Hüseyin KÜÇÜKAYDIN

Hüseyin KÜÇÜKAYDIN

hkucukaydin@gmail.com

Biz (Solcular) Kaybolmuşsak, Zahir Bâtıl Olur mu?

Ben çok geç solcu oldum (ki ne kadar olabildiğim de tartışılır). Bu vesileyle anmış olayım ve cennet köşklerinde ruhu her gün daha da yücelsin; majestelerinin esnafı bir vandal tarafından katledilen gazeteci merhum Nuh Köklü verdiği bir söyleşide “bildiğim tüm zamanlarda yoksuldum” demişti. Ben ise bildiğim tüm zamanlarda ortalamanın üzerinde varsıldım. Lakin gözü görene perde olamıyordu varlık; dünya haksızlıklarla dolu bir yerdi, sağcılar/milliyetçiler bu toprakları çok sevdiklerini söyleseler de üzerindekileri pek de sevmiyorlardı, bir şeyler tersti, olması gerektiği/ göründüğü ya da bizim evde konuşulduğu gibi değildi. Engelli bir çocuk ve sonrasında genç olarak yaşamakta olduğum haksızlıkların alasını yaşayan ve herhangi bir engeli olmayan insanlar vardı. Düşüncelerim sola kayarken, hayat biçimim sağa çekmeyi sürdürüyordu birçokları gibi. Neyse kişisel lümpen hikayemle vakitlerinizi almak yerine kafamdaki bazı sorulara geçeyim,

Bizler ne istiyoruz?

Evet, gerçekten biz solcular ne istiyoruz? Yani futbol tabiri ile hava ve zemin şartlarının tamamen uygun olduğu, amaçladığımız her şeye ulaşacak halk desteğini de sağladığımız en iyi senaryo gerçekleştiğinde nasıl bir ülkede yaşamayı amaçlıyoruz?

Kimsenin ve hiçbir şeyin sömürülmediği, eşit ve hakça bir düzenin hüküm sürdüğü, halkların barış işinde yaşadığı, emeğin hak ettiğini aldığı… cümleyi daha da uzatmak mümkün. Peki bu güzel gelişmeler ne zaman olacak? Öyle ya geçmişte epey bir sene devrim olacak ve tüm bu meseleler hallolacak diye beklenmiş. Beklenen devrim olmadığına, birkaç romantiğimiz dışında ülkede devrim olacağını düşünen insan da kalmadığına göre görünebilen en yakın vadeli sol iktidar olasılığı CHP-Yeşil Sol Parti’nin yüzde 50+1’i bulacak oy oranına ulaşması mı?

Peki bu nasıl olacak?

Karşınızda 21 seneyi geride bırakmış bir iktidar var. Kapitalizmin en vahşisini uygulamak da neymiş, kapitalizmin bile “ya bu kadar da yapmasak mı?” diyeceği türlü şeyleri uyguluyor. Satmadıkları devlet kurumu/kamu iktisadi işletmesi kalmadı. Adını bildiğimiz, ürünlerini alıp kullandığımız birçok “yerli” marka çoktan yabancı sermayeye yar oldu bile. Geniş halk kesimleri, verginin vergisinin ve verginin örtülüsü olan enflasyonun altında inlim inim inliyor. Lakin solun ve toptan muhalefetin oyu iktidar olabilecek kadar artmıyor.

Peki ama muhalefet neyi eksik yapıyor?

Muhalif parti sözcüleri ülkede hüküm süren aksaklıkları, yanlış politikaları, medyadan, meclis kürsülerinden, parti binalarından anlattılar, anlatıyorlar. Gün be gün anlatıyorlar, usanmadan anlatıyorlar, yorulmadan anlatıyorlar ve hatta Güldür Güldür Show’daki eşofmanlı Şevket Hoca gibi farklı farklı eşyalardan yararlanarak anlatıyorlar. Lakin bunları anlatmak belli ki yetmiyor; duayen kamuoyu araştırmacısı Bekir Ağırdır 1. tur sonrası mealen “seçmenin bir kısmı Ak Parti ve Erdoğan’a gitmekten vazgeçti ancak nereye gidebileceğine de henüz karar vermedi demişti. Belli ki yanlışlıkları anlatmak, eleştirmek belli bir oranda etkili olsa da geniş halk kesimlerini kendinize çekmeye yetmiyor. Fazlasını vaat etmek, oy verecek seçmene yeni bir hikâye anlatmak gerekiyor. Peki CHP’sinden YSP’sine ve İşçi Partisi’ne böyle bir yeni hikâye, heyecan yaratacak, seçmende “bir dakika bunlar farklı bir şey dile getiriyor” dedirtecek bir şey görüyor muyuz? Hayır onun yerine sayın muhalif “sol” partili vekillerimiz, mecliste kayıtlarını fotoğraf çekimleri eşliğinde yaptılar, rozetlerini taktılar, yeminlerini ettiler, çirkin renkli genel kurul koltuklarında pozlarını verdiler ve meclis muhabirlerine mutat eleştiri beyanatlarını vermeye başladılar.

Biri hariç, Can Atalay. Orada yoktu, Kaydını avukatı yaptığında da kendi partisinden arkadaşları da dahil olmak üzere diğer vekiller yemin ederken de Can Atalay Marmara Cezaevi’ndeydi. Böyle mi olmalıydı, farklı bir tutum alınamaz mıydı? CHP, YSP, TİP “Can’ımız böyle istiyor” gibi pankartlarla gelip toplu halde yemin boykotu yapamazlar mıydı? Varlığınızı ve iradenizi yok sayan bu sisteme dahil olmaktaki bu aceleci ısrar muhalefete ve bu yazının öznesi olan sola ne yarar getirir ki?

Ah bu CHP var ya meselesinin ardına saklanmış sorular.

CHP’yi soldan dahi saymayan hatırı sayılır bir kesim olduğunun farkındayım ve hatta evet uzunca bir süre ben de onlardan biriydim. Lakin Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan bu yana bu partiyi özgürlükçü sol bir çizgiye çekmeye çaba gösteriyor. Bu çabanın devam ettirilmesinin tüm kesimlere ve sola da yararı olacağı kanaatindeyim. Bir bölüm solcumuz bunu yetersiz görüyor ve burun kıvırıyor.

Bu eleştirilerin kahir ekserisi CHP’nin HDP/YSP ile yeterince iş birliği kurmamak ve bunun yollarını aramamakla ilgili oluyor. CHP, Kürt siyasal hareketi ve onunla ittifak içerisindeki sol-sosyalist yapılarla olması gerektiğince beraber hareket etmek yerine, sistemin de ülkenin de bu halde olmasında payı olan sağ partiler ile bir arada olmayı tercih ediyor bu eleştirileri getirenlere göre.

Anadolu ve Rumeli’ye yayılmış bu topraklardaki solun tarihi sorulamamış soruların tarihidir aynı zamanda. Kaçındığımız, kurcalarsak canımızı yakacak meseleleri karşıya yansıtmakta pek bir mahirizdir biz yurdum solcuları.

Kırklı, Ellili yıllarda askerin “ilerici” ideallerle devrim yapacağı umudu vardı bazı sol çevrelerde. Postal üzerinde gelecek devrimden kime ne yarar geleceği sorusu sorulmadı. 1970’lerde güçlü örgütler ve bunların vermekte olduğu bir mücadele vardı. 11 Eylül 1980 günü bölgeleri olan, sözü geçen, düdüğü öten onca sol yapının 12, 13, 14 Eylül’de nasıl buhar olup havaya karıştıkları da sorulamadı.

Özal’la başlayan neoliberal çıldırmanın ve kültürel yozlaşmanın karşısında Erdal İnönü’nün bir kerecik yanıp sönen SHP’si dışında ciddiye alınacak bir sol hareketin nasıl çıkamadığını hala oturup konuşamadık.

Meclisler vasıtasıyla demokrasiyi yerele ve tabana götürmeyi amaçlayan HDK projesinin neden bir anda taca çıkartıldığı bilgisine de haiz değiliz.

“2015 Haziran seçimlerinde AKP tek başına hükümet olma olanağını kaybedince ülke 2-3 ay içerisinde bir şiddet dalgasına sokuldu. Bu şiddet sarmalından etkilenen seçmen 1 Kasım seçimlerinde seçmen iktidarı tekrar AKP/Erdoğan’a verdi.” Cümlesindeki gizli özneyi de henüz tartışmadık.

Sol düşünce gibi her şeyi sorgulamayı gerektiren düşünce sistemi bu derece havaya bakıp ıslık çalmayı da kaldırır mı hala konuşmadık.