Mehmet TAŞ

Mehmet TAŞ

mtas25@gmail.com

KAPİTALİZMİN SONUNU İLAN EDEN TEORİK HATALAR VE ZAMANIN RUHU

Yirmi birinci yüzyıl üretim biçimi olarak kapitalizm için felaketti. Sadece son 20 yılda üç büyük krizden geçti; finans piyasalarında Dot-Com’un çöküşü, 2008 büyük mali kriz ve 2019’un sonlarında başlayan küresel ekonomik yavaşlama, salgının neden olduğu ekonomik kapanmayla birlikte küresel büyük buhran olarak kendini gösterdi.

Krizlerin yol açtığı zorluklar ve liberal kapitalist ekonomilerin iş ve gelir kaybını yeterince ele alamaması ve küçük işletmelerin kapanması, kapitalizmi defalarca uçurumun kıyısına getirdi. Bu nedenle 19. yüzyıldan günümüze kadar çeşitli Marksist ve Marksist olmayan düşünürler kapitalizmin sonunun geldiğini ilan eden teoriler geliştirdi. Çalkantılı yirmi birinci yüzyılda da bunlara yenileri eklendi.

Beş başlık altında toplanan kehanetler şunlar: (1) Kapitalizmin iç çelişkilerinden dolayı çökeceği görüşü; Rosa Luxemburg, içe doğru patlama teorileri; (2) Keynes ve çevreciler gibi üretkenliğin kapasite sınırına çarptığı tükenme teorileri; (3) Kapitalist ve sosyalist ekonomilerin zaman içinde birbirinin yerine, değiştirilebilir hale geldiği John Kenneth Galbraith gibi yakınlaşma teorileri; ve (4)  Frankfurt Okulu kültürel evrim teorileri, 5) Jeremy Rifkin, Aeron Bastani ve Paul Mason çağdaş dijital dönüşümle birlikte iktisadi paradigma değişecek ve bir ütopik ‘bolluk ekonomisinde’ kapitalizm varlığını sürdüremeyecek ve kapitalizm sonrası bir sisteme geçilecektir.(1)

Bu teorilerin hiçbirinin solun güncel politika oluşturmasına, emekçi halk yararına kapitalizm karşıtı bir seçenek geliştirmesine bir katkısı olmadı. Sözkonusu teoriler sadece sistemin nasıl bir sona doğru evrileceğini yorumlayan kehanetler olarak kaldı. Kategorik olarak; içe patlama, kapasitenin tükenmesi, antagonist yakınlaşma, kültürel evrim ve dijital geçiş olarak gruplandırılan teorileri biraz daha görelim.

İçe patlama: Rosa Luxemburg’un teorisi olarak kabul edilen ve varlığının kesin kanıtı olarak gösterilen şey, kapitalizmin çelişkilerinin eninde sonunda, otomatik ve kaçınılmaz olarak tam çöküşüne yol açması gereken kapitalist çöküş teorisidir. Rosa Luxemburg, kapitalizmin nasıl korkunç bir ölüm dansına dönüştüğünü, “kapitalist anarşinin tedavisine yardımcı olabilecek hiçbir şifalı ot kapitalist toplumun kirinde büyüyemez” (2) dediğinde, onun determinizm ve kadercilik içinde gömüldüğünü hatırlatmaya gerek yok herhalde.

Tarih ne kaderciliği ne de determinizmi tanımadan ilerledi. Önce faşist diktatörlüklerle ve daha sonra İkinci Dünya Savaşı ile milyonlarca insanın ölümü pahasına kapitalizm sistem olarak içe doğru patlama yaşamadan kendini korudu. Birinci Dünya Savaşından bir Ekim Devrimi çıkmıştı. Ama ne faşist diktatörlükten ne de İkinci Dünya Savaşının ardından devrimler gerçekleşmedi. Çünkü Doğu Avrupa’yı Kızılordu kurtarmış, halkların iradesiyle rejimler değişmemişti.

“Tükenme teorisi”: Savaştan sonra kapitalizmin doğal ve ekonomik kaynak kıtlıklarıyla karşılaşacağını ileri süren çevreci ve Keynesçi “tükenme teorileri” gerçeklerle örtüşmedi.  Keynes bir konuşmasında kapitalizmin 2030 yılında tükeneceğini ileri sürmüştü. Ama onun formüle ettiği teoriye ayak uyduran egemen sınıflar “sosyal” devlete yönelerek krizde debelenen sistemi refaha çıkardı. 1970’lerde doğal kaynakların tükeneceğini ileri süren çevreci kehanetler yanlış çıktı ve çevresel zorlukların sermaye birikiminin yürüyüşünü durdurmadığı anlaşıldı. Kapitalizm “gelişmek için temiz havayı değil, ancak zar zor solunabilen” kirli havayı insanlara kabul ettirdi.  (3)

“Yakınlaşma teorisi”: J. K. Galbraith, yeni sanayi devletlerinin kapitalizm içinde bir ‘planlama sistemi’ olarak adlandırdığı şeye doğru sosyalleştikleri, Sovyetlerin ve öteki ‘sosyalist’ ülkelerin ise ekonomilerini pazarlama eğiliminde oldukları konusunda bir tür fikir birliği yaratmaya çalışıyordu.  Onun “yakınlaşma politikası” tersinden işledi. Makro düzeyde merkezi planlama yapan Sovyetler Birliği bürokratik hantallıktan dolayı plan hedeflerinin çok gerisinde kaldığından ekonomik durgunluk yaşamıştı. Buna karşın mikro planlama yapan kapitalist şirketler pazar dinamiklerine ayak uydurarak sermaye birikimini devasa boyutlara taşıdı. Başarısız reform deneyimleri Sovyetleri bitirdi, yerine kurulan Rusya Federasyonu kapılarını ardına kadar kapitalizme açtı  ama batı kapitalizmi sosyalizmi tercih etmedi, bünyesindeki yabancı dokuları temizleyerek yoluna devam etti.

“Kültürel evrim teorisi”: Bu teoriye göre işgücüne olan talep artıkça tatmin edici tüketicilik artar. Bunu karşılamak için ekonomik büyüme hızlanır, üretim ile tüketim arasındaki keskin gerginlik kapitalizmin çöküşünü getirir. Savaş sonrası tüketim patlamasının sona ermesiyle ortaya çıkan kriz buna örnek olarak gösterilir.

“Kültürel evrim” teorisyenleri, çevreyi tahrip eden kitlesel tüketimin egemen sınıfın kültürel-ideolojik hegemonyası altında sürdürüldüğünü belirtir. Televizyon, film, gazete ve özellikle kitle reklamcılığı tüketim kültürünü kitleselleştirir, borçlanma ve kredi kartları aracılığıyla tüketim kolaylaştırılır. Kültürel mücadeleyle kapitalist sınıfın hiyerarşisi ve pazarın bireycilik rolü kırılırsa sistemin değişebileceği ileri sürüldü. Ne var ki, muazzam tüketim ve ona uygun geliştirilen kültür, kapitalizmin değişimine öncülük etmedi, tam tersine kapitalist sermaye birikimini hızlandı.

Dijital geçiş: Paul Mason, sıfır maliyetli ürünlerin ve zayıf mülkiyet haklarının bulunduğu bir bilgi ekonomisinin kapitalist bir ekonomi olamayacağını vurgulamaktadır. Dolayısıyla, Mason’a göre, bilgi teknolojileri yeni ve istikrarlı bir kapitalizmin temelini oluşturmamakta; tam tersine, dijital çağ, mülkiyet haklarını aşındırarak, gelir, çalışma ve kâr arasındaki ilişkiyi yıkarak, piyasa mekanizmasının çözülmesine neden olmaktadır. Jeremy Rifkin ise dijital dönüşüm ile birlikte bilgi ürünlerinde marjinal maliyetlerin sıfıra yaklaşacağını ve dolayısıyla kaynakların kıtlığı sorununun aşılacağını ileri sürmektedir. İktisadi paradigmanın değiştiği böyle bir ütopik “bolluk ekonomisi”nde kapitalizm varlığını sürdüremeyecek ve kapitalizm sonrası bir sisteme geçilecektir. (3)

Beşinci kategorideki tahminlerin doğru olup olmadığını ileride göreceğiz. Ancak diğer teorilerin yaptığı tahminlerin tamamı son derece yanlış çıktı.  Ölümcül fal okumalarının tam tersine, kapitalizm dayandığı sınıfsal hiyerarşi ve bireyci ideoloji sayesinde krizlerini aşmayı başardı.

Son on yılda kapitalizm daha da farklılaştı; neoliberal kapitalizm yerini yeni bir kapitalizme bıraktı. Gelir eşitsizliğini ve güvencesizliği birleştiren “prekarya kapitalizmi” denilen bir aşamaya girdi. Ulusal devletler içindeki siyasi gerginlikleri, mali krizleri ve çevre felaketlerini analiz eden yıkım teorileri kapitalizmi eleştirirken haklıydılar. Ancak bu evrimleşme dinamiğini öngöremediler. Kapitalizmin mutasyona uğrayarak yaşamaya devam edebileceğini göremeyen  kehanet teorileri zamanın ruhunu kavramada zorlandıkları için toplumsal mücadeleleri de zayıflattılar. İşçi sınıfının ve emekçi insanlığın durumunu iyileştirecek kapitalizm karşıtı seçeneklerin oluşmasına yardımcı olamadılar.

Marx, Marksistlerin düştüğü bu hatalara düşmemişti. Marx, kapitalizmin ne zaman biteceğini sorgulamadı. Kapitalizmin kaçınılmaz çöküşüne ilişkin bir teoriye sahip değildi. Bunun yerine kapitalizmin uzun vadeli hayatta kalmasını sağlayan dinamikleri sorguladı, yararları ve kusurları hakkında teoriler geliştirdi.

Zayıflayarak istikrarsızlaşan kapitalizmin pragmatik, güncel olana odaklanan, kısa vadeli çözümler üreten, esnek bir sisteme dönüşme olanakları azalacak. Karşılaştığı krizleri mutasyona uğrayarak atlatabilmesi her geçen gün zorlaşacak.

İlerici devrimci hareket, kapitalizmin sonunu ilan eden kehanet teorilerinin hatalarına düşmeden, somut duruma odaklanıp ekonomiyi demokratikleştirerek, üretimin yönetimine ve kârın paylaşılmasında emekçilerin söz ve karar sahibi olmalarını garanti eden politikalar geliştirebilirse kolektif mülkiyete ve sosyalizme giden kapıları açabilir.

KAYNAKÇA

  • Francesco Boldizzoni, Foretelling the End of Capitalism – Intellectual Misadventures since Karl Marx, Harvard University Press, 2020
  • Norman Geras, Rosa Luxemburg: Barbarism and the Collapse of Capitalism, New Left Review, 1973
  • Reviewed by Hans G. Despain, Foretelling the End of Capitalism: Intellectual Misadventures Since Karl Marx, Marxism and Philosophy, 2020