madalyonun başka bir yanı.
Ancak, Melek İpek kararının basında çok yer alması halinde etkili olacağını seziyorum.
Bu sezgilerim dolayısıyla da önemine dikkat çekmek istiyorum.
Kadın cinayetlerinin her geçen gün daha da yükseldiği ülkemizde mahkemelerin artık vicdanları ile karar vereceğine inanmak istiyorum.
Öte yandan, eşlerine işkence uygulayan binlerce erkeğin öldürülmeyi hak ettiği gibi bir algı oluşmasını istemem.
Ancak, tedavi edilmedikleri / edilemedikleri halde sonuç hakkında kadından yana yorumlar yapmaya hakkım olduğunu düşünüyorum.
Yıllardır işkence altında yaşayan kadınların “meşru müdafaa” haklarını bile elinden alan mahkeme kararları ile yüzleştik.
O kadar çoktular ki, Melek İpek kararı “flaş” haber olarak basına servis edildi.
Ben bu flaş haberi gören birkaç kadın gazeteciden biriyim.
Kaç kadın bu haberi gördü, okudu, yorumladı.
Bir de olayın böyle bir boyutu var.
Kadın cinayetlerinin bir de çocuklar boyutu var.
En çok iç acıtan, en çok dokunan, en çok üzen.
Onlar için bir başka zaman yazmak dileğiyle…