Cömert MİRZA

Cömert MİRZA

comermirza@yesilgunebakan.net

TUI

TUI nasıl bilirsiniz? ‘Bir turizm şirketi. Alman şirketlerinden biri. Dünya’nın en büyük turizm acentası...’ Tüm cevaplar doğru. Ya geçmişini biliyormusunuz? Herhalde birçok okur, ‘Hayır’ der. Ben de birkaç güne kadar bilmiyordum ve merakta etmemiştim. Bir güldürü programında gündeme gelene kadar.

Büyük Alman şirketlerinin birçoğunun geçmişi kirli. Elbette, sorun Almanya ile sınırlı değil. Veya sadece Naziler dönemi ile de sınırlı değil. Yakın zamana kadar dolaylı olarak bulaştıkları birçok ‘pislik’ var. Şu sıralar, büyük bir silahlanmaya hazırlanan, demokrasi ve insan haklarını dilinden düşürmeyen,  Avrupa Birliği’nin patronu ülke olunca iş araştırmaya değer bence.

22 Nisan 1915. Belçika’nın küçük bir şehri olan Ypern yakınlarında, Alman ve Fransız askerleri karşılıklı mevzilenmiş. Serin, sakin bir sabah. Sadece Alman mevzilerinin bulunduğu taraftan esen rüzgarın kıprdattığı yaprakların hışırtısı duyuluyor. Fransızlar heran başlıyacak çatışmaya hazırlanıyorlar. Aniden, rüzgar alışılmadık bir kötü koku getiriyor, ardından ortalığı kaplayan sis.  Kısa bir süre sonra peşe peşe nefes almakta zorlanan askerler yerlerde kıvranmaya başlıyor. Günün bilançosu 1200 ölü, 3000 yaralı. Berthol Brecht’in deyimi ile, ‘Ölüm bir usta işi.’ Bu Meister ise topraklarından iki Dünya Savaşı çıkan ve her savaşta yeni teknikler deneyip, ardında on milyonlarca ölü ve yaralı, yıkılan ülkeler, acılar bırakan ve burnu sürtülen Almanya. Umarım üçüncü bir savaşa teşebüs edenlerle birlikte olmaz!

Dünyada ilk zehirli gazı bulanlar ve savaşta kullananlar Almanlar. BASF ve IG şirketlerinin  üretip, orduya sattığı bu zehir sonucu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız ve diğer müttefik askerlerinden toplam 90 bin askerin hayatına mal oluyor. Bir milyon da yaralı. Savaşın üzerinden yıllar geçmesine rağmen yaralılar arasında binlerce eski asker ölmeye devam ediyor. Ne acı ki, bu zehiri icad eden kimyager  bir Alman Yahudisi olan Fritz Haber. 1933 yılında Naziler iktidara gelince, İngiltere’ye kaçarak canını kurtarabiliyor. Soydaşlarının çoğu onun gibi şanslı değil. 

Bir devin anatomisi

Alman devi TUI dünyanın önde gelen turizm şirketleri arasında birinci. Birçok ülke acentaları ile de ortaklığı var. İnternet üzerinden yapılan turizm ve bilet satışlarının yanısıra, gezegenimiz üzerinde (ileride, mutlaka uzayda da)1600 turistik büroya, beş havayolu şirketi sayesinde 150 uçak, 400 otel ve 16 dev turistik gemi sayesinde uğramadığı kıta, ülke yok.

Yıllık 27 milyon tatilciyi 180 hedefe götürüp deniz, kum, güneş, dağ bayır dolaşmalarını sağlıyor. Tabiki 70 bin çalışanı ile ( bunların üçte ikisi mevsimlik) 2019 yılında 19 milyar Euro kasa yapmış. (Korona döneminde devletten aldığı milyarlarca yardımla işleri gene tıkırında.)

Ne diyorlar iş dünyasında? ‚Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın durur.‘ TUİ’nin arkasında da baba PREUSSAG şirketi. Gelin bu ‚ünlü‘ şirketin geçmişine bir göz atalım.

Sözkonusu şirket 1923 senesinde, Prusya Kömür Anonim Şirketi olarak kuruldu. Bünyesine değişik alanlar, kimyasal üretim de dahil şirketler katarak büyüdü. Yirmili yıllarda çıkan ekonomik kriz döneminde devlet kanatları altına alındı (bu tür ülkelerde, şirketler bunalıma girince, onları kurtarmak için devlet el atıp,iflası önlemek veya başka bir ülkeye ucuza satışını engellemek için bir süreliğne satın alınır.)

İster adını değiştir, isterse mahalleni,  geçmişin peşini bırakmaz‘ derler. TUI de bunlardan biri. Bazı ‚münasebetsizler‘ rahat bırakmayıp, arasıra gazetelere karanlık geçmişle ilgili bilgiler sızdırırlar. Örneğin. İkinci Dünya Savaşında Nazilerin hizmetine sokulan Preussag, yol yapımından beton korunaklara, orduya cephane, araç gereç ve kimyasal maddeler üretir. Kendisine sağlanan savaş esirlerin çalıştırarak. Savaş sonrası, Müteffik güçler tarafından Nazi şirketi olduğu için el konuluyor. Batı Almanya’da ki fabrikalar yedii emine devr edilip, parça parça satılıyor. Gereke ski ortaklarının, gerekse de yenilerin dayanışması sonucu, 1960’lı yıllarda yeniden eski adı ile faaliyete başlayan Preussag, madencilik ve endüstiriyel yag ve kimyasalın yanısıra, zehirli gaz üretimi ve tesisleri yapımına da başlıyor.

Libya ve Irak

Uluslararası faaliyetlere el atan Preussag, 1980’li yıllarda Muammer El Kaddafi ile anlaşarak, Rabta adlı bölgede kurduğu fabrika ile majeşteleri için sinir gazı üretiyor. Bununla da yetinilmiyor. Sırada Saddam Hüseyin ve Irak var. Diktatöre de bol miktarda zehirli gaz lazım! Alman yetkililerin onayı ile, halkına ve azınlıklara hertür zülmü mübah gören Baas yönetimi sorunsuz istediğini alıyor. Halepçe katliamında kullanılan gaz bu. Saldırıda 5.000  çocuk, kadın , yaşlı genç Kürt öldü ve 10.000 sivil yaralandı. Binlerce, binlerce  Kürt ve bölgede yaşayan diğer azınlıklar bir süreliğine Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar. Nazi Almanyasından alınıp, Dersim’de, 1938 yılında kullanılan zehirli gaz da bu şirketin ürünlerinden olabilir!

Yeterince kötü üne sahip Preussag, sonunda edindiği şirketlerle eski ‚zararlı‘ işlerinden çekilerek, 2002 yılında adını TUI olarak değiştirip, insanlığa ‚hizmete‘ turizm alanında devam ediyor.

Umarım, bu yaz tatilinizi kötü bir mazi üstünde yükselen sözkonusu şirketten ayarlamadınız.