Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), 12 yıldır ülkenin en çetin mücadele yürüten derneklerinden biri. Kurulduğu ilk günden beri kadın cinayetlerini engellemeye, şüpheli kadın ölümlerinde hukuki süreci takip etmeye ve öldürülen kadınların aileleriyle şiddet gören kadınlara hukuki destek sağlamaya çalışıyor.
Yaklaşık bir ay sonra, 1 Haziran 2022’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği (KCDP) hakkında açılan kapatma (fesih) davasının ilk duruşması İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
Toplumsal mücadele verenlerin ağır cezalara çarptırıldığı bu günlerde, bu davanın unutulup ilgiden uzak düşeceğine hiç ihtimal vermiyorum.
Bilindiği gibi, “Kadın cinayeti” kavramını Türkiye’ye kazandırıp, bu sorun etrafında toplumsal ufkumuzu genişleten derneklerden biridir KCDP. Erkek şiddetinin mağduru her kadın ve çocuğun yanında durup, onların sesine ses katan, asla yalnız yürümeyeceklerini haykıran kahraman kadınların derneği hakkında havadan sudan gerekçelerle kapatma davası açılmasını kabullenmek kolay değil.
İktidarın ağır vesayeti altındaki yargı, bu derneği illaki kapatmak için uğraşadursun, kadınlara yönelik taciz, tecavüz, şiddet, şüpheli ölüm ve cinayetler TV haberlerinde ön sıraları işgal etmeye devam ediyor.
Davanın hikayesi
Davanın açılma sürecinin hikayesi dikkat çekici. Serbestiyet’te ve diğer medya organlarında yayınlanmıştı, ama ben de anlatmadan edemeyeceğim.
Malum, vatandaşların bilgi edinme ve dilekçe hakkının hayata geçirilmesi amacıyla 2015’ten beri, internet, telefon ve mektup üzerinden işlem yapılabilen Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) adlı bir kamu servisi var.
Her nasılsa, birtakım vatandaşlar, muhtemelen de darbe yıllarından aşina olduğumuz “Sayın muhbir vatandaşlar”, 2016 yılında KCDP hakkında neredeyse tek elden çıkmış şikayet dilekçelerini bu merkeze yağdırmaya başlamışlar. Hatta mahkemenin kararlaştırdığı nafakayı ödemeyip tutuklanan bir erkeğin dilekçesinin de bunların arasında olduğunu dernek yöneticileri söylüyor. “Organize işler” desem, günaha girmem vesselam.
Başka mühim şeyleri önemsediklerini pek görmediğimiz İstanbul Valiliği ve ona bağlı İl Dernekler Müdürlüğü, taa 29 Mart 2018’den beri konuyu takibine almış ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal ettirmiş. “Galiba bu dernek birtakım kötü işlerle uğraşıyor. Kapatmak için dava açmak lazım. İşte kanıtları” deyip, o muhbirlerin şikayet dilekçelerinde ne var ne yoksa alt alta sıralamış Başsavcılığa müracaat yazısında. Ne var ki, Başsavcılık ortada kanunlara aykırı bir eylem ve somut bir delil filan görmediğinden, “Dava açmak için bu yetmez” demiş.
Valiliğin ısrarı ve bir türlü gelmeyen somut deliller
Fakat Valilik ısrarlı; 14 Mart 2019’da savcılığa bir yazı daha döşenmiş. “Biz bu derneğin ve yöneticilerinin terör örgütüyle alakası olup olmadığının incelenmesi için İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne yazı gönderdik. Onlardan cevap gelirse, sizi bilgilendireceğiz” diyerek, kararlı bir pozisyona geçmiş. Yani demeye getirmiş ki, hele siz davayı başlatın, biz size istediğiniz kadar delil filan buluruz.
Başsavcılık, 6 Ocak 2021’de İstanbul Valiliği’ne “Kapatma davası açın, dediniz ama somut bir deliliniz yoktu. Ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü inceleme yapacak ve sonuçlarından sizi de haberdar edeceğiz, dediniz, ama yine gelen giden bir bilgi yok. Bu ne iş” tadında yeni bir yazı gönderiyor.
İstanbul Valiliği’nden ses seda çıkmayınca, Başsavcılık 10 Haziran 2021’de bir yazı daha gönderip, somut bilgi ve delil namına ve varsa yeniden istiyor. Ama nedense, üzerinden neredeyse üç yıl geçmiş, hiçbir somut belge ve bilgi sunulmamış böyle bir dosyayı kapatmak Başsavcılığın aklına bir türlü gelmiyor! Sanki dosyada ısrar etme nöbeti Başsavcılığa geçiyor.
Nihayet sıcak bir yaz günü, 9 Ağustos 2021’de İstanbul Valiliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün beklenen yazısını Başsavcılığa ulaştırıyor.
Torba iddianame
İstanbul Emniyeti bu yazıda, derneğin yönetim kurulu üyeleri ve avukatının kayıtlarının araştırıldığını, avukat hakkında bir şey bulamadıklarını belirtip, konuyla hiç ilgisi olmasa da yönetim kurulu üyesi kadınların muhtelif eylemlerdeki gözaltına alınmalarını, bunlarla ilgili soruşturma ve davaları alt alta sıralayıveriyor. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununa muhalefetten açılmış olmakla beraber, henüz karara bağlanmamış davaların yanına, asıl konuyla ilgisiz örgütlerin isimlerini ve alakasız notları bir güzel ilave ediyor.
Emniyet burada da durmuyor, “dernek yönetimindeki kişilerin fiillerinden sorumlu olduklarına” dikkat çekip, “dernek amacının kanuna ve ahlaka aykırı hale geldiği kanaati oluşmuştur“ diyerek, dört dörtlük kurumsal kanaatini de ortaya koyuyor.
Başsavcılık, benzetmek gibi olmasın ama torba iddianame misali, bütün bu alakasız konuları üst üste koyup, bir de üzerine “Sayın muhbir vatandaşlarımızın” ağzına layık, kuvvetli mi kuvvetli suç şüphesi ekleyerek, İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde kapatma davasını açıyor.
KCDP meğer neler yapmış neler!
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu kapatmak için, bir bilseniz neler iddia ediliyor. Bir tek, üçüncü dünya savaşını çıkarmadıkları kalmış:
-Kadın haklarını koruyoruz, diyerek aile mevhumunu yok sayıyor, aile yapısını ve toplumu parçalamaya çalışıyormuş,
-Toplumda kaos yaratıp mağduriyetleri artırmayı amaçlıyormuş,
– Kadın ve çocuklar üzerinden menfaat elde etmeye çalışıyormuş,
-Cumhurbaşkanına yönelik hakaret içeren söylemlerde bulunuyormuş,
-Terör faaliyetlerine katılan kadınları savunan yayınlar yapıyormuş, vb…
Bütün bu iddialar, son dönemde olur olmaz her konuda iktidar ve ona yakın mahfillerin ağzından dökülen söylemlerle birebir benzeşmiyor mu? Saldırgan taşra milliyetçiliğiyle tükenmiş sağ/muhafazakarlığın iktidar ortaklığı, yıllardır Türkiye’nin demokratikleşmesi, ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi için mücadele yürüten kadın hareketi ve feministlerin sivil girişimlerine benzeri yaftaları vurmadılar mı? Kadın cinayetlerini, “Namus cinayeti” kılıfına sokmaya çalışmadılar mı? İstanbul Sözleşmesi’nden imzalarını geri çekerken ileri sürdükleri gerekçeler halen hafızalardadır.
Asla yalnız yürümeyeceksiniz!
KCDP, kurulduğu günden beri kadın cinayetlerini engellemeye, şüpheli kadın ölümlerinde hukuki süreci takip etmeye ve öldürülen kadınların aileleriyle şiddet gören kadınlara hukuki destek sağlamaya çalışıyor. Bu çalışmalarıyla Finlandiya Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Ödülü’nü kazanmış. Aile Bakanlığı’nın yasa çalışmalarında görüş aldığı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın liselerde ortak proje yürüttüğü bir dernek.
Yıllardır erkek şiddetine ve cinayetlerine karşı çok etkin bir mücadele yürüten dernek, bu iddianameye göre ahlak dışı işler yapıyor. İnan inanabilirsen!
Türkiye’nin dört bir yanında saldırıya uğrayan ve her gün bu ihtimali yaşayan kadınlar ve aileleriyle kurduğu çok candan ve fonksiyonel ilişki, muazzam bir yaygınlık kazanan örgütsel yapılanması zaten bu iddianın temelsizliğini ortaya koyuyor.
AK Parti iktidarının toplumsal mühendislik ürünü, dini ambalajlı, erkek egemenliğini ve şiddetini her gün yeniden üreten ve meşrulaştıran aile tipolojisini topluma dayatmasını kabul etmeyen kadınlar, toplumun önündeler.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun bu davada asla yalnız yürümeyeceğini düşünüyorum.
GEZİ DAVASI: Bu yazıyı Serbestiyet’e yayınlanması için göndermek üzereydim ki Gazi Davası’nın kararları açıklandı. Gezi olaylarını çok yakından takip ettim. Bir mahkeme kararı ancak bu kadar haksız, vicdansız ve adaletten uzak olabilir. Bu karar siyasal hayatımıza bir hançer gibi saplandı. Seçim sürecinin gerilimli geçeceğini zaten bekliyordum. İktidarın kutuplaştırma amacına bundan daha uygun bir araç bulunamazdı. İktidarın bütün hesaplarına karşın, Osman Kavala dahil, bütün Gezi Davası mağdurlarının o hapishane duvarlarının arasında çok fazla kalmayacaklarını öngörmek uzak görüşlülük sayılmaz. Çünkü, iktidar seçimi kaybettiği gün, yargı mağdurları da özgürlüklerine kavuşacaklar.
NOT: Bu yazı ilk olarak Serbestiyet - www.serbestiyet.com da yayınlanmıştır.