Atilla AYTEMUR

Atilla AYTEMUR

andaytemur@ttmail.com

Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi hayatımızın son yıllarında en fazla saldırıya uğrayan muhalefet lideri. Meclis koridorunda yumruk atma, Çubuk’ta linç girişimi ve Artvin yolunda suikast pususu bunlardan bazıları. Peki, Kılıçdaroğlu neden hedefte? MHP neden Kılıçdaroğlu’nu yıpratmayı kendine görev edindi?

 

Dikkatler Berat Albayrak’ın istifası sonrası gelişmeler üzerindeyken, cezaevinden affa benzer bir infaz yasasıyla çıkan ülkücü mafya babası Alaattin Çakıcı’nın iki mektubu ortalığı karıştırdı.

Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’deki grup toplantısında, yargının işleyişindeki hukuksuzluk ve çifte standart nedeniyle iktidarı eleştirmişti. Bunu bahane eden Çakıcı, ana muhalefetin liderine ağıza alınamayacak hakaret, küfür, aşağılama ve tehditte bulundu. Bu tavrıyla, Türkiye siyasal tarihinde bir ilke imza attı.

Bu olay siyasal havayı anında değiştirdi.

O sırada iktidar, kamuoyunun ve muhalefetin Merkez Bankası başkanının değişmesi, Hazine ve Maliye’nin başına Lütfü Elvan’ın atanmasını konuşsun istiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ekonomi, hukuk ve demokrasi alanlarında kapsamlı reformlara girişilecekmiş hissiyatı yaratan konuşmaları tartışılsın ve iyimser hava giderek yayılsın isteniyordu.

Ama inanılmaz tehdit, siyasette tozu dumana kattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konu hakkında konuşmuyor

Alaattin Çakıcı’nın eski derin devletin ve Susurluk Çetesi’nin malum zevatıyla fotoğrafının medyaya servis edilmesi, 90’ların devlet ve mafyatik çeteler ortaklığını hatırlatırken, Çakıcı’nın bu dönemin ortağı ve aktörü olma hesabını ve isteğini de akla getirdi.

Devlet Bahçeli’nin Çakıcı’yı cengâverce savunması ise olan bitenin üzerine tüy dikti.

Olaydan 48 saat sonra Ankara Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığını İçişleri Bakanlığı değil, AK Parti’nin bir grup başkan vekili duyurdu ve ağız ucuyla olayı tasvip etmediğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, demokrasiye, Meclis’in şahsiyetine ve düşünce özgürlüğüne yapılan terbiye yoksunu saldırı ve tehdit karşısında halen konuşmadı.

İyimserlik ve duyarlılık arayanlar, yüksek makamların, yaptığı değerlendirmelerin kendilerini bağlamadığını sık sık yineledikleri Cumhurbaşkanlığı İstişare Konseyi üyesi Bülent Arınç’ın meclis başkanına yaptığı kendini bağlayan çağrıyla yetinmek durumunda kalacaklar.

MHP’nin Kılıçdaroğlu’na özel ilgisi

MHP Kılıçdaroğlu’na kafayı takmış durumda. Bir süre önce, hakkında “tahkikat komisyonu” benzeri, üç genel başkan yardımcısının görev aldığı, demokratik değerler bakımından son derece ayıplı bir komisyon bile kurdular.

CHP liderinin yaptığı konuşmaları üst üste dizip, bölücülük propagandası, terörü ve teröristleri destekleme filan gibi, aşırı milliyetçiliğin bildik iddialarıyla savcılığa suç duyurusunda bulundular.

AK Parti iktidarının son yıllarında, böylesi üfürükten iddiaları ciddiye alıp, dokunulmazlığı kaldırmak üzere kolları sıvayacak savcı bulmak hiç zor değildi. Öyle oldu ve fezleke yakında TBMM başkanlığına teslim edildi.

MHP’ye böyle utanç verici bir girişimde bulunmak için, Demokrat Parti’nin son dönemlerinde meclisteki muhaliflerini, gazetecileri ve yayın organlarını susturmak için başvurduğu Tahkikat Komisyonu’nun ilham verdiği muhakkak.

Dersimli bir Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi hayatımızın son yıllarında en fazla saldırıya uğrayan muhalefet lideri. Meclis koridorunda yumruk atma, Çubuk’ta linç girişimi ve Artvin yolunda suikast pususu bunlardan bazıları. Fazlasını arayanlar, Soner Yalçın’ın geçen hafta Sözcü’de çıkan makalesini okuyabilirler.

Bunlar, Kılıçdaroğlu’nun hedef tahtasına oturtulmasının tesadüfi olmadığını ve önemli sebepleri bulunduğunu gösteriyor.

Kılıçdaroğlu neden hedef seçildi?

Birinci husus, Kemal Kılıçdaroğlu’nun darbeci ve vesayetçi gelenekle iç içe olan partisini, bu anlayış ve politikalardan uzaklaştırma, demokratik değer ve ilkelere yöneltme konusundaki kararlılığı ve çabasıdır. Bunun demokrasinin inşasındaki anlamı ve önemi gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Kılıçdaroğlu, adımlarıyla samimiyetini ve kararlılığını gösteriyor.

İkinci husus, CHP’nin tepeden inmeci elitist ve katı laik geleneğinin kutuplaştırıcı toplumsal mühendislikler için elverişli konumunu ve alışkanlıklarını sonlandırmak istiyor. Kılıçdaroğlu, inanç, kültür ve yaşam tarzı farklılıklarının toplumsal zenginlik olarak değerlendirilmesinin iç barışın tesisindeki değerinin farkında olan bir lider. Bu nedenle, dindar ve muhafazakâr sosyolojiyle seküler sosyolojiyi barıştırmaya ve yakınlaştırmaya çalışıyor.

Bam teli Kürt Sorunu

Aynı Kılıçdaroğlu, farklı etnik kimlikleri miras almasına karşın, yalnızca Türk kimliği üzerinde ve onun hükümranlığında bir ülke ve gelecek inşa etmenin, imkânsızlığını görüyor. Kürt Sorununun anayasal zeminde çözüme kavuşması için çaba gösteriyor. Muhalefeti mutabakat zemini oluşturmak, toplumu da çözüme ikna etmek için çalışıyor.

Toplumsal kesimler arasında demokratik ve anayasal uzlaşma olmaksızın bu sorunun çözülemeyeceğini gören Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin bütün enerji ve çabasını demokrasinin inşasına teksif etmiş durumda.

Demokrasinin, barışın ve insan haklarının evrensel değerlerine önem veren, ülkeler arasında eşitliği, karşılıklı çıkara dayalı işbirliğini ve dayanışmayı esas alan bir anlayışla, bölgesinde barışı savunan bir Türkiye’nin Batı dünyasının bir parçası olmasını önemsiyor.  

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yukarıda özetlemeye çalıştığım sorunlara ilişkin mücadeledeki kritik rolü nedeniyle söz konusu çevrelerin hedefi haline gelmiştir. Bu alanlarda olumlu sonuç alınması halinde, Türkiye’de bir dönemin kapanması, zamanı geçmiş siyasal aktörlerin tasfiye olması kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtimal bazı çevreleri tedirgin etmiş görünüyor.

İktidarın niyeti ‘Tehdit’le sınanıyor gibi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti yöneticileri son günlerde doludizgin “reform” vaadinde bulunuyorlar. Kaybettikleri toplumsal kredilerini yeniden kazanmak konusunda kararlılık algısı yaratmaya çalışıyorlar. Demokrasi, hukuk ve işleyen ekonomi hususunda derin bir açlık çeken Türkiye’de, bu kez iktidarın dile getirdiği yeni söylemin de hemen alıcısının olacağını düşünüyorlar. ABD ve Batı’nın değişen şartlarda bu söylemi anında ciddiye alacağını düşünüyorlar. Bu, küçük fırça darbeleriyle, renkli ambalajlarla olabilir mi?  

Vatandaş, ülke siyasal sisteminin tek adam rejimine dönüştüğü koşullarda, aynı iktidarın bu kez güllük gülistanlık bir Türkiye vaat etmesini kuşkuyla karşılayıp, derin derin düşünmesin de ne yapsın! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 Kasım Pazar günü partisinin bir toplantısında yaptığı konuşma, dillerinden düşürmedikleri reformun nasıl bir şey olacağı hakkında biraz fikir verdi. Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’in demokrasi, hukuk, yargıya dair söylediklerinin Cumhurbaşkanı indinde çok fazla anlamı olmadığı görüldü.

Bu nedenle, Alaattin Çakıcı’nın tehditinin üzerine şal örtülecek mi, bekleyip göreceğiz.

Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Ahmet Altan özgürlüklerine kavuşacak mı, KHK’lıların hakları iade edilecek mi, izleyeceğiz. HDP’ye baskılar bitecek mi, takip edeceğiz. Düşünce özgürlüğü sokulduğu cendereden çıkabilecek mi, trollerin saltanatı sona erecek mi, takip edeceğiz. Eş, dost, akraba düzeni son bulacak mı, dikkate izleyeceğiz.

“Konu iktidarsa, gerisi teferruattır” söylemini düstur edinmiş bir iktidarı taşımak, toplumlara bazen ağır bedel ödetiyor.