Kendimizi gösterdiğimiz gibi olamadığımızda, verdiğimiz sözlerimizi yerine getiremediğimizde, bulunduğumuz görevlerimizi gereği gibi ifa edemediğimizde utanırız. Utanma duygusu insani bir duygudur ve başkaları tarafından yargılanmanın da ötesinde, kişinin kendi zihninde kendi kendisini yargılamasının da bir sonucudur. İçine düştüğümüz utancın bir gereği olarak ya bu konuda bir özür dileme ya da o göreve uygun bir kimse olmadığımızı itiraf etme durumu ile karşı karşıya kalırız. Politikada bunun karşılığı istifa etmek olarak yansıyor.
Bu konuda en çok, Samuray Japonların seppuku, sıradan Japonların ise argosal olarak hara-kiri kelimesini kullandığı, kişinin kendi karnını yararak ölümünü gerçekleştirmesi örnek gösterilir. Seppuku yapmak günümüzde yasaklanmış olmasına rağmen, halen vardır ve yaptığı işte başarısız olduğu duygusuna kapılan bir Japon, bu yönteme başvurabilmektedir. Çünkü Japon toplumunda kabahatli olmak ve bu kabahatin toplumca bilinir hâle gelmesi çok büyük bir utanç sayıldığından, bu yöntemle kendi yaşamına son vererek, kendi kendisini cezalandırma yöntemi uygulanabilmektedir.
Örnekler
İtalya örneği; 1990’lı yıllarda, İtalya’da tüm dünyanın izlediği “Temiz Eller” operasyonu vardı. İşte o dönemde, savcının herkesi sorgulayabilmesi için şaibe altında kalan bakanlar ve başbakanlar görevlerinden istifa etmişlerdi.
Norveç örneği; Norveç Reform ve Modernleştirme Bakanı, kendisine tanınan harcama sınırını bir yıl içinde 10 Euro aştığı için, istifa etmişti. Norveç eski Sağlık Bakanı Tore Toenne hakkındaki yolsuzluk söylentilerinden çok bunalmış, kendisine iftira atıldığını ve bunu hak etmediğini anlatan bir mektup yazdıktan sonra, Aralık 2002’de intihar etmişti.
Fransa örneği; Fransa’nın Sosyalist Başbakanı Pierre Beregovay’ın asıl mesleği elektrikçilikti. Bir emekçinin Başbakanlık koltuğuna kadar yükselmesi partilileri mutlu etmişti. Gelin görün ki Beregovay’ın geçmişinde ufak bir pürüz vardı. Paris’te alacağı ev için parası yetmeyince bir işadamı arkadaşından borç istemişti. Arkadaşı da Pierre’e faizsiz borç vermişti. Canard Enchainé adlı bir gazete, “Faizsiz borç alınamaz. Bu vergi kaçakçılığıdır” yorumunu yapınca, çok gururlu ve onurlu bir sosyalist olan Pierre 1993’te intihar etmişti. Fransa Maliye Bakanlarından Herve Gaymard ve eşi bakanlık lojmanını küçük buldukları için, istedikleri bir başka eve taşındılar. Gazetelerde “Ev hem büyük hem de kirası fazla” diye yazılınca Bakan Gaymard, Şubat 2005’te istifa etti.
Almanya örneği; Almanya tarihinin üçüncü kadın savunma bakanı Christine Lambrecht’in oğlunu da yanına alıp askeri bir helikopterle tatile gitmesi basına yansıyınca görevinden istifa etti. Bir işadamı arkadaşından düşük faizli özel kredi alma ve basını sansüre çalıştığı gerekçesiyle sert eleştirilere maruz kalan Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff 2012 yılında istifa ettiğini açıkladı.
İngiltere örneği; 2022’de İngiltere Başbakanı Boris Johnson, “Siyasette hiç kimse vazgeçilmez değildir” diyerek istifa ettiğini duyurdu.
Yunanistan örneği; Yunanistan Tarım Bakanı Savvas Tisitorudis, Girit Üniversitesi’nde öğrenci olan oğlunu çok özlediği için, oğlunu Atina Üniversitesi'ne naklettirdi. Gazeteler bakanın nakil için nüfuz kullandığını iddia etti ve bunun üzerine Tisitorudis, Eylül 2004’te istifa etti. Şubat 2023 ayı sonunda Yunanistan’da meydana gelen tren kazasında, 57 insan hayatını kaybetti. 350 kişilik yolcu treni, başkent Atina'dan Selanik'e doğru gidiyordu. Trende tatilden dönen üniversite öğrencileri yoğunluktaydı. Yük treninin 3, yolcu trenininse 4 vagonu raydan çıktı. Fırlayan bir vagon, diğer vagonun üzerine çöktü. Bir vagon kaza sonrası alev alarak yandı. Atina, Selanik, Patra ve kazanın meydana geldiği orta Yunanistan’daki Larisa kentinde düzenlenen protestolara on binlerce kişi katıldı. Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis, facia sonrası istifa etti.
Japonya örneği; Japonya'da çok sevilip tüketilen pirincin, ilaçlı ve küflü olanlarının, aralarında huzurevleri ve okulların da bulunduğu kuruluşlara satıldığı, gazetelere yansıyınca, Tarım Bakan Seiiçi Ota, “Bozuk pirinç skandalının toplum için ciddiyetini anladım” diyerek 19 Eylül 2008’de istifa etti. Japonya’da daha dört günlük Ulaştırma Bakanı olan Nariaki Nakayama, havaalanı inşaatına karşı çıkanları “gıcırdayan tekerleklere” benzetti, sendikalara çattı ve “öğretmenler sendikası, eğitim sisteminin kanseridir” dedi. Gazeteler bakanın sözlerinin ağır olduğunu yazdılar. Japon Bakan Nakayama, “haklısınız” diyerek, 28 Eylül 2008’de istifa etti. Japonya'nın önde gelen muhalefet fraksiyonu olan Japonya Anayasal Demokrat Partisi'ne (CDP) başkanlık eden Yukio Edano, 2021 yılında yapılan genel seçimde, partinin 14 sandalye kaybederek 96'ya düşmesi üzerine, “zayıf seçim performansı” için özür diledi ve istifa etti. Japonya Başbakanı Shinzo Abe, 28 Ağustos 2020 tarihinde uzun yıllardır yaşamakta olduğu ülseratif kolit rahatsızlığı nedeniyle istifa ettiğini açıkladı.
Yeni Zelanda örneği; Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, "6 zorlu yıldır" sürdürdüğü başbakanlık görevini, 7 Şubat 2023’de bırakacağını, gelecek 14 Ekim’de yapılacak genel seçimlerde yarışmayacağını ve İşçi Partisi liderliğinden de ayrılacağını ifade ederek, “bu iş için artık enerjisinin kalmadığını hissettiğini ve kalırsa Yeni Zelanda'ya zarar vereceğini düşündüğü” için istifa kararı aldığını duyurdu.
Endonezya örneği; Endonezya Denizcilik ve Su Ürünleri Bakanı Edhy Prabowo, hakkındaki yolsuzluk iddiaları üzerine, 2020 yılında görevinden istifa etti.
Lübnan örneği; 2020’de, Beyrut’ta meydana gelen patlamada 200’ün üzerinde insan öldü ve bunun üzerine başbakan Hassan Diyab, hükümetin istifa ettiğini açıkladı.
Bir dönem İMF başkanlığı da yapmış olan Dominique Strauss-Khan, İstanbul’daki bir üniversitede konferans verirken üzerine ayakkabı fırlatılmıştı. Strauss-Khan demokrasiyi özümsemiş biri: “Olur böyle şeyler, öğrenciden şikâyetçi değilim!” dedi. Srauss-Khan’ın, 1999’da, Fransa Maliye Bakanlığı görevine başlamadan önce, bir kurumdan aldığı danışmanlık ücretinin fazla olduğu yönünde gazetelere haber yansıdı. Strauss-Khan aklanmak için istifa etti.[1]
Örnekleri çoğaltmak ve karşılığında, Türkiye’deki eşitlerinin durumunu düşünmek yeterlidir diye düşünüyorum.
Deprem
Türkiye’nin Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa; Suriye’nin İdlib, Halep, Hama, Lazkiye ve Tartus illerini etkisi altına alan, binaların yıkılmasına, ulaşım yollarının bozulmasına, insanların enkaz altında kalmasına, enkazda sağ kalanlara gerekli şekilde ve gerekli zamanda müdahale edilemediği için ölmesine ve yaralanmasına neden olan, 7,7 ve 7,6 ölçeğinde iki büyük deprem ile sayısız artçı depremlerin yol açtığı felaket karşısında, Türkiye’de hiçbir kamu görevlisi olayı üzerine almadı ve "özür dilerim, görevimi ihmal ettim. İstifa ediyorum" demedi.
Hükümet bir an önce enkaz temizleme harekatı başlattı. Enkazlar arasında kalan parçalanmış cesetler için, enkaz yanında açılan çukurlara insanların cesetleri doldurulup gömüldü.
Bu olayın en başı, en baştaki tek adam olup, oradan başlayarak, en aşağıdaki kamu görevlilerine kadar sorumluluk uzanmaktadır. Çözüm sadece birkaç müteahhit ya da mühendisin hakkında soruşturma ile yetinilerek bulunamaz. Birkaç kişiyi cezalandırma yöntemiyle işi geçiştirme yöntemi, tarihte sıkça başvurulan bir yöntemdir. Ama artık günümüzde bu yöntemlere pirim verilmemelidir.
Esasında birilerinden hesap sormak ya da cezalandırmak anlayışı da çözüm değildir. Çözüm sorumluluk sahibi, utanma duygusu olan aramızdaki insanların kamu görevlisi olarak seçilmesi, işinin ehli olan kişilerin kamu görevlerine atanmasının sağlanması ve başarısızlık halinde de açıklık, denetlenebilirlik ve sorumluluğa katlanma yöntemiyle bulunabilir.
Toplum bireyleri olarak bizler de aynı kamu görevlerinde bulunmuş olsak ve biz de aynı duyarsızlığı taşıyor isek, ne denetleyebiliyoruz, ne sorumlulardan demokratik hesap sorabiliyoruz. Kendi layığımızda yöneticilerle, facialara iki ağlıyor, sızlıyor, sonra yine kendimize yabancılaşarak, hayata devam ediyoruz.
Hukukun genel yaklaşımı
Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır; bu halde verilecek cezada indirim yoluna gidilir. Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde verilecek cezada arttırım yoluna gidilir. Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.
Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.
Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez. Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.
Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Suçun işlenmesine yardım eden kişiye verilecek cezada, indirimler uygulanır. Suçun işlenmesine yardım etmek, suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek; suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak veya suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak şeklinde görülebilir.
Suça iştirak etme hali ise, kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı hallerinde olur. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. Belirli niteliklere sahip özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur. Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.
Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu halde verilecek cezada arttırım yapılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır. Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, zincirleme suç hükümleri uygulanır. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.
Ölümler karşısında ne olur?
Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişilerin cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde ise bu cezalarda arttırım öngörülmüştür. Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişiler hakkında da, eylemin ya da sonucun niteliğine göre, çeşitli cezalar öngörülmüştür. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olanların cezalandırılacakları öngörülmüştür. Bu suçların taksirle işlenmesi halinde cezalarda indirim öngörülmüştür.
İmar kirliliği adı altında düzenlenmiş bulunan, belediye sınırları içinde ya da özel imar rejimine tabi tutulan yerlerde, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran ya da bu tür inşaatlara elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden, her nerede olursa olsun yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişiler hakkında kanunda cezalar öngörüldüğü gibi, belediye mevzuatında da bazı müeyyediler öngörülmüştür. Ancak bu tür tehlike yaratan durumlara karşı Devlet gerekli tedbirleri almadığı gibi, bu tedbirlerin aşılması ve kendilerine uygulanmaması konusunda da toplum bireyleri olarak müthiş bir yarış içindeyiz.
Bugün deprem konusunda da, binayı yapan müteahhit üzerinden soruna yaklaşım gösteriyoruz. Oysa depremi oluşturan fay hattının üzerinde bir ili kapsayacak şekilde, 1/100000 ya da 1/50000’lik çevre imar planları; büyükşehir belediyelerinde 1/50000, 1/25000’lik, 1/5000 ölçekli nazım imar planları ile ilçe belediyeleri tarafından hazırlanan 1/1000’lik uygulama imar planlarını kamu yapmaktadır. Kamuda görev alan bu planlara onay veren, planlara uygun ruhsat veren, buna rağmen, ruhsata aykırı yapılara izin veren kamu görevlileri görmezden gelinmektedir. Sürece tüm kamu katılmakta, sivil unsurlar ise bunu uygulamaktadırlar.
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek ya da ihmal veya gecikme göstermek suretiyle , kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlilerinin gerçekleştirdikleri görevin kötüye kullanılması suçları için de cezalar öngörülmüştür.
Devlet, imar affı adı altında bir düzenleme ile hem harç ve vergi tahsili yoluyla para kazandı, hem de depreme uygun olmayan yapıların kullanımına izin verdi. Bu durumu da gözettiğimizde, toplumun ve yurttaşın yararına uygulanması gereken uygulamalarda olası kast ya da bilinçli taksirle işlenen suçlar söz konusudur.
Çözüm bizde
Kişisel olarak ben, Cehennemin yollarının iyiniyet taşları ile örülü olduğuna, hiçbir işin kişinin insafına bırakılmaması gerektiğine, o nedenle denetlenebilir, açık, hukuki kurallara bağlanmış bir sistemde ve ortak akıl ile işlerin çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Öyle birilerini ayağından asarak, hesap sormayı değil, insanların ayağından asılmasını gerektirecek suçların ortadan kalktığı bir sistemi düşlüyorum. Önce toplumun demokrasiyi sindirmesi gerekir. Her ne kadar Devlet otokratik olsa da, toplum demokrasiyi sindirmiş ise, otorite, halkın karşısında duramaz. Türkiye’de cılız olarak çıkan “Hükümet istifa” sesini kimse duymadı. Duyanlar da kulak arkası yaptı.
Kabul etmemiz gerekir ki, ortada şahsi bir suç yoktur. Hem Devlet ve hem de toplum olarak suçluyuz. Bunun denetimini de en iyisi seçimlerde yapacağız.
Demokrasi en kötü yönetim biçimidir. Problemleri var, özellikle Ortadoğu ülkeleri için güvenilirliği henüz zayıf. Ama henüz demokrasiden daha iyi bir yönetim biçimini de ortaya koyamadık. Reel sosyalizm deneyimi de bize iyi bir demokrasi modeli sunamadı. İşte bu nedenle, en sağ ve en geri yanımızın temel insan hakları, uluslararası sözleşme kuralları olmasını ve fakat bunu aşan, daha gerçekçi yol ve yöntemlerin bulunmasını arıyoruz.
Henüz hiçbir şey bilmiyoruz, hazır reçetelerimiz yok. Birbirimizden birlikte öğreneceğiz. En sıradan insanımızın dahi, filozofça söz edebileceğine olan yaklaşımımızla, kendi içimizde demokrasiyi sindireceğiz, dalga dalga topluma bunun yayılmasını sağlamaya çalışacağız. Ne Devletin iktidarına, ne parlamentoda milletvekilliğine ne de herhangi bir belediye de başkanlığa ya da meclis üyeliğine oynayan siyasetten yana olmayacağız. Yani aktüel ya da iktidar siyaseti değil, insanların gönüllerine yürüyen, sosyal siyasetten yana olacağız.
Kendi temsilcilerimizi, yöneticilerimizi, denetleyerek not verdiğimiz, yargıladığımız, kan dökmeden, silaha gerek olmadan, değiştirebildiğimiz sistemin adı demokrasi. Seçimler de demokrasinin olmazsa olmaz en temel ayırt edici unsuru. Seçimler demokrasi için tek başına yetmez ama olmazsa olmazıdır. Bunu en ufuk örgütlerimizden, mahallemizden başlayarak, bütün toplum hayatımıza sindirebilirsek, alternatif yaratabiliriz. Gerisi, biri gider, diğeri gelir.
Hilesiz, güven içinde bir seçim olmasını arzuluyor, kötü niyete, hileye karşı tedbir almayı, demokrasinin açık, denetlenebilir olmasını sağlamaya uğraşıyoruz. Bunun esaslı yolu hukuk, denetim ve açıklıktan geçiyor. Bir sistem ne kadar açık olursa, demokrasi de o kadar öne çıkar. Sistem ne kadar kapalı ise, demokrasi de o kadar sönük ya da eksik olur. Hem seçimi bırakmamak, hem de hileye izin vermemek gerekiyor. Çünkü hile, seçimi boşa çıkarır ve görünürde bir seçim vakdır ama esasta seçim yoktur. Seçimsiz bir sistem de, demokrasi değildir.
Biz demokratik siyasete, seçime, açık bir topluma gitmek, oradan, kapitalizmin ürettiği olumsuzlukları yok edecek yeni bir düzene geçmek istiyoruz. Devletin minimal da olsa ihtiyaç olduğu sürece var olmasını, ihtiyacın kalmadığı yerde ise ortadan kaldırılmasını ya da dağıtılarak, gereksiz hale gelmesini özlüyoruz. O halde, yurttaşlar olarak, sandığa gitme, bu iktidarın biletini kesme bilincini taşımalıyız. Dönem dönem seçimleri boykot etmek de bir yöntem olarak düşünülebilinir. Bu halde sürekli istemediğimiz anlayışlar Devlet yönetimine geldikleri için, istenilmeyen insanların iktidara gelmesini ya da kalmasını sağlayan yol ve yöntemlerin, çocukça yöntemler olduğunu gözetebilmeliyiz.
Keskin sirke küpüne zarar. Türkiye’de seçimlerde, sandığa gitmeyenlerin 10 milyon kişi olduğu, 3. muhalefet partisi kadar oyun sandığa gitmediği, bunu fırsat bilen kötülerin ise sürekli iktidarda kalma rehaveti içinde olduğu bilinmelidir. Sandığa gitmeyenler, çok az oy alsa da, istenilmeyen kişilerin iktidara gelmesini sağladıklarının ayırdına varmalıdırlar. 2002 tarihindeki seçimlerde Ak Parti %34 ile tek başına iktidar oldu ve hala iktidarını sürdürüyor. O halde sandığa gitmeli, ağlamamak, dizimizi dövmemek için.
Buradan yurttaşlarımıza çağrımız olsun, sandığa giderek oy kullanalım, yurttaşlık haklarımızı kullanalım.