Almanya’nın birçok kentinde sıkça yapılan etkinliklerde, dikkatler kadına yönelik ‘erkek terörü’ne çekiliyor. İnsanlar bu çağrılardan ne kadar etkileniyor, bilemiyorum. Ancak, gün geçmiyor ki anamız, bacımız, çocuklarımızın anası, sevgilimiz olan kadın ölümlerinden haber gelmesin. Hem de dünyanın birçok köşesinden. Katiller de; eş, sevgili, kardeş, baba...
Çocukken dizinde yatıp, kucağında büyüdüğümüz anamız, elimizden tutup bizi salıncakta sallayan ablamız, okulda melankolik duygularla aşık olduğumuz, bir kuytuda öpmeye doyamadığımız, kumral, siyah, sarı saçlı sevgilimiz ve sonunda ‘ölünceye kadar senden başkasını sevmek yok’ deyip evlendiğimiz güzel yaratık.
Nedir bu katliam, bu nefret, bu haset? Anlamakta zorluk çekiyorum. Bir anlık kızgınlık mı, yoksa kıskançlık mı, namus denilen gelenekler mi? Kadınlarda bu hisler yok mu? Varsa, onlar niye bu kadar çok erkekleri öldürmüyorlar. Yoksa, kadınları katleden tipler anormal mi ! Veya, sahip oldukları kas güçlerini, fiziki olarak güçsüz gördükleri kadınlara karşı kullanıp, diğer alanlardaki güçsüzlüklerini örtme çabası, zevahiri kurtarma gösterisi mi?
Maalesef, tüm dünyada kadınlar şu veya bu nedenle öldürülüyor. ‘Muassır medeniyet’ denilen Almanya’da da. Federal Kriminal Dairesi’nin açıklamasına göre: 2021 yılında, kadın cinayetleri 20 kişi azalmasına karşın, sürdü. 2020 senesinde 139 kadın eşi veya partneri tarafından öldürülürken, geçen yıl bu sayı 113’e düştü. Aynı sene, 14 erkek de kadınlar tarafından öldürülmüş. 2022’nin istatistikleri henüz yayınlanmadı.
Polis kayıtları hergün kadınlara yönelik saldırılarla dolu. Her dört günde bir kadın öldürülmüş, 2021’de. Yetkililere göre, çoğunlukla şiddet uygulamaları aile içerisinde örtbas edilmekte. Olayın mağduru bazı kadınlar polise gitmekten ya korkuyor, ya da utanıyor. Almanya’da kadına yönelik erkek terörünün sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak polise bildirilenler istatistiklerde yer alıyor.
Kadınlar öldürüldü, öldürülüyor ve bu ‚erkeklik‘ sürdükçe, ‚anamız, bacımız, yarimiz‘ yaşamdan veda etmeye devam edecekler. Çünki, katillerin anlayışına göre; kadın onun malı. Böyle olunca da, kendisine ait olana istediği gibi davranabilir! Oysa, kadınlar insanlığın yarısı. ‚Bir insanı öldüren, insanlığı öldürmüş‘ olmaz mı?
Berlinli Avukat Christina Clemm’in sözleri ile‚ ‚Kadınları şu veya bu nedenle öldürenlerin milleti, dini, eğitimleri farketmiyor. Onlar her toplumdan, katmandan çıkabilir.‘
Almanya’da işlenen suçlar, istisnalar hariç, ‚ayrımcılık olmasın‘ diye, kişinin kökeninden ve adından polis açıklamasında bahsedilmez. Benim kırk yıla yaklaşan bu ülkedeki deneyimime göre; ne yazık ki ölen kadınların ve öldüren erkeklerin büyük çoğunluğu yabancı kökenli. İki gün önce ‚kutlanan‘ yılbaşı gecesinde, sokakta vuku bulan vandal hareketlere ‚imzalarını‘ atanlar gibi.