Böyle sert bir hayatın içinde, Halim Ağabey’in insan biriktirmeyi hiç mi hiç ihmal etmemesi, insanı imrendiriyor. Onca zorluğa rağmen kendisini şiir, müzik, edebiyattan uzaklaştıracak hiçbir şeye boyun eğmemesi de öyle.
68 kuşağının ‘Halim Ağabey’i Halim Spatar’ın anıları“Uzun Yolculuğum-Bir Yanımız Hep Çocuk Kaldı” adıyla İletişim Yayınlarındanyayınlandı. Resim, müzik, şiir ve edebiyat aşığı, 1951 Berlin Dünya Gençlik Festivali’nin Türkiye delegesi, İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği üyesi, 51 tevfkifatının genç tıbbiyelisi, eski TKP’li Halim Spatar’ınkendi kaleminden anlattığı hayatı, demokrasi ve özgürlük arayışının tarihiyle iç içe geçiyor.
Nezaketi ve kibarlığı ile bilinen bu eski kuşak devrimciyi biraz tanıdığımı zannederdim. Çünkü, 1970’li yılların son çeyreğinde aynı partide yer almıştık; o il başkanı iken ben de gençlik örgütü başkanlığı yapıyordum. Öyle değilmiş meğer, pek tanımamışım.
Arayış ve direniş
Halim Ağabey’in bir direniş ve arayış içinde geçen hayatının çok zengin ve aynı zamanda zorluklarla dolu bir tarihin içinde şekillendiğini anlıyoruz. Kitap bizi çok katmanlı bir yaşama götürüyor. Her katmanında ayrı hikaye ve değişik sonlar. İnsanlar üst üste yığılmıyor. Son derece çetin bir hayat örgüsü içinde, birbirini takip eden, bazen iç içe geçen ve birbirini bütünleyen yaşam parçaları. Dönemin ruhunu yansıtan insan ilişkileri…
Onu kaybedeli on yıl olmuş.
Kızı Deniz’in, Halim Ağabey’in bilgisayarında bulduğu notlardan hareketle, yakın arkadaşları Oral ve İpek Çalışlar, Osman Gürhan Ertür ve Cenap Nuhrat, onun hayatını bütün yönleriyle gelecek nesillere aktaran, başarılı bir anı kitabı ortaya çıkarmışlar. Deniz, girişteki yazısıyla hem kitabın hazırlanma hikayesini ve babasının olağan kalıplara sığmayan yaşamından kesitleri, hem de “Babamın İnsanları” diye tanımladığı yakın arkadaşlarını, dostlarını anlatıyor.
Anıdan öte
Hani ‘anı’ diyorum ya, onu çok aşan bir içerik söz konusu. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, soğuk savaş döneminin hallerine, Sol’un bir asra yaklaşan tarihine tanıklık ediyorsunuz.
Diğer yanda Sağ ve Sol çatışmasının cinnet yılları, sıraya bindirilmiş askeri darbeler, amansız işkenceler ve bitmek bilmez mahpusluklar, sürgünler ve ayrılıklar…
Bütün bu gerilim ve hengamenin içerisinde, günlerini müziğin, edebiyatın, şiirin ve resmin dünyasıyla doldurup sayfalara taşıyan Halim Spatar’ın gençlik yılları. Türkiye’nin kültür ve sanat hayatında iz bırakan isimlerle geçen unutulmaz zamanlar.
Köle Fantu
Halim Ağabey’in ailesi Girit göçmeni. Daha varlıklı ve çocuksuz olan dayısı onu evlat ediniyor ve oldukça farklı ve zengin bir hayatın içine giriyor. Çocukluğundan kalan en güçlü izlerden biri kıvırcık saçlarıyla, çok sevdiği köle Fantu. Anlattıklarından, onun hayal dünyasının şekillenmesinde, dayısının ailesiyle birlikte Girit’ten gelen Fantu’nun çok büyük rolünün olduğunu anlıyoruz. Çocuk masumiyetinin bütün güzel duygularını ve düşüncelerini ondan alıyor.
Üniversite yıllarına kadar İzmir’de yaşayan Halim Spatar için bu şehir müziğe, resme, şiire, edebiyata ilgisinin başladığı yer. Bulunduğu çevrede Necati Cumalı, Attila İlhan, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Kemal Bekir, Samim Kocagöz, Erdoğan Berktay, Şükran Kurdakul, Kemal Bilbaşar gibi Türkiye’nin düşünsel hayatında çok etkili olacak isimler göze çarpıyor.
O yıllarda, iyi tanınan Fikirler Dergisi’ni, Halkevi Başkanı Vedide Baha Pars’ın verdiği destekle ve arkadaşlarıyla birlikte çıkartıyor. Hatta ilk tutuklanma riskini, 1947’de bu dergi nedeniyle yaşıyor.
Berlin Barış Festivali
Halim Spatar, başarılı bir lise hayatı sonrasında, 1946-47 döneminde İstanbul Tıp Fakültesi’ne giriyor. Fakültedeki hocalarının önemli bir bölümü Nazi Almanyası’ndan kaçan akademisyenler. Her biri kendi alanında dünya çapında bir isim. Fakültenin ötesinde üniversiteye müthiş güç katıyorlar. Bunlardan Macar Patolog Philipp Schwarz’ın, dindar bir öğrencisiyle “insanın atası” konusunda yaptığı tartışma bize hiç yabancı gelmiyor ve aradan yıllar geçse de, bugün bile bizi gülümsetiyor. Spatar, şanslı bir öğrenci olarak bu ortamda derslerine asılıyor ve iyi bir doktor olmak üzere, aksatmadan sınıflarını geçiyor.
Ne var ki, Halim Spatar’ın bu mutlu ve heyecanlı yaşamı, yeni fikirlerle tanışması ve İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği üyesi olmasıyla farklı bir mecraya giriyor. Daha yirmi iki yaşındayken, 1951 Haziranı’nda Berlin Barış Festivali’ne Türkiye’yi temsil eden iki gençten biri olarak katılıyor. Bu ziyaret sırasında Varşova’da gördüğü Auschwitz Kampı, faşizm ve soykırıma dair düşüncelerinin kökleşmesine yol açıyor.
Dünya, artık Soğuk Savaş’ı yaşamaya başlamıştır. 14 Mayıs 1950’de Adnan Menderes liderliğinde iktidara gelen Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı kampı içinde yer almaya karar vermiş Türkiye’yi anti-komünizmin önemli karargahlarından birisi haline getirmişti. Bu yönelimin sonucu olarak Türkiye, Kore’ye asker göndermiştir.
1951 Komünist tevkifatı
1951 Türkiye Komünist Partisi tevkifatı, iktidar tarafından bu şartlarda devreye sokulur. Soruşturma üç yıl sürer. 400 kişi ünlü İstanbul Emniyet 1. Şube’nin Sansaryan Hanı sorgulamalarından geçer. Sonunda 184 sanıkla açılan dava ancak Ekim 1954’te karara bağlanır. Askeri Yargıtay verilen cezaların çoğunu onaylar. Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Mihri Belli, Ruhi Su, Ulvi Uraz, Ahmet Arif, Vedat Türkali, Arif Damar gibi isimler arasında genç tıbbiyeli Halim Spatar da yerini alır.
Gizli Türkiye Komünist Partisi’ne üyelikten 2 yıl hapis, 8 ay sürgün cezasına çarptırılır. Tıp fakültesindeki kaydı da silinir. Böylece, Spatar’ın doktor çıkma umudu, anti-komünizm rüzgarının içinde uçar gider.
Halim Ağabey’in hayatının süratle değiştiğini görüyoruz. Yeni meslek edinme arayışları, aileyi geçindirme çabaları, şehir değiştirme… Birbirini izleyen zor yıllar…
Darbeli yıllar
Türkiye’nin askeri darbeye doğru sürüklendiği 1970’lerin çatışmalı günlerinde, aynı apartmanı paylaştığı üst kat komşusu ve yakın dostu Dr. Sevinç Özgüner, ülkücüler tarafından evi basılarak öldürülür. Bu cinayet Spatar ailesinde derin yaralar açar.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) kurucusu ve yöneticisi olması nedeniyle 14 Kasım 1980’de tutuklanır. Bu kez, işkence ve işkencecileriyle ünlü Mamak Cezaevi’ndedir. Askeri yetkililerin tehditlerine, korkutma girişimlerine rağmen geri adım atmaz. Diğer siyasi parti yöneticilerinin bulunduğu Dil Okulu’na arkadaşlarıyla birlikte geçmeyi başarır. Bu biraz nefes almalarını sağlar. 1981-85 yılları arasında görüşmeler, mektuplar… Dört buçuk yıl… Derken, Halim Ağabey özgürlüğüne kavuşur ama geride kalan yıllar onu ve bünyesini epey yormuştur.
Ayrılan yollar
Halim Ağabey, 70’lerin sonlarından başlayan, bu dönemde kapsamı daha da genişleyip derinlik kazanan sosyalizme dair sorgulama ve eleştirilerini, içinde bulunduğu partiyle yollarını ayırma noktasına kadar getirir.
Sanatın parti ve iktidarla ilişkisi, monolitik parti ve lider kültü, vb konularda eleştirileri dikkat çeker. Yazıları değişik barikat ve sansür modelleriyle karşı karşıya kalır.
Bu konuda, hiçbir tabu ve kısıtlamayı dikkate almaksızın, dünyadaki eleştirel literatürden faydalanır. Düşüncelerini doğrudan siyasal alanda olduğu gibi, başta müzik olmak üzere sanat alanında da yazar ve paylaşır.
Cezaevinden çıktığı, çeviri yaptığı, ansiklopedilere maddeler yazdığı günlerde arayışı devam eder. Sosyalizm ve onun kültür sanat alanına yansımalarına dair eleştirel yazılarını sürdürür.
Aşk, dostluk, müzik, şiir ve edebiyat
Halim Spatar’ın anılarında sevgilisi, aşkı ve eşi Sabahat’la tanışmaları, evlenmeleri, çoluğa çocuğa karışmaları ve nihayet mahpusluk günlerindeki birbirleriyle içten yazışmaları önemli yer tutuyor. Bu sevgi ve dayanışma, onca çetin hayata katlanabilme gücünün asıl kaynağıdır.
Kitaba bir kez daha baktım; böyle sert bir hayatın içinde, Halim Ağabey’in insan biriktirmeyi hiç mi hiç ihmal etmemesi insanı imrendiriyor. Onca zorluğa rağmen, kendisini şiir, müzik, edebiyattan uzaklaştıracak hiçbir şeye boyun eğmemesi de öyle. En kötü koşullarda bile ilgisini daima yüksek tutmaya çalışmış. Yazdığı yazılar, arkadaşlarıyla mektuplaşmaları, çevirisini yaptığı kitaplar ve dergiler bunu anlatıyor. Radikal siyasette bu denli önde olup da, sanat ve kültür hayatıyla böylesini içli dışlı olmayı sürdürmek, en azından bizim kuşak için çok rastlanır bir durum değildi.
Yazımı noktalarken, Halim Spatar’ın kitabının, değişik yüzleriyle Türkiye’nin son 60-70 yılına ayna tutan, belge değerinde, çok önemli bir anılar demeti olduğunu söyleyebilirim.
NOT: Bu yazı ilk olarak Serbestiyet - www.serbestiyet.com da yayınlanmıştır.