Savaş tezkeresi ile ek vergi yasalarını parlamentodan geçirdiler ve halk zam yağmuru altında! Yoğun tutuklamalar, mahkumiyetler... İnsan hakları ihlalleri had safhada...
Mevcut iktidar kendi ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor. Devrim zamanı geldiğinde[1], onu başlatacak, yürütecek, sonuçlandıracak ve amaca ulaştıracak yegane güç ya da alternatif örgütlü güçtür. Örgütlü bir duruş gerçekleştirilemediği sürece, tarihi fırsat geçip gidecektir.
Biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan insanın sosyal ve siyasal alanda yaptığı devrimin yanı sıra ruhsal ve zihinsel alanda da devrimler gerçekleşir. Kimi görünür, kimi görünmez ama değişim ister istemez gerçekleşir. İnsanlığın bugünlere gelmesi öyle kendiliğinden olmadı. İnsan topluluklarının Devletler ya da bireyler olarak bugünkü haline gelmesi, büyük acılar ve insan derisinden kaplı anayasalar sonucunda oldu.
,
Türkiye'yi de içine alan girdap
Yaşadığımız çelişkiler, çatışmalar, savaşlar neyin ürünü?
Tarihte de örnekleri görüldü, iktidar olanlar, kendi iktidarlarının sarhoşluğuna kapıldıklarında kendilerinin sözlerinden başka bir söz dinlemezler. Oysa bugün gelinen aşamada tek bir akla değil, birden çok akla ihtiyacımız var.
İçinde bulunduğumuz Ortadoğu ülkeleri savaş ve gözyaşı içinde.
Akdeniz Doğusu’nun kadim kültürlerinin Batı’nın daha genç kültürleriyle tanıştıkları yerlerin bütününü ifade eden, Toros dağlarının güneyinde Orta Doğu’da geniş bir alanı kapsayan Levant ülkesi insanlarından biri olan Amin Maalouf, “Eğer farklı ulusların tektanrıcı dinlerin mensupları dünyanın bu bölgesinde birlikte yaşamaya devam etseler ve yazgılarını uzlaştırmayı başarsalardı, tüm insanlık ahenk içinde bir arada yaşama ve refah konusunda ilham alabileceği, yolunu aydınlatacak anlamlı bir model bulmuş olacaktı. Ne yazık ki bunun tam tersi cereyan etti, nefret ağır astı, birlikte yaşama konusundaki yetersizlik kural haline geldi. Doğu Akdeniz’in ışıkları söndü. Sonra karanlık gezegene yayıldı.” diyor.[2]
İktidar nereye koşuyor?
Türkiye’de yaşayan bizler hangi yöne doğru akıp gideceğiz? Bir yandan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş başkanı olduğu iddiasıyla iktidara gelen AKP genel başkanı, Ortadoğu'nun dizayn edilmesine dair politikaları destekleyen çalışmalarını yürütürken, bunu Devlet ve millet adına yaptığı iddiasıyla halkını aldatmaya devam ediyor. Irak, Suriye derken Libya'ya kadar uzanan ve Akdeniz'de “Mavi Vatan” iddiası ile devam eden süreçte, bir bataklığa doğru sürükleniyoruz. Tüm bunların sorumlusu mevcut iktidar, peki muhaletef bunun neresinde? Muhalefetin politikaları da iktidarın politikaları ile aynı izdüşümde. Millilik, Devletçilik gibi hamaset üzerinden üretilen politikalar karşısında, iktidarıyla muhalefetiyle aynı ortak noktada birleştiklerini görüyoruz.
TBMM başkan vekili Celal ADAN'ın başkanlığında toplanan meclis genel kurulunda, CHP, HDP ve TP'in “Hayır!” oyu kullandığı oylamada, AKP, MHP ve İYİ Parti'nin “Evet!” oylarıyla, sınır dışına asker gönderme tezkeresi 2 yıl daha uzatıldı. Tezkereye göre “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiğinde sınır ötesi harekat ve müdahalade bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçla yabancı silahlı kuvvetlerinin de Türkiye'de bulundurulması” mümkün olabilecek.
Önceden uyarı
Levant ülkesi insanları, içine düşürüldükleri kaos ortamından kaçıp kurtulmanın umuduyla, Akdeniz’in sularına gömülüyorlar. Umuda yolculukta başarılı olanlar, kendi kurtuluşları üzerinden bakıyorlar hayata ve yaşam devam ediyor.
“Şu ya da bu şekilde, dünyadaki halkların tümü bir karışıklık yaşıyor. Zengin ya da yoksul, küstah ya da uysal, işgalciler işgal altındakiler, kısacası hepimiz aynı dayanaksız sala binmişiz, hep birlikte suya gömülmek üzereyiz. Gelgelelim, yükselen denizi hiç dert etmeden birbirimize sövüp saymayı, kavga etmeyi sürdürüyoruz. Bize doğru yükselirken, önce düşmanlarımızı batırsa, bu yıkıcı dalgayı alkışlayabiliriz bile.” diyor yine Maalouf[3].
Bu yıkıcı dalgayı alkışlamaktan derhal kurtulmalıyız.
Savaşa karşı çıkan aydınlar, muhalifler, iktidarın baskısı ile karşı karşıya.
Bir zamanlar bir TV söyleşisinde izlemiştim. Sırrı Süreyya ÖNDER, Suriye'ye müdahale edilmesi konusunda, “Kendi ellerinizle Kürdistan'ı kurarsınız, yapmayın!” demişti. O tarihte Önder'in ne demek istediği anlaşılmadı ama bugünlerde sonuçları ortaya çıkıyor. Irak'da bölgesel yönetim olarak ortaya çıkan Kürdistan, Suriye'de de kurulma aşamasında. Bu savaş bataklığı, Türkiye'yi içine çektikçe, sanki Türkiye'nin karşı çıkıyormuş gibi göründüğü hamasetin tam tersi sonuçların ortaya çıkmakta olduğuna tanık oluyoruz. Başkalarını “bölücü” yapanlar, esas kendileri “bölücü” olarak meydanı boş bırakmıyorlar. Çünkü mikro milliyetçiliğin sonucu “bölücü”lüktür.
Bir tarih gezisi
Kısa tarihe baktığımızda göreceğimiz üzere, devrimlerin büyük çoğunluğunun savaşlar, yenilgiler ve ağır vergilere dayandığı anlaşılıyor. İnsanlık ağır bedeller ödemiştir ama büyük kazanımlar da sağlamıştır. Küresel çapta gerçekleşen ilk savaş niteliğinde olan “Yedi Yıl Savaşı”[4]’nı bilmekte yarar var. 1628 yılında hükümdar olan Kral Charles, mutlak hükümdarlık gücünü kullanıp, İngiltere Parlamentosu[5]’nu devre dışı bırakarak, iki ayrı savaşa girip yenilmiş, savaşın maliyetinin karşılanması için ise parlamentodan yasa çıkarılmasını istemişti. Buna karşılık İngiliz parlamentosu ise İngiliz Haklar Dilekçesi’ni imzalamadan Kral’ın taleplerini yerine getirmeyeceğini bildirmiştir. Kral Charles İngiliz Haklar Dilekçesi'ni imzalamış fakat, sözünde durmamıştır. Devamında tahta geçen krallar da aynı tutumu sergiledikleri için, II. James 1688 yılında tahttan indirilerek, 1689 yılında James’in kızı Mary ve kocası tahta getirilmiş. Ancak Mary ve kocası tahta getirilmeden önce kralın keyfi davranışlarını sınırlayan, vergi koyma, askere alma gibi önemli yetkileri parlamentoya devreden, parlamento üyelerinin kürsüde söz hürriyeti, yasama dokunulmazlığı ve tutuklanmaması gibi garantileri düzenleyen Haklar Bildirgesi[6] imzalatılmış ve 1689 yılında yayınlanmıştır.
Amerika'daki gelişmeler
İngiltere’nin Avrupa’da özellikle Fransa ile yaptığı “Yedi Yıl Savaşları”nda büyük maddi kayıplara uğraması sonucunda, bu kayıpları sömürgesi konumunda olan Amerika kolonileriyle paylaşmak için, “İngiliz Seyrüsefer Yasaları” olarak adlandırılan bir dizi vergi yasaları çıkardı ve Amerikan halkı bu yasalara karşı bir direniş geliştirdi.
Virginia kolonisi kongresinde, 12 Haziran 1776'da Virginia Kongresinde oybirliği ile kabul edilen Virginia Haklar Beyannamesi[7], "yetersiz" hükümete karşı isyan hakkını da içeren insanın doğuştan gelen doğal haklarını beyan etmek üzere hazırlanan, öncül belgedir.
Kuzey Amerika’daki 13 koloninin İngiltere’ye karşı 1775 – 1783 yılları arasında verdiği bağımsızlık savaşı, Amerikan devrimi[8] diye de anılır. Koloniler Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini[9] yayınlamışlar ve Paris Antlaşmasıyla[10] da bağımsızlıklarını kazanmışlar ve Amerika Birleşik Devletleri kurulmuştur. On Üç Koloni'nin Büyük Britanya Krallığı'ndan ayrı olarak bağımsızlıklarını ilan ettikleri belge olan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’nde"Bütün insanların eşit yaratıldıklarına; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiğine inanıyoruz" denilmiştir.
Avrupa'daki gelişmeler
Fransız devrimi veya Fransız İhtilali[11] (1789-1799), feodal mülkiyet yerine burjuva mülkiyeti geçirmiş[12], mutlak monarşiyi devirip, yerine cumhuriyeti kurmuş, Hristiyan dünyasında Katolik Kilisesi’ni reforma zorlamış, ulusçuluğu başlatmıştır. Fransa özgürlük hareketlerinin yarattığı toplumsal değişim taleplerinin olgunlaşmasıyla gerçekleşen bu devrim, feodal toprak sahibi soyluların ayrıcalıklarını, burjuva soyluları almak için harekete geçmiş, ekonomik olarak güçlenen burjuvazi, toplumsal haklarda söz sahibi olmak için, ihtilale öncülük etmiştir. Vergi yükü altında ezilen kırsal kesim de, şehir burjuvazisine destek vermiştir. Devrimin temelinde ekonomik nedenlerin yanı sıra, aydınlanma hareketinin de yer aldığını görüyoruz. 1848 Devrimleri[13], Avrupa’da meydana gelen en yaygın devrim dalgasıdır.
Komünist Manifesto
Karl Marx ve Freedrich Engels’in birlikte kaleme aldığı “Komünist Manifesto”[14], özel mülkiyeti bir devrimle ortadan kaldırarak sınıfsız ve devletsiz bir toplum düzeni tezini ortaya atacaktı. Bu önermeye göre, toplumların tarihi sınıf savaşı tarihiydi, toplum burjuvazi ve proletarya olarak ikiye ayrılmış, önceleri küçük işletmelerin üretimi yerine, büyük fabrikalarda üretim tekelleşmişti. Tekelleşen üretim emeği ile geçinen çalışanları, işçileri, proletaryayı yaratmıştı. Köy, kente bağımlı, henüz hammaddeleri işleyemeyen ülkeler, sanayi devrimini gerçekleştiren ülkelere bağımlı hale gelmişti. Fabrikaların sanayisi geliştikçe, erkeklerin yerine, çocuklar ve kadınların da çalışması mümkün olabiliyordu.
Kapitalizm, burjuvazinin yerine proletaryanın geçeceği bir dünyanın kurulmasına da zemin yaratıyordu. Burjuvazinin mezar kazıcısı proletarya olarak öngörülüyordu. Kapitalizmin burjuva sınıfı sayıca az, emeği ile çalışan proletarya ise sayıca çoktu ve örgütlenebilirse, var olan sistemi değiştirebilirdi. Bundan dolayı proletaryanın önce kendi ulus burjuvazisi ile hesaplaşması öngörülmüştü. Ancak sermayenin küreselleşmesi, proletaryanın ulusal ölçekte örgütlenmesini yetersiz kıldı. Manifestoya göre sermaye kişisel değil, toplumsal bir güçtür. Komünizmin en önemli özelliği, mülkiyetin değil, burjuva mülkiyetinin ortadan kaldırılmasıdır. Komünistler, proletaryanın çıkarları ile kendi çıkarlarını aynı gören düşünce insanları olarak, işçi sınıfının yanında yer almayı tercih ettiler. İşçi sınıfı partilerine karşı ayrı bir parti oluşturmak yerine, tüm dünya proletaryasının ortak çıkarlarını gösterip öne çıkardılar. O nedenle sanayi uygarlığı döneminde komünist partiler, her ulus devlet ülkesinin işçi partilerinin en ileri ve kararlısı olarak, bütün işçi partilerini ileriye iten bütüncül bakışa sahip olmak durumundaydı. Temel amaç proletaryanın sınıf olarak örgütlenmesi, burjuva egemenliğinin sona erdirilmesi, proletaryanın politik iktidarı ele geçirmesinin sağlanmasıydı.
İşte bu yol göstericiliğin de etkisiyle, devrim düşüncesi topluma yayıldı, bütün şiddetiyle 1848 devrimleri baş gösterdi[15]. Özellikle İtalya, Almanya, Fransa, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan’da halk silahlanarak, kendi iktidarlarına karşı ayaklandılar, bu ayaklanmalar karşılıklı olarak Karl Marx ve Freedrich Engels’in yazmalarına ilham kaynağı olduğu gibi, yazmalar da ayaklanmalara ilham verdi. İşçi sınıfının gazabından gizlenmeye çalışan kral, Berlin’deki sarayında korkudan titriyordu.[16]
1870 yılında III. Napolyon tarafından başlatılan Fransız-Prusya[17] savaşı, Fransızların yenilgisiyle sonuçlanınca, ortaya çıkan “Paris Komünü” deneyimi de böyle bir ortamın sonucudur. Yukarıdan aşağıya sıralanan hareketlerin başta İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya’da meydana geldiklerini, daha sonra bu hareketlerin başkaca ülkelere sıçradığını görüyoruz. 7-17 Aralık 1905 tarihinde Moskova'da ortaya çıkan, ilk 2 gün barışçıl geçen ayaklanmayı[18], birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru gerçekleşen Büyük Ekim Sosyalist Devrimi[19] takip etmiştir. Ekim Devrimi dünyada ilk, Karl Marx ve Freedrich Engels’in birlikte kaleme aldığı “Komünist Manifesto” düşünün tüm dünyaya yayılmasına etki eden, 20. yüzyılın en önemli olaylarından biri olmuştur.
Yeni bir uygarlık
İktidar son baharını yaşarken, geriye kalan bir son değil, sonsuzluktur.
“Ya bu yüzyılda herkesin kendisiyle özdeşleştirebileceği, aynı evrensel değerlerle bütün haline getirilen, insanlık serüveninde güçlü bir inancın rehberlik ettiği ve bütün kültürel çeşitliliklerimizle zenginleşecek bir uygarlık kurmayı başarırız ya da ortaklaşa bir barbarlığın içinde yok olup gideriz.”[20]
Türkiye'nin de içinde bulunduğu koşullar, tarihte görülen derslere gebe koşullara dönüşmektedir. Siyasi iktidarın hukukun ötesine geçen uygulamalarla, uluslar arası boyutlara varan baskı ve zorla iktidarını yürütemeyeceği açıkça ortada.
Artık İktidar son baharını yaşıyor
[1 Michio KAKU, Hiperuzay (Paralel Evrenler, Zaman Bükülmeleri ve 10. Boyutta Bilimsel Bir Macera), ODTÜ Yayıncılık, 1. basım, syf.41
[2 Amin Maalouf, Uygarlıkların Batışı, Deneme, Çeviren:Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, 7. baskı, syf.12
[3] Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya (Uygarlıklarımız Tükendiğinde), Deneme, Çeviren:Orçun Türkay, Yapı Kredi Yayınları, 21. baskı, syf.19
[4 https://tr.wikipedia.org/wiki/Yedi_Yıl_Savaşı
[5] 1707 Birleşme Yasası ile İngiltere ve İskoçya, Büyük Britanya Krallığı adı altında birleşti, Birleşme ile birlikte İskoçya Parlamentosu dağıtılarak yetkilerini Birleşik Krallık Parlamentosu’na devretti. (Özerk bir İskoç parlamentosu daha sonra 1999 yılında yeniden kuruldu.) Birleşik Krallık Parlamentosu ilk oturumunu 23 Ekim 1707'de yaptı. 1800'deki yeni bir birleşme yasası ile İrlanda Parlamentosu da dağıtıldı. Parlamento Avam ve Lordlar Kamarası’ndan oluşur, Birleşik Krallık'ın en üst anayasal organıdır. Bu iki meclise, sınırlı şekilde kanun yapma yetkisi olan ve bu yüzden parlamentonun üçüncü bir parçası sayılabilecek olan monarşinin temsilcisi kral/kraliçeyi (1952'den beri II. Elizabeth) de eklemek mümkündür.
[6] https://tr.wikipedia.org/wiki/1689_Haklar_Beyannamesi
[7] http://dusuncetarihi.kapadokya.edu.tr/makale/virginia-insan-haklari-bildirisi-1776.html
[8 https://tr.wikipedia.org/wiki/Amerikan_Devrimi
[9] Birleşik Devletler Kongresi (United States Congress) tarafından 2 Temmuz 1776 tarihinde onaylanmış 4 Temmuz'da ilan edilmiştir.
[10 Paris Antlaşması, 3 Eylül 1783 tarihinde imzalanmış, Konfederasyon Kongresi tarafından 14 Ocak 1784'te, Büyük Britanya Kralı tarafından 9 Nisan 1784'te onanmış ve Büyük Britanya Krallığı ile Kuzey Amerika'daki On Üç Koloni arasındaki Amerikan Devrimi Savaşı'nı sona erdirmiş olan barış antlaşmasıdır.
[11 https://tr.wikipedia.org/wiki/Fransız_Devrimi
[12] Komünist Manifesto, Karl Marx, Friedrich Engels, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Mart 1976, syf.43
[13] https://tr.wikipedia.org/wiki/1848_Devrimleri
[14] Komünist Parti Manifestosu, Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından ilk olarak 21 Şubat 1848'de yayımlanan yazı, Londra’da yapılan uluslararası bir toplantı sonrasında kaleme alınan komünizmin ilk bildirgesi.
[15 https://tr.wikipedia.org/wiki/1848_Devrimleri
[16] Michio KAKU, Hiperuzay (Paralel Evrenler, Zaman Bükülmeleri ve 10. Boyutta Bilimsel Bir Macera), ODTÜ Yayıncılık, 1. basım, syf.40
[17] Prusya, tarihin değişik dönemlerinde değişik anlamlarda kullanılmış bir isim olmakla birlikte en çok 1713-1867 yılları arasında kendisine Prusya Krallığı adını veren ve Orta Avrupa'da hüküm süren Alman devletinin ismidir.
[18] https://tr.wikipedia.org/wiki/1905_Moskova_Ayaklanması
[19] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekim_Devrimi Ekim Devrimi, Rusya’da Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’de (Miladi takvime göre 7 Kasım 1917), Petrograd’daki geçici burjuva hükûmetinin devrilerek, iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmesini sağlayan ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açan devrimdir.
[20]Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya (Uygarlıklarımız Tükendiğinde), Deneme, Çeviren:Orçun Türkay, Yapı Kredi Yayınları, 21. baskı, syf.27