Mehmet TAŞ

Mehmet TAŞ

mtas25@gmail.com

OTORİTER REJİMDEN DEMOKRASİYE GEÇİŞ VE DEĞİŞİM STRATEJİSİNİN İKİ AŞAMASI

Kamuoyu araştırmaları, ister zamanında ister erken bir seçimle baskıcı rejimin yenilgiye uğratılmasının sanıldığı kadar kolay olmayacağını gösteriyor. İktidarın seçimleri az farkla kaybetmesi durumunda demokrasiye geçişin kolay olmayacağı şimdiden gözüküyor. Baskıcı yönetimin yirmi yıldır devlet içinde oluşturduğu yıkıcı yapıları birer karşı direniş odaklarına dönüştürmek için her yola başvuracağı görülüyor.

Böyle bir durumda muhalefetin eğer yapılırsa çetin geçeceği besbelli olan seçimleri kazanması yetmeyecektir. Muhalefet ancak fark atarak kazanabilirse demokrasi için tarihsel bir adım atmış olacaktır. Tek aday etrafında ve ortak bir demokrasi platformunda birleşilebilir ve kolektif bir stratejiyle hareket edilebilirse otoriter rejimden demokrasiye yönelimin kapısı aralanabilir.

Bu amaçla, otoriter rejim karşıtı bütün partilerin; ittifaklar, sosyal hareket ve platformların sıkı bir diyalog başlatmaları gerekir. Bunun için millet ittifakı bileşenlerinin, CHP’nin, sağ yönelimli öbür muhalif partilerin, Halkların Demokrasi Partisi, sol grup ve platformların aralarında sürdürdükleri diyalogları daha da güçlendirerek, kimliklerini de koruyup, ortak bir mutabakatla geçiş sürecinin stratejisini gecikmeden belirlemeleri büyük önem taşıyor.

Önümüzdeki yakın dönemde ülkenin politik yaşamını büyük ölçüde etkileyecek olan demokratikleşme sürecinin çerçevesi her alanda tartışmaya açılabilirse, ortak bir akıl yaratılabilirse, birleşik bir stratejide güçlü bir buluşma enerjisi oluşabilir.

Bu nedenle, Demokrasi İçin Birlik ve Dayanışma platformu olarak geçiş stratejisi hakkındaki görüşlerimizi belli bir sistematik içinde tartışmaya açmak istiyoruz.

Bize göre demokrasiye geçiş ve değişim stratejisinin, bir demokratik devrim gibi algılanmasında yarar vardır. Var olan otokratik iktidarın demokrasiyle değiştirilmesi özü bakımından politik bir devrim olup iki aşamada planlanabilir.

Geçiş aşaması diye adlandıracağımız birinci aşamada demokrasi güçleri seçimleri kazanmak için kampanyaları birlikte örgütler ve seçim zaferinden sonra baskıcı rejimi tasfiye etme, devlet kademelerinden söküp atma görevini başlatırlar. İkinci aşamada, otoriterliği doğuran toplumdaki bataklıkların kurutulmasına geçilir.

Demokrasiye geçiş stratejisinin iki aşamasını bir tırtılın kelebeğe dönüşmesine benzetebiliriz. İki aşama, zaman ve mekân bakımından birbirinden farklıdır. İlk aşamada otoriter rejimikendi zemininde yenilgiye uğratmak esastır. Bunun son derece gerilimli ve kaygan bir zeminde yürütüleceği besbellidir ve ancak bir ya da iki yıl gibi belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleşebileceği düşünülebilir. Hata yapma riskini en aza indirmek için bütün olanakların harekete geçirilmesi gerekir.

Öyle anlaşılıyor ki, muhalefet, geçiş döneminde, başkanlık sistemini kullanarak güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyi deneyecektir. Ancak yapılması düşünülen anayasal değişikliklerin kaçınılmaz olarak baskıcı rejim yanlılarının direnişiyle karşılaşacağı besbellidir. Öyle koşullar oluşabilir ki, bir anda otoriter rejimin dayandığı yasal, politik ve kültürel dayanakların toptan tasfiye edilmesi gerekebilir. Hesaplaşma toplumun bütünkesimlerine yayılacağından gerek toplumsal örgütlerin, gerekse sosyal ve kültürel hareketlerin birlik içinde hareket etmesi her zamankinden daha fazla önem kazanacaktır.

Geçiş ve demokratik değişim sürecinde esas olan, yirmi yıldır devlete çöreklenmiş otokrasinin yapıştığı odaklardan sökülüp atılmasıdır. AKP’nin politik hegemonyasının her alanda kırılması, yozlaşmaya, çürümüşlüğe karşı mücadele ve helâlleşmek gibi toplumsal barışı sağlayacak politikaların izlenmesi sonuç alıcı girişimlerdir. Bu dönem boyunca otoriter rejimin en çok saldırdığı HDP’nin tutumu önemli olacaktır.

Otoriter rejime karşı inşa edilen ve kendini rejimin tasfiyesiyle sınırlandıran koalisyonlar bu dönemin sonunda faaliyetlerine son verebilir ya da yeni hedefler etrafında yeni güçlerle yoluna devam edebilir. Millet ittifakının bu süreci kararlılıkla sürdürmesi mümkün olmayabilir. HDP ve başka partilerle yeni bir ittifaklar aramak kaçınılmaz hale gelebilir.

Seçimlerden sonra yeni ittifaklara olan ihtiyaç parlamento aritmetiğinden dolayı da gerekebilir. Başkanlık ve onun oluşturduğu hükümet, geçiş döneminde baskıcı rejimi tasfiye edecek otoriter bir yapı gibi hareket edebilir. Eğer parlamentoda yeterince güç sağlanamazsa yasamada tökezlemelerin, ileri ve geri gidişlerin önü alınamayabilir. Muhalefet cumhurbaşkanlığı ve parlamentoyu büyük bir farkla kazanamazsa değişim sürecine geçiş kesintiye uğrayabileceği gibi, seçimlerin yenilenmesi de gündeme gelebilir.

Otoriter rejimden demokrasiye geçiş sürecinin ikinci aşaması olan değişimin başlaması,seçimlerde elde edilecek sonuçlara ve geçiş döneminde izlenen politikaların başarılarına bağlıdır. Otoriter rejimin tasfiyesi, çekinerek yarım ağız yapılmaya kalkılırsa, otoriterliği yaratan koşulları ortadan kaldıracak demokratik reformların gerçekleştirilmesi gecikip sekteye uğrayabilir, belki de hiç yapılmayabilir. 2002 öncesine, AKP’yi iktidara taşıyan ve otoriter rejime yol açan o hortumcu ve yozlaşmış ortama ülkemizin bir daha geri götürülmemesi el titremeden yapılacak köklü reformların kalitesine bağlıdır.

Bu aşamada yapılacaklar, parçalara ayırılıp dağıtılan otoriter rejim sonrasında onu yeniden diriltecek koşulların kökten kazınmasıdır. Otoriter rejimi yaratan vesayete dayalı askeri darbe anayasası kaldırılmalıdır. Siyasal bunalımlar yaratabilecek arızalı bir parlamenter rejime yönelmenin yollarının tıkanması için ne gibi önlemler alınabileceği de herhalde düşünülmelidir. Seçimler, siyasal partiler ve parlamento üçgeninde temsili ve katılımcı demokrasiyi tıkayan engellerin kaldırılması; çevre, kadın ve Kürt hareketlerine toplumu olumlu yönden etkileyecek olanakların sağlanması demokratik değişimin en önemli hedefleri arasında olabilmelidir.

Güçlendirilmiş parlamentoda elde edilen sağlam kazanımlar yeni bir anayasanın hazırlanmasını dayatabilir. Yasama gücüne dayalı yeni bir anayasa, otoriter rejim öncesi demokratik olmayan devlet ve toplum yapılarını çoğulcu demokratik seçeneklerle değiştirmeyi herhalde en başa almalıdır.

Demokrasiye geçişin ileri boyutlara gelebileceği böyle bir aşamada yeni ve ileri bir demokrasiyi getirecek reformların toplumun ve ekonominin bütün alanlarında mutlaka kararlılıkla uygulanması gerekir. Bunun başlıca bileşenleri; herhalde neoliberal olmayan yeni bir ekonomik model, çoğulcu parlamento, tarafsız ve bağımsız yargı, laik eğitim, özerk üniversite, İstanbul Sözleşmesi’ne dönüş, Paris Anlaşması’nın uygulanması, Avrupa Birliği ile karşılıklı yapıcı görüşmeler, yerel demokrasinin ve siyasal katılımın teşvik edilmesiolacaktır.

Önümüzdeki süreçte otoriter rejimden demokrasiye geçişin yol haritası tartışılarak daha da genişleştirilebilir. Geçmişteki başarı ve yenilgilerden dersler çıkararak en geniş demokrasi güçlerini iktidara götürecek yolların köşe taşları birlik içinde döşenebilir.