Mehmet TAŞ

Mehmet TAŞ

mtas25@gmail.com

21. YÜZYILDA SAVAŞLARIN DEĞİŞEN ÇEHRESİ

Suriye’de yaklaşık on yıl süren savaşın ardından bir barış antlaşması yapılmadan veya bir barış rotası belirlenmeden Ukrayna’da yeni bir savaş patladı. Savaşlar bir ülkeden öbürüne yayılarak genişlerken barış tam tersine, güncel politikalardan ve günlük yaşamdan uzaklaşıyor. Savaş ve barış geçmişten farklı olarak birbirinden koparılıyor; savaş kalıcılaşırken barışın üstü bir sis perdesiyle örtülüyor.

Son yirmi yıldır savaş yaşamımıza derinlemesine girdiği halde barışın ve barış hareketinin her geçen gün zayıflaması endişe veridir. Bu duruma nasıl getirildiğimiz sorusunun birden fazla yanıtı olabilir.

Ancak ben, amaç ve karakteri değişen savaşın barışı zayıflattığı düşüncesinden hareketle yanıt vermeğe çalışacağım.

Geçen yüzyıldaki savaşlarla çehresi değişen bugünkü savaşlar karşılaştırıldığında ordular artık eskisi gibi karşılıklı siperler kazarak savaşmıyor, tanklar birbirini yakmıyor, uçaklar havada savaşmıyor, çok asker öldürülmüyor ya da esir alınmıyor.

Savaş teknolojisindeki büyük değişim düzenli savaşları düzensiz savaşlara dönüştürmekte. Düzenli savaşların yapıldığı 20. yüzyılda devletlerarası çatışmalar, ne kadar ölümcül olursa olsun, önce ateşkesle, daha sonra antlaşma veya şartlı teslim olmayla sonlandırılıyordu: Versay Antlaşması, Orta Amerika barış süreçleri, Kolombiya Devrimci Silâhlı Güçleri (FARC) gibi. 21.yüzyılda düzensiz savaşlar, gelecek vaat eden ilk buluşmalar gibidir: Nasıl başladığını görüyoruz ama bitip bitmediğini tahmin bile edemiyoruz. Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’nın bazı bölgelerinde ve şimdi Doğu Avrupa’;da olan da budur. Yıllarca hatta on yıllarca süren, mutasyona uğrayan ve farklı türlerden savaşların örtüştüğüne tanık oluyoruz: Uyuşturucu kaçakçılarıyla terörizm, yeni kurulan ülkelerin milliyetçi elitleri arasındaki gerilimler, siyasi hırsları hedefleyen dini mücadeleler gibi.

Hedefi toprak hâkimiyetinden çok insanı kontrol eden yeni savaş türleri gelişmektedir.

Düzensiz savaşları iki kategoride değerlendirebiliriz: “hybrid (melez) savaşları” ve insansız hava araçları (drone) savaşları. İlkinde Afganistan’daki Taliban, Suriyeli isyancılar ve Ukrayna’daki gönüllü faşist gruplar düzenli ordularla birlikte savaşmaktadırlar. Bunlar bir ülkenin ordusu tarafından eğitilen paralı askerlerdir, ön cephelerde bunlar savaşır. Taliban örneğinde Suudi Arabistan ve Türkiye, Suriye durumunda Batılı güçler, Donbass ve Luhansk Cumhuriyeti’nde Rusya, ve Ukrayna’da NATO’nun örgütlediği faşist enternasyonal birlikler, bunun son örnekleridir.

Bu düzensiz kuvvetlerin amacı düzenli bir orduya karşı savaşı kazanmak değil, askeri olarak yenmek değil, daha çok onu sıkıştırmak, çatışmanın maliyetini halkı için dayanılmaz hale getirecek kadar artırmaktır. Vietnam’da, Afganistan’da ve bir dereceye kadar Irak’ta ABD’nin başına gelenler bunlar.

Ukrayna’da Putin, Donbass’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra çatışmalar, düzensiz güçlerle ve resmi orduların birlikte hareketi şeklinde ortaya çıkıyor.

ABD açısından “melez savaşlar” askerlerin yaşamı açısından ölümcül, ekonomik açıdan çok pahalı ve imaj açısından itibar azaltıcı olmuştur. Emperyalist egemenliğinin sarsıldığını gören Pentagon Ortadoğu’daki askeri varlığını azaltmak, Afganistan ve Irak işgallerini avantajlı duruma dönüştürmek ve Suriye’deki çatışmalarda üstünlük sağlamak amacıyla başka tür operasyonel savaşlara gerek duydu.

ABD, askerlerinin ölme riskinin olmadığı ama çok düşman askerinin öldüğü savaşların sırrını Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika’nın göklerinde dolaşan ve “drone” denilen insansız hava araçlarında buldu. Savaşlara damgasını vuran insansız hava araçları, Kuzey Virjinya’dan yönetilen Reaper veya Predator adlı en ölümcül modeller gezegenin hemen hemen her yerinde bir sinek gibi bütün gün durup dinlenmeden görev yapabiliyor, “teröristleri” anında saklandığı yerde vurabiliyor. Savaş teknolojisindeki avantajları iyi hesaplayan başkan Obama insansız hava araçlarının on misli daha fazla kullanılmasına izin verdi. Düzensiz savaşlarda yeni bir sayfa açtı, savaşları yeniden formatladı.

Savaşın çehresini değiştiren etkili ve ölümcül olan insansız hava araçları, Ebu Gureyb ve Guantanamo’daki işkencelerle ilgili eleştirileri etkisiz hale getirdi, askeri otoritelerin mahkum yakalama, transfer ve yargılama gibi komplikasyonlarından kaçınmalarına yaradı. Yeni olan bu teknolojinin sinikliği savaş sanığını işkence yapmadan anında öldürmesidir. Böylece Pentagon, Irak’ta ve Afganistan’da düştüğü bataklığa yeniden düşmemeyi garantiledi.

ABD’nin insansız hava araçları kullanarak suikastlar düzenlemesi savaş konseptini değiştirdi. Barış hareketini ve kamuoyundaki savaş karşıtı tepkileri etkisiz hale getirdi. Savaşı “insanileştirdiklerini” vurgulayarak politik üstünlük elde etti.

Cephelere çok piyade sürmeden, gelişi güzel bombalamalardan veya tanklara saldırmadan, yani Vietnam modelinden kaçınarak, ölümlerin sayısını azalttıklarını kanıtladılar. Eski savaşlarla mukayese edildiğinde evet göreceli olarak, daha az savaş esiri kötü muamele görüyor ve daha az sivil öldürülüyor.

Savaşın bu yanının böyle olması savaşın daha az yıkıcı olduğu anlamına gelmez. Sözde daha insani hale getirilen savaşı, zamana ve mekâna yayarak savaşın sınırları genişletiliyor.

Bölgesel ve zamansal anlamda sınırları değişen savaşların amaçları da değişiyor: Artık doğrudan cepheler kurularak toprak işgal edilmiyor, devletlerin gözetimiyle insanların ve toplumların geleceği belirleniyor.

İlerici barışsever güçler bu yeni geliştirilen savaş stratejilerine karşı mücadelelerinin sınırlarını genişleterek, Türkiye’de ve uluslararası düzeyde savaş suçlularına ve savaşın kendisine karşı bağımsız bir barış hareketi inşa edebilirlerse barışın zaferiyle sonuçlanacak bir yürüyüşü başlatmış olurlar.

- Por José Natanson, Guerra y paz en el siglo XXI (21.Yüzyılda Savaş ve Barış), 4 Temmuz 2022, Le Monde Diplomatique.