Atilla AYTEMUR

Atilla AYTEMUR

andaytemur@ttmail.com

Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu

HDP’nin tabanında iktidarın umduğu çözülme bir türlü olmuyor ve bu parti oyunu korumaya devam ediyor. Şüphesiz bu da iktidarın yapılacak ilk seçimi kaybetmesi yönünde ciddi bir ihtimalin varlığını devam ettirdiği anlamına geliyor.

Masamın üzerinde biri HDP’yle, öbürü siyasal gündemle bağlantılı iki belge var.

Bunlardan birincisi, HDP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu’nun Diyarbakır İl Başkanlığı binasından çıkarken neden zafer işareti yaptığına dair açıklaması. 

Diğeri ise Selahattin Demirtaş’ın, bazı gazeteci, yazar ve aydınlara gönderdiği mektup ve belgelere dayalı bir tür savunma dosyası.

Demirtaş’ın mektubunu ve dosyasını Ufuk Uras’tan aldım, Katırcıoğlu ise açıklamasını telefonuma gönderdi.

Bunları ele almadan önce bir iki cümleyle HDP’den söz etmek istiyorum.

Cumhur İttifakı’nın iktidara alternatif bir muhalefet cephesi oluşmaması için elinden gelen her şeyi yaptığı günlerden geçiyoruz. Bir noktada seçimi kazanabileceğini düşündüğü bir tablo elde ettiğinde de o dakika ülkeyi seçime götüreceğini az çok herkes görüyor.

İktidar Saadet Partisi’ne yönelik bazı hamlelerle siyasal denklemi değiştiremeyeceğini görüyor. O nedenle asıl operasyonlarını muhalefetin iki büyük partisi HDP ve İYİ Parti üzerinde sergiliyor.

İYİ Parti’ye yönelik “Onlar farklı… Meral Hanım artık evine dönsün” gibi girişimler boşa çıktı ve oradan umut kesildi.

HDP’ye gelince… Bu parti kayyum atamaları, dokunulmazlıkların kaldırılması, yaygın tutuklamalar, baskı, medya blokajı ve çeşitli engellemelerin hedefi halinde.

Ne var ki, bütün bunlara rağmen, HDP’nin tabanında iktidarın umduğu çözülme bir türlü olmuyor ve bu parti oyunu korumaya devam ediyor. Şüphesiz bu da iktidarın yapılacak ilk seçimi kaybetmesi yönünde ciddi bir ihtimalin varlığını devam ettirdiği anlamına geliyor.

Sonuç itibariyle iktidar geleceğini ve yeniden iktidar umudunu, HDP’nin “hakkından gelmeye” bağlamış görünüyor.

HDP, gördüğü olağanüstü baskıya ve bütün kuşatılmışlığına rağmen, bu hesapları boşa çıkarmak için yoğun çaba göstermekte kararlı görünüyor.

Umuyorum ve sanıyorum ki, diğer muhalefet partileri de stratejinin farkındalar ve güçlerini birleştirip, iktidarın hesaplarını boşa çıkarmak için gerekli adımları zamanında atmaktan sakınmayacaklar.

Bu girişi şöyle noktalamak istiyorum: otoriterleşmede sınır tanımayan tek adam rejiminde ve parti devletinde, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, enflasyon, iflaslar, kepenk kapatmalar, adam ve şirket kayırma ve baskı, artık gündelik hayatımızın olağanları arasında bulunuyor. 

Bu şartlar altında, Merkez Bankası başkanının değişmesi, Berat Albayrak’ın istifa yoluyla görevden alınması, doların kontrol altına alınması, Batılı ülkelerle yumuşama yollarının aranması ve “ekonomi ve hukuk alanında reform yapacağız” sözleri sınırlı bazı sonuçlar verse de, esas itibariyle kenar süsü gibi kalıyor. Yanılmış olmayı elbette isteriz.

Katırcıoğlu’nun açıklaması

Asıl konumuza Erol Katırcıoğlu’nun açıklamasından başlayarak girelim.

Kürt sorunu ülkeye çok ağır bedellere mal oluyor. Bu durumun daha ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Bir ana için her dakika evladının ölüm haberini beklemek ise dayanılmaz bir acı. Bu bakımdan annelerin evlatlarını aramaları ve bunun için ister devleti ister sivil kurumları zorlamaları şüphesiz sorgulanamaz.

Diyarbakır Anneleri de, Şehit Anneleri de, Cumartesi Anneleri de, bu ülkenin kanayan yaralarından yükselen çığlıklardır. Onları kamplaşmış gündelik siyasetimizin kaosuna katmaktan ve daha fazla incitmekten uzak durmak, ortak geleceğimiz ve toplumsal barışımız için önde gelen bir zarurettir.

Katırcıoğlu açıklamasında, parti binasından çıkışında yaptığı zafer işaretinin, aynı zamanda bir 68’li olarak kendisi için barış anlamı da taşıdığını ve Diyarbakır Anneleri’ne yönelik hiçbir tepki boyutu bulunmadığını belirtiyor.

Parti binasından çıkan HDP’li milletvekilleri ve yöneticilere küfür ve hakaret edenlerin de evlat nöbetinde olan anneler değil, polisin sataşmalarını engellemek için etten duvar örmeye çalıştığı erkekler olduğuna işaret ediyor. Kapı ile otomobiller arasındaki kısa mesafe içerisinde ağır küfür ve hakaretlere maruz kaldıklarını da sözlerine ekliyor.

Erol Katırcıoğlu, ”iktidarın ‘HDP eşittir PKK’ şeklindeki propagandasının büyük haksızlık olduğunu ve Cumhur İttifakı’nın asıl amacının partilerini siyasi denklemin dışına düşürerek, İYİ Parti ve CHP ile ortak muhalefet hattında buluşmasını önlemek olduğunu” söylüyor.

Katırcıoğlu, kamuoyunun tanıdığı, her dönemde sergilediği insani duyarlılıkları gayet iyi bilinen, hangi konumda bulunursa bulunsun yaşamı boyunca daima mağdurların yanında yer alan sorumlu bir aydın. Diyarbakır Anneleri’yle sorunu olmak bir yana; HDP bünyesinde bulunma gayesinin bu kapsamdaki bütün mağduriyetlere kaynaklık eden Kürt meselesinin barışçı ve demokratik çözümü için katkı sunmaktan ibaret olduğunu, defalarca ifade etmiştir.

Söz konusu talihsiz olay, iktidar ve bazı medya organlarınca köpürtülse bile, çok yakından tanıdığım Erol Katırcıoğlu’yla ilgili bu bariz gerçekliğin gölgelenmesinin kolay olmadığını düşünüyorum.  

Demirtaş’ın mektubu

Selahattin Demirtaş mektubunda, avukatlarının hazırladığı dosyadaki bilgilere atıfta bulunarak, bu bilgilerin, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren son derece önemli bir seçime giderken hakikatin bilinmesi bakımından hayati bir önem taşıdığına işaret ediyor.  

Demirtaş’ın mektubunda başka dikkat çeken hususlar da yer alıyor. Örneğin “HDP’ye yönelik eleştirileri büyük bir saygıyla karşılıyor, eleştirilere değer veriyor, onları anlamaya çalışıyorum. Geçmişteki siyaset tarzımız, söylemimiz, pratiklerimiz konusunda özeleştirel yaklaşmak gerektiğine de samimiyetle inanıyorum” diyor.

Barış ve Çözüm Sürecini ima ederek “Barışı sağlayamadık, demokrasi getiremedik, ekonomi çöktü, toplum ağır bedeller ödüyor. Başarılı olsaydık bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Durum bu kadar nettir. Bence bu saatten sonra mazeretlerin arkasına sığınmanın da bir anlamı yok. Muhalefet topluma güven vermek istiyorsa özeleştiriden kaçmamalı, olgun bir şekilde özeleştiri verebilmelidir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Mektubun önemli bir bölümü iktidarın kendisi ve HDP üzerinde sürdürdüğü hukuk dışı uygulamalara ayrılmış. Demirtaş “…son beş yıldır hükümetin yürüttüğü kampanya bir eleştiri kampanyası değil, iftira ve kumpasa dayalı, medya ve yargı eliyle yürütülen linç kampanyasıdır. Benimle ilgili medyada yazılan, çizilen, söylenen neredeyse her şey, bariz bir yalan ve iftiraya dayanmaktadır. Bazı sözlerim bağlamından koparılarak algı oluşturulmaya çalışılmıştır” şeklinde itirazını dile getiriyor.

Demirtaş kendisine ve HDP’ye dönük yapılanların, iktidarın önümüzdeki seçimleri kazanma amacıyla bağlantılı olduğunu belirtiyor. Bu konuda, “Beni ve HDP’yi  ‘terörist’ ilan edip kriminal hale getirerek, belki de göstermelik bir yargılama sonucunda ‘hükümlü’ pozisyonuna düşürerek ya da partiyi kapatarak muhalefet bloğunu iyice sıkıştırmak hedefleniyor” şeklinde son derece dikkat çekici bir değerlendirme yapıyor.

Demirtaş’ın avukatlarının hazırladığı 80 sayfayı aşan dosyaya da göz gezdirdim. HDP’yi ve faaliyetlerini yakından izleyen biri olmama karşın, Kobane olaylarının seyrine, HDP merkezinin ve Demirtaş’ın tavrına dair birçok yeni bilgiyle karşılaştım.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hakkında açık hukuk ihlali yapıldığında ısrarcı olduğu Selahattin Demirtaş’ın yazdıkları, yabana atılacak şeyler değil…

NOT: Bu yazı ilk ollarak Serbestiyet - www.serbestiyet.com  da yayınlanmıştır.