İsmail DUYGULU

İsmail DUYGULU

ofisavukatlik@gmail.com

15 Mayıs'da çayları koyuyoruz!

Her zaman olduğu gibi, yine söylüyoruz. Ne kişisel ikbal için, ne de başkaca herhangi bir beklenti için siyaset yapmaktan da yapılmasından da hazzetmiyorum. Ben ve çevremdeki arkadaşlarım, yaşanılabilir bir Türkiye özlemi içinde olan insanlardan birileriyiz. Güzel bir ülke olsun, herkesin karnı doysun, kimse yaşamı ıskalamasın. Daha henüz bıyığı terlememiş insanlarımız acı çekmesin, beton zeminlerde yatmasın, işkence görmesin, nezaretlerde, cezaevlerinde yaşam sürdürmek zorunda kalmasın.İşte bu özlem içinde olan geniş yığınlar olarak, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimini yapacağız. 14 Mayıs pazar günü sandık başlarında, oy kullanılacak bölgelerde görev üstlenecek insanlarımız, sandıklara sahip çıkmalı, aynı zamanda seçmenler olarak bizler de onların yanında oylarımıza sahip çıkma iradesini göstermeliyiz. Özellikle seçim günü akşam sokaklarda olmalı, sandık sonuçlarını takip etmeli, "Adam kazandı!" manipülasyonlarına prim vermemeliyiz.  

Cumhurbaşkanlığı seçimi

   Cumhurbaşkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Sinan Oğan ve mevcut cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylıkları açıklandı.

Görünen o ki, herhangi bir hile, yasal olmayan durum söz konusu olmaz ise, cumhurbaşkanı adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu’na halk büyük bir eğilim gösteriyor. 14 Mayıs akşamı, bunun coşkusunu yaşayabiliriz. Umut ediyoruz.

Sol, sosyal demokrat çevrelerde Muharrem İnce’nin adaylığını geri çekmesi isteniyor. Ancak İnce adaylığını geri çekmeyeceğini açıkladı.

Hem Sinan Oğan’ın hem de Muharrem İnce’nin adaylığının mevcut iktidara yarayacağı yönünde yorumlar var.

Gönlümüzden geçen, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi.

Parlamento seçimi

Diyelim ki, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildi. Ama özlemlerimizi hayata geçirmek için, bu yetmiyor. Mevcut sistemi toptan değiştirmek için, parlamentoda yer alacak muhalefet siyasi partilerinin milletvekili sayısının da yeterli sayıya ulaşması gerekiyor.

 Anayasa m. 175/1'e göre,

"Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir. Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür."     

Bu sistemi değiştirmek için Anayasal değişikliklere ihtiyacımız olduğuna göre, parlamentonun üye tam sayısının beşte üçünü aşan bir sayıda milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. Eğer muhalefet partileri bu sayıda milletvekiline ulaşamazlarsa, anayasal değişiklik yapılamayacak ve sistem olduğu gibi devam etmek durumunda kalacaktır.

Kanunların kabulü, Anayasa m. 96/1'e göre,

"Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir."

O halde Millet İttifakı ve diğer tüm muhaliflerin beklentisinin karşılanabilmesi için, parlamento çoğunluğu önem kazanıyor.

Siyasi parti ve seçmen tutumu nasıl olmalı?

Hem siyasi partiler ve hem de seçmenler olarak buna dikkat etmemiz ve kararlarımızı buna göre vermemiz gerekiyor.

Genel baraj ve hesaplama    

 Milletvekili Seçimi Kanunu m. 33'e göre, siyasi partilerin parlamentoda yer alabilmesi, yani milletvekili çıkarabilmesi için ülke genelinde uygulanan geçerli oyların yüzde 7’sini aşan oyu almaları gerekiyor. Eğer bir siyasi parti ya da ittifak bu sayıya ulaşamaz ise milletvekili çıkaramıyor. O siyasi partiye verilen oylar boşa gidiyor ve çoğunluğu alan siyasi partiler, tüm milletvekillerini alabiliyor.

Bu barajı aşabilmek için, siyasi partilerin ittifak halinde seçimlere katılması mümkün.

Hesaplama nasıl yapılıyor?

Barajın hesaplanmasında ittifak içinde bulunan siyasi partilerin toplam oyları esas alınıyor. Toplam geçerli oyların %7'sini aşan parti ya da ittifak partileri barajı geçmiş sayılıyor.

Buna göre Yüksek Seçim Kurulu, bütün illerden alınan bilgilere göre, Türkiye genelinde geçerli oyların toplamını yapıyor, her siyasi partinin ve ittifakın aldığı geçerli oy toplamını genel geçerli oy toplamına bölerek, siyasi partilerin ve ittifakların ülke genelinde aldığı oy yüzdesini hesaplıyor ve yüzde yedilik barajı aşan siyasi partilerin ve ittifakları tespit ediyor.

Peki milletvekili seçimleri nasıl belirleniyor?

Daha önceki kanuni düzenlemeye göre ise, ittifakların elde edeceği milletvekili sayısının hesaplanmasında, ittifak yapan siyasi partilerin toplam oyu, ülke genelinde uygulanan barajı geçtikten sonra, ittifak yapan siyasi partilerin kendi arasında, her birinin aldığı geçerli oy sayısı esas alınarak paylaştırılıyordu. Şimdi bu durum değişti.

Milletvekili Seçimi Kanunu m. 34’e göre, bir seçim çevresinde seçime katılmış siyasi partilerin ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılıyor. Siyasi partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe ... ila o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünüyor. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayrım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanıyor. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan siyasi parti veya ittifak ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunuyor. Son kalan milletvekilliği için birbirine eşit rakamlar bulunduğu takdirde, bunlar arasında ad çekilmek suretiyle tahsis yapılıyor.  

O halde ittifak içinde yer almasına rağmen bir siyasi parti, kendi logosuyla seçime katıldığı takdirde, çıkaracağı milletvekili sayısı, yine kendi aldığı oy sayısına göre belirleniyor.

 O halde, ittifak içinde katılıp, ülke barajını aşmasına rağmen, bir siyasi parti kendi logosuyla katılıp, yeterli oya kavuşamaz ise, o seçim çevresinde milletvekili çıkaramıyor.

Hazine yardımı

Anayasa m. 68/8. fıkraya göre siyasi partilere hazineden, yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapılıyor. Partilere yapılacak yardım, alacakları üye aidatı ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenleniyor. Siyasi Partiler Kanunu ek 1. maddeye göre; Yüksek Seçim Kurulu’nca son milletvekili

genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü maddesindeki genel ülke barajını aşmış bulunan siyasi partilere her yıl Hazineden ödenmek üzere o yılki genel bütçe gelirlerinin belirli bir oranı -'(B) Cetveli' toplanmış beşbinde ikisi oranında- ödenek olarak konuluyor. Bu ödenek, Devlet yardımı yapılacak siyasi partiler arasında, partilerin genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulu’nca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı olarak bölüştürülmek suretiyle her yıl ödeniyor. Bu ödemeler, o yılki genel bütçe kanununun yürürlüğe girmesini takiben on gün içinde tamamlanıyor.    Bu yardımlar sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılabiliyor.

Ülke barajını aşan partilerin yanı sıra, milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların %3'ünden fazlasını alan siyasi partilere de hazineden yardım yapılıyor. Bu yardım, Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü maddesine göre belirlenen genel geçerli oyların %7'sini geçen siyasi partiler içinden, en az hazine yardımı alan siyasi partinin almış olduğu yardıma göre, yardım yapılacak siyasi partinin genel seçimlerde aldığı toplam geçerli oyu esas alınarak, buna orantılı şekilde yapılıyor. Buna göre yapılacak yardım bir milyon Türk Lirasından az olmuyor. Bunun için her yıl Maliye Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konuluyor.

  Öngörülen bu yardım miktarları; yardımdan faydalanabilecek siyasi partilere, milletvekili genel seçiminin yapılacağı yıl üç katı, mahalli idareler genel seçim yılı için iki katı olarak ödeniyor. Her iki seçim aynı yıl içerisinde yapıldığında bu ödemenin miktarı üç katını geçemiyor. Buna göre yapılacak katlı ödemeler, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim takvimine dair kararının ilanını izleyen 10 gün içinde yapılıyor.

Hazine yardımı beklentisi

 Doğal olarak siyasi partiler, parti binalarının kirası, partinin giderleri gibi konularda zorlanıyorlar ve üyelerinin katkıları buna yeterli gelmiyor. Bu nedenle düşüncesi olup, insanlara bu düşüncesini anlatmak isteyen bir siyasi parti, yeterli kaynak edinemediği için, yok olup gidiyor.

Bu nedenle siyasi partiler tek başlarına ya da ittifak içinden de olsa, kendi logosu ile seçime katılarak ülke genelinde geçerli oyların %3’ünü aşan bir oya kavuşmak ve böylelikle milletvekili çıkaramasalar da hazine yardımından yararlanmak istiyorlar.

Önümüzdeki seçimlerde de ittifaklar içinden seçime katılacak siyasi partilerde bu

yönelimin olduğu görülüyor. Örneğin Millet İttifakı'nda DEVA Partisi ya da Emek ve Özgürlük İttifakı’nda da TİP’in – Emek Partisi (EMEP) bu düşünceden vazgeçerek, Yeşil Sol Parti listesiyle seçime katılma kararını açıkladı- seçimlerde, ittifak içinde kalıp, barajı geçme ve fakat kendi logosu ile seçimlere katılarak %3 barajını da geçerek, hazine yardımı alma gayreti devam ediyor.

 Ancak böyle bir durumda, daha önceki yasal düzenlemeye göre, geçerli oyların her ittifakın kendi içinde toplanması ve alınan oya isabet eden milletvekillerinin de yine ittifak içinde alınan oya orantılı olarak dağıtılması kuralı artık uygulanmayacak. Yeni düzenlemeye göre, her ne kadar ittifak partileri ülke barajını aşmak için %7 barajı yönünden aldıkları toplam oyları sayılırken, hazine yardımı için gerekli olan %3 oylar ise, her partinin kendi aldığı oya göre belirlenecek. Yanı sıra, ittifakın aldığı oya göre değil, kendi logosu ile katılan partilerin aldıkları oya göre milletvekili dağılımı yapılacak.

Tuzak içinde tuzak kurgulanmış durumda. Eğer bu tuzağa düşülür, her parti kendi logosu altında seçimlere katılır ise, yani ittifak içinde yer alınmasına rağmen, ayrı logo ile oy pusulasında görünürler ise, milletvekili sayısında düşme olabilecek ve bu sayısal olarak daha güçlü görünen siyasi partilerin lehine olacak ve muhalefet her halükarda milletvekili sayısı yönünden zaafiyete düşecek.

Geçtiğimiz dönemde ittifak olarak seçimlere giren partilerin aldıkları toplam oylara göre, ittifak partileri içinde milletvekili dağılımı yaparken, şimdi muhalefeti bölmenin ve az sayıda milletvekili çıkarmasının bir yöntemi olarak ise ittifakların aldığı oylara göre kendi içinde değil, tüm seçimlere katılan partiler arasında milletvekili dağılımı yapılacağı için, ayni ittifak içinde seçimlere katılmanın tek faydası, %7 seçim barajını aşmaya yarıyor.

  İttifak içinde katılıp da ayrı parti logosu ile seçimlerde var olmak demek, alınan oyların bölünmesi ve milletvekili çıkarabilecek sayıya ulaşamama riskini yaratacaktır.

İşte, tek başına seçime katılması halinde %7 barajını aşamayacak ve fakat ittifak ile seçime katılıp, ama kendi logosu ile yer almak isteyen siyasi partiler, hazineden yapılan bu yardımın peşine düşerek, oylarımızı riske atıyorlar.

O nedenle, ittifak içinde olup da ayrı logo altında seçimlere katılma ısrarında olan siyasi partilerin bu tuzağa düşmemeleri gerekiyor. Kısır siyasi parti beklentilerine düşmek, muhalefetin genel beklentisine zarar verebilir. Bu nedenle, mümkün olduğunca tek merkezde oyların toplanmasını sağlamak en etkili yoldur.

 Muhalefete oy verecek olan seçmenlerin buna dikkat etmeleri gerekiyor. Ondan dolayı Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı'nın merkez partileri hangileri ise oylarımızı o partilere vermek, daha isabetli olacaktır. Seçmenler olarak, siyasi partilerin hazine yardımı beklentisine dayalı aldıkları kararlara pirim vermeyelim, oy vereceğimiz ittifakın merkez partisine oy verelim.

 Nitekim Emek Partisi (EMEP) doğru ve isabetli bir karar almış ve Yeşil Sol Parti bünyesinden seçimlere katılma kararı almıştır.

   Çözüm ne olabilir?

  Siyasi partiler seçimlerde oluşturdukları ittifak ilişkisini, devam eden siyasi yaşamlarında da sürdürebilirler ve hazineden alınan yardımı fiili olarak birbirlerine destek olacak şekilde harcarlar ise bu sorun çözümlenebilir. Örneğin şimdiye kadar HDP bu konuda ciddi bir hata içine düştü, hazine yardımlarını doğrudan kendisi harcadı ve kendi bileşenlerine kuruş vermedi. Bileşen partiler ise eridi, sönümlendi ve hatta bileşenlerin üyeleri, “HDP varken, kendi partime ne gerek var” duygusuna düşerek, kendi partisini terketti, kimi HDP’ye katılmış ise de, kimi de başkaca siyasi partilere gittiler.

Yasal prosedüre göre bu mümkün olmayabilir görünebilir ama fiiliyatta olabilir. Örneğin HDP Ankara’da tuttuğu kaç katlı genel merkez binasının en üst katını, kendi bileşeni partilere ayırabilir ve bileşen partiler hiç değilse genel merkez bina kirası vermekten kurtulur ve kendi varlığını sürdürebilirdi. Ama HDP bunu yapmadı.

  HDK zihniyeti sönümlenince de HDP kendi içinde sönümlenmeye başladı. Esasında kapatma davası değil, HDP’nin kendi zihniyeti bu tükenişi getirdi. Ve hala görüyoruz ki, Yeşil Sol Parti’yi dışarıdan yönlendirmeye, yönetmeye çalışıyorlar; Yeşil Sol Parti de iradesini teslim etmiş gibi görünüyor. Oysa bu politikalar daha tutarlı oluşturulabilirdi.

Boykot ya da sandığa gitmemek kime hizmet eder?

Bir kaptan için olayların öyküsü farklı olabilir, yani siyasi partiler ya da yöneticileri için farklı gerekçeler olabilir. Kaptanın gemisini azgın dalgalardan, fırtınadan, yağmurdan, kayalıkların dehlizlerinden geçirerek, nasıl zorlu bir mücadele ile bir limandan diğer bir limana gemisini getirmesine dair öykü ve macera kendisinin yaşadıklarıdır. Limanda o gemiden çözüm bekleyen insanlar ise, bu maceraya anlam yükleseler de, ilgilenmezler. Onlar için önemli olan bekledikleri yolcu ya da yükleri, yani umutlarıdır.

Bugün yurttaşlar olarak bizler, sakin bir limanda, özgür, refah içinde, huzurlu bir yaşam sürdürmek, acılarımızla, sevinçlerimizle, hüzünlerimizle insan olmak istiyoruz. Kaptanların maceralarının gerekçeleri nedeniyle, limana varmayan gemiler istemiyoruz.

O limana varılacak. Bu liman yetmez, diğer limanlara da gidilecek. Ama beklenen limanda, her şey güllük gülistanlık olmayacak diye, yükü denize atmak olmaz.

 HDP bileşenlerinden olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) de böyle bir maceraya sürüklemeye çalışıyor. İşte bu “maceracılık” da sola ciddi zararlar vermiş ve yurttaşların güvenini kazanmasına engel olmuştur. Ama bilinçli yurttaş, bu sığ sularda boğulmayacak, kendi özgür kararını verecek, mevcut sistemi önce cumhurbaşkanından başlayarak, sonra parlamentoda yeterli çoğunluğu kazanarak, sistemi değiştirme, en azından sistemin bir tuğlasını çekme uğraşı içinde olacak ve oyunu muhalefetin en güçlü adayı Kemal KILIÇDAROĞLU'na verecek, parlamento seçimlerinde de muhalefetin ittifakları içinde yer alan merkez partilerine oylarını vereceklerdir.

İşte bu nedenle sandığa gitmemek, boykot önermek ya da ittifak listelerinden parti logosu görünür kılınacak şekilde seçimlere girme dayatmalarından vazgeçmeliyiz. Çünkü örneğin bugün HDP'yi oluşturan birden fazla siyasi parti var ve bunlar kendilerini sönümlendirme pahasına, HDP'yi var ettiler. HDP'nin geldiği noktada, HDP yerine Yeşil Sol Parti seçimlere katılacak. Emek ve Özgürlük İttifakı altında görünür olan partilerin dışında, HDP ya da Yeşil Sol Parti oluşumunun bünyesinde de birden fazla parti ve çevre var. TİP’in tutumu gibi, HDP’nin bileşeni diğer partiler de aynı taleple gelseler, nasıl bir düzenlemeye gidebileceğiz? O nedenle seçimlere, ittifak içinde kendi parti logosu altında katılma peşinde koşanlar, doğru bir seçenek sunmuyorlar.

 Kürt Özgürlük Hareketinin Tutumu

  Bu seçimlerde, Kürt Özgürlük Hareketi kapsayıcı bir tutum takınıyor. Geçmiş olumlu ya da olumsuz deneyimlerin bu kez isabetli değerlendirildiği görülüyor. Emek ve Özgürlük İttifakı'nın “demokrasinin temel dinamiği” olduğunun görülmesi isabetli olmuştur.

Her seçim tarihidir, her seçimin çeşitli gerekçeleri vardır. O nedenle her bir yeni seçimde, özel bir gerekçe yaratılması gerekmiyor. Çünkü bir düşüncenin insanları, yollarında yürürler, bu yürüme yol ve yöntemini değişik stratejik ve taktiklerle geliştirirler.

Medyada yer alan haberlere göre, Kürt Özgürlük Hareketi de, "Yeni seçim yasasına göre, her ittifak tek listeyle bir parti çatısı altında seçime girerse çok güçlü bir biçimde seçimden çıkar. Herkes böyle kendi listesiyle, kendi logosuyla girer, ben kendi gücümü görmek istiyorum derse… bu seçim her partinin, her siyasi yapının kendi gücünü göreceği bir seçim değil. Böyle bir lüksümüz yok. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yok. Bu doğru değil. O yüzden gerçekten basit hesaplara girmemek lazım. Çıkar hesaplarına girmemek lazım." diyerek, muhalefetin "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yanı sıra, parlamento meclis seçimlerinde ne kadar güçlü parlamentoya girerse, parlamentoya vekil koyarsa, o kadar o parlamentoda demokratik kararların alınmasında rol oynar. Yeni anayasanın parlamentoda, mecliste tartışılmasında; demokratik, özgürlükçü bir anayasanın yapılmasında etkili, belirleyici rol oynar. Kürt sorunun çözümü mecliste tartışılacaksa, demokratik temelde Kürt sorunu çözümü için mecliste rol oynar. Demokratik Cumhuriyet inşasında rol oynar. Bu yüzden buna tarihi sorumlulukla yaklaşmak gerekiyor." şeklinde açıklama yaptı.

Bu isabetli yaklaşım, tüm muhalefetin ortak yaklaşımı haline gelebilirse, muhalefet seçimleri kazanır.

 Yurttaş ne diyor?

uhalefetin, muhalefette oluşturulan ittifakların tutum ve davranışları bu nedenle önemli. Ama esas olarak yurttaşın tutum ve davranışı daha önemli hale geliyor. Çünkü bu “eskimiş kafalar”la siyaset üreten, “keskin sirkeler” halkı doğru yönlendirmiyorlar.

 Renkler ve Pencereler Topluluğundan Süleyman Toklu şöyle bir değerlendirme yapıyor: "Tüm bu değişik davranışların nedeni, hem de tarihi dönemeçlerde, kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğunu zannetmelerinden kaynaklanıyor. Maalesef böyle bir şey yok. Oysa herkesin, mutlak doğru kabul ettiği kendi görüşleri birer hipotez. Türkiye sosyalist hareketini yönlendirenler bunun hala farkında değiller. Bilmiyorlar.  Ben Renkler ve Pencereler topluluğunun haftalık söyleşisinde, 'Bilimsel yöntem ve bilimsel bakış açısı' başlıklı kısa sunumumda, bunlara değinmiştim. Özellikle, devrimci dostların bakış açısının ‘sakat’ olduğunu tartışmak için yapmıştım. Bilimsel bakışa sahip devrimciler, özellikle 68 deneyinden sonra bütün farklılıklara rağmen her dönemde, kesintisiz iletişimler sürdürüp eylem birliği, ittifak, birlik gibi davranışlar içinde olabilmeliydi. Tekrar söylüyorum; devrimciler bilimsel bakış açısıyla hareket edemedikleri sürece hem kendilerini hem potansiyellerini heba etmeye devam edeceklerdir."

Mustafa Cevdet Aslan da; "Millet ittifakı Türkiye tarihinde ilk defa demokrasi için burjuva kararlılığının bir ifadesidir. Bu kararlılık Emek ve Özgürlük İttifakı'nda yeterli derecede gözükmüyor. Sol hala kendi içinde demokratik ilişkileri oturtmayı başarabilmiş değil. Siz eğer kurmak istediğiniz düzenin temel taşlarını parti işleyişlerinizde ve ittifak ilişkilerinizde oturtamamışsanız ülkenin demokratikleşmesinin temel gücü de olamazsınız." diyor.

Bu isabetli yorumları yurttaşlar yapıyorlar. Bu değerlendirmeler, siyasi partilerin merkezlerine ne kadar yansıyor, bunu bilemiyoruz. O nedenle, hiç değilse, yazalım, tarihe not düşelim istiyoruz. Mevcut iktidarın yıkım noktasına gelmesi, muhalefete ve verilen karşı mücadeleye rağmen olmuştur. Bunu kabul etmek gerekir. Çünkü iktidar kendi ilkelerine dahi sadakat göstermemiş, kısa günün karı hesabına düşmüş, kendi kendisine boğulmuştur. Ama hala, tutum ve davranışlarıyla muhalefette yer alanlar, özellikle “keskin sirkeler”, iktidarın kabına su taşımaya devam ediyorlar. Örneğin boykot önerisinde bulunanlar, sandığa gitmeyenler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir tercih önermeyenler, bunlardır.

 Türkiye'de demokrasi seçeneğinden yana mıyız, değil miyiz?

  Buna açık ve net olarak karar verebilmeliyiz. Türkiye'nin demokratikleşmesinde hem Millet İttifakı ve hem de Emek ve Özgürlük İttifakı önemli roller oynayacaklar. Ama gerçek bir demokrasinin işletilmesi konusunda Millet İttifakı kendisini daha iyi anlatırken, Emek ve Özgürlük İttifakı bunu tam olarak yansıtamıyor. Örneğin mutabakatla karar alınacak olmuş olsa, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda, “aday göstermeme”de birleşebildiler ve fakat “cumhurbaşkanlığında oy verme” konusunda ise birleşemediler. Bu nedenle açıktan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleme kararı alamadılar. Diğer yandan ise ESP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde boykot önerdi. Diğer yandan henüz örgütlerini tamamlayamayan ve seçimlere girme yeterliliği elde edememiş olan Yeşiller Partisi, doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldı. Daha başka muhalefet partileri de yer yer Kılıçdaroğlu’nu destekleyen açıklamalar yapmaya devam ediyorlar.

 Gideceğimiz yere nasıl varırsak, orası da öyle bir yer olacaktır. Gidilecek yere kavga ile varılır ise yeni vardığımız yerde kavgalı bir yer olacaktır. Kavgalar en başta ve haklı yola çıkan önderleri dahi yer bitirir. O nedenle temel bir yol seçmeliyiz. Yolumuz “demokrasi” yoludur. “Demokrasi”nin ötesinde bir yol önerisi olanlarla, önce demokrasi yolunda yürümeliyiz. Biz demokratik bir hayat istiyoruz. Zorunlu ve savunmada kalmadıkça, şiddetten arınmak istiyoruz. Bu zorunluluk kavramına da en minimal düzeyde anlam yüklemek gerekir. Sınırları genişletilerek, zorunluluk normal hale getirilirse bu da olmaz.

 Zaman zaman mağduriyet, sessizlik iyidir. O nedenle, iktidar haklı olsaydı, kendi içinde bunalıma düşmezdi. İktidar zaten haksız ve biz mücadele etsek de etmesek de tıkanacak. O nedenle biz önce kendimize bakmalı, kendimize çeki düzen vermeliyiz. İktidarın tıkanması ve çökmesine hazırlıklı olarak, krizi yönetebilmeliyiz. Eğer çöküntü arasında, krizi yönetebilecek bir örgütlülük yok ise, zaten fırsat kaçar ve sen arkasından bakakalırsın.

15 Mayıs’ta ne yapacağız?

Bazı eleştiriler var, Cumhurbaşkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu seçildiğinde her şey tamam mı olacak? Elbette bunu görmemek için, soldan en ufak nasiplenmemiş olmak lazım. İktidarı değiştirmekle yetinmemek, sistemi de değiştirebilmek için parlamento çoğunluğuna da sahip olmak lazım. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmak gerekiyor. Temel çözüm böyle görünüyor.

Demokratik bir cumhuriyet istiyorsak, bunun inşasının sadece seçimlerden geçmediği, başkaca bir çok, “milyon baloncuk alternatif ve yöntem”in olduğu bir gerçek. Toplumsal mücadele tek yönlü sürdürülmüyor ama, seçimlerde doğru taktik ve strateji izlemek adımlardan sadece birisidir.

Tarihsel rolünü iyi oynayamayanlar, trenin arkasından bakakalmamıza neden olabilirler. Trenin arkasından bakmayıp, içinde olabilmek için önce seçimlere katılmak, trenin yönünü isabetli belirleyebilmek için de seçim taktiğinde, iktidarın oyunlarına gelmemek gerekiyor.

Bu durumda, 15 Mayıs'da çayları yeniden koyuyoruz!