Cömert MİRZA

Cömert MİRZA

comermirza@yesilgunebakan.net

Gece

Yaz tüm haşmeti ile Almanya’ya da geldi. Dereceler bazı yerlerde 35’i gösteriyor. Okullar kapanır kapanmaz, bazıları yurt dışına, diğerleri kendilerini Kuzey Denizi’ne veya dağlara, ormanlık bölgelere attı. Şehirler sakin. Ne bir yürüyüş, ne de gösteri var. Ben de bu durumda Eylül ayına kadar yazmaya ara veriyorum. Söz, dönüşte Almanya’dan önemli haberlerin yanısıra, yorumlar ve kısa öykü ve röpörtajlarda buluşacagız. Aşagıda, çerez niyetine kısa bir aşk hikayesi okuyacaksınız. İyi tatiller.

İstenmeyen bir misafir gibi gelip odanın ortasına oturmuştu karanlık. Işık yanmıyordu. Dışarıdan, komşu pencerelerden yansıyan aydınlık tercih edilmişti teklifsiz. Erkek ve kadın yan yana duran iki koltuğa oturmuş, kaçamak bakışlarla birbirini izliyordularsa da, dışarı ile ilgileniyorlarmış gibi, karşıdaki yüksek yapıya, bahçedeki kavak ağaçlarının kıpırtısız yapraklarına bakıyorlardı. Gözleri karşılaşmasın diye, pencerenin öte yakasında olup bitenle ilgilenmeleri inandırıcı değildi. Kadın yeni bir sigara yakarken, kendinden emin, teselli edici bir tonla konuştu.

'Bu iş böyle yürümez!'

O anın sessizliğine kendini kaptırmış erkek irkildi, bakışlarını pencereden yere indirdi. Sehpanın üzerinde duran, adını bilmediği (zaten çiçek isimlerine onun merakları arasında yer yoktu) saksıya, küllüğe ve o ülkenin sert içimli sıgarasına yöneltti acele etmeden.

Kadın ince uzun burnunu kaşırken, konuşmak için neden bulmuş gibi sürdürdü.

'Ne yapmayı düşünüyorsun?'

Erkek kendine güveni olmayan bir sesle inler gibi cevapladı.

'Bilmem... hiçbir fikrim yok. Ardından sigara içmediği halde, her ikisinin arasında duran sehpanın üzerindeki sigara paketine uzandı. Kadın onu savunmasız bir anda yakaladığı hissine kapılarak konuşmasına devam etti.

'Sen iyi bir insansın...ama bu böyle gitmemeli! Nereye kadar sürecek? Birkaç aydır birlikteyiz, hep aynı şeyler... Sen burada kalamıyorsun, ben se peşinden gelemiyorum!' Adamın cevaplamasını ister gibi sustu.

Kentin duvarla iki ayrı sisteme ayrılmasını, sınırın öbür tarafına geçmesinin mümkün olamayacağını hatırlatmıştı karşısında oturan, karşı yakadan yirmi dört saatlik vize ile gelene.

Sigarasından derin bir nefes çekti. Belki de zaman kazanmak içindi bu mola! Erkek, kadının uzun, sarı saçlı dünyasına kaçmıştı sessizce. Onu ilgilendiren bu saçlar ve kadının baş hareketleri ile büründüğü şekillerdi. Bu an hiç bitmesin, bu evden çıkıp gitmesin istiyordu. Başını önüne eğip, ellerini sıkıntılı, kısa saçlarının arasında dolaştırdı. Atış sırası ondaydı gene. Hedefi bulmalıydı her sözcük.

'Kaygılarında haklısın... bende bunları düşündüm... sınırların önemi yok, sevgimiz sürdüğü müddetçe...'

Kadın ok gibi yerinden fırlarken cevapladı.

'Ama benim için var.'

Bu sefer de tutturamamıştı hedefi. Sıra ondaydı gene. Bu defa sektirmemeliydi.

'Varsayalım ki bir aileyiz... (sözlerinin burasında kısa bir an durdu, kadının tepkisini ölçtü... Sarı saçlı pencereye yürüyüp, arkası dönük  onu dinliyordu. Bu halk sabırsız değil, dinlemeyi bilir diye geçirdi içinden. Kabzayı iyi kavramıştı, tetiği çekmeliydi şimdi) ...ve ben de uzak bir yerde çalışıyorum, hafta sonları eve gelebiliyorum, anlamaya çalış.'

'Hayır,' diye kısa ve sertçe cevapladı kadın, ardından aceleyle ekledi.

'Hem biz evli değilizki'

'Evet' diye onayladı erkek, zor duyulur bir sesle. Kadın beklemeden sinirlice söze girdi.

'Aylar oldu... o gece tanışmadığımızı farz et. Senin için zor olacak, biliyorum... ama beni görmedin say o gece...'

Adam cevap vermedi, koltuğunda hafifçe öne kaydı. Küllüğe bıraktığı sigarası sönmüştü. Yeniden yakmayı düşünürken vazgeçti, bakışlarını yere indirdi. Gelecek olumsuz sözcükler bombardımanını bekliyordu. Kahramanca savunmalıydı sevgisini, Fazla zamanı yoktu, kuşatılmıştı. Sıradan bir düşman değildi karşısındaki. Aşkıydı ona karşı çıkan...O savunma taktikleri hazırlarken, kadın sıyırdı aldı düşüncelerinden.

'Ben yaşantıma yön vermek istiyorum. Benimle heran birlikte olacak birisini istiyorum. Biliyorum, aylardır her hafta sonu birlikteyiz. Alıştık birbirimize. Kırlarda dolaştık, bu kentin sokaklarını adımladım seninle, aynı yatağı paylaştık, aynı bardağı kullandık su içerken. Sonra... sonrası... çekip gidiyorsun her pazar gecesi. Bu böyle sürmemeli.'

'Çekip gitmek' diye tekrarladı erkek içinden. Çok uzaktaki günlerde, kapkaranlık geceler günü doğurmadan bir evin kapısını sayısız defalar çekip gitmek zorunda kalmıştı, sevdiklerini arkasında bırakarak. Özgürlüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için, o karanlık gecelerin birinde de, yıllarca sürecek, henüz sona ermeyen biçimde 'çekip gitmişti!'

'Her yönünle hoşuma gidiyorsun. Hayata bakışını seviyorum,seninle huzur buluyorum ve seni seviyorum. Herşey düzene girecek, sadece zamana ihtiyacımız var.'

Kadın kestirip attı.

'Hayır, daha fazla birlikte olmanın anlamı yok. Kendimi hayallere kaptırmak istemiyorum,’

Uzun süre daldığı suyun altından yüzeye çıkar gibi derin bir nefes aldı, bellii belirsiz gülümsedi. İzmariti sertçe küllüğe bastırırken bakışlarını bıraktığı yerden aldı, pencerenin ötesindeki karanlığa daldırdı.

Zaman hantalca ilerliyordu. İkisi de konuşmadan oturuyorlardı. Erkeğin aklında bu sarışın insanların sevmeyi unuttukları düşüncesi gezindi. Komik buldu. Hem diğer sarışınlar neyse ama bunun kahve rengi gözleri vardı... Seç çekmeliydi bu saçma saplantılara. Sessizliği ürkütmemeliydi.Varlığını unutmak istiyordu, odanın karanlığına sığınmıştı... Kadın birden çakmağını aldı eline. Erkek, yeni bir sigaranın yakılmasına hazırlarken düşüncelerini, sehpanın üzerindeki muma uzandı. Mumun aydınlığı karanlığı kovduğunda suskunluk iktidardaydı henüz.

Gecenin bir salyangoz gibi peşinden ince izler bırakarak ilerliyordu. Erkeğin dilediği olmuştu, kandırmıştı geceyi ve sessizliği.Yeni görüyormuş gibi bakışlarını eşyaların üzerinde gezdirdi. Onları da kandırabilirmiyim diye umutlandı biran. Sürdürdü gezintisini. Çıplak, kahverengi döşeme, üzerindeki küçük halı, yerdeki tek kişilik yatak... Köşedeki küçük büfe ve sobanın yanındaki eski, büyük masa ile yeniden tanıştı. Kitap rafında kısa bir mola verdi. Üstünde sevdiği sakallı iki adamın resimlerini taşıyan mavi kaplı kitap, 'Ne haber? Bizden selamı, sabahı kesersen halin böyle olur' der gibiydi. Hızla kitaplardan uzaklaştırdı bakışlarını. Tavandan sarkan basit avizede durdu, mola vermek için tekin bir yere benziyordu.... 'Stop bu gecelik bu kadar' diyecek bir bir ses bekliyordu... 'Motor' dedi, derinlerden bir ses. Ve o ses çok derinlerden devam etti, 'Yer yatağında başka biri olacak. Sarı ve uzun sırma saçlar başka elleri bekleyecek, okşanmak için. Kahverengi gözler, yeşil, mavi, belkide bir çift üzüm karasında kaybolacak. Hafta sonları artık iple çekilmeyecek, köşedeki meyhaneden kırmızı şarap alınıp içilmeyecek gece yarıları... Yalnızlığın devi ile kutsal cenge hazırlan!'

'Yalnız değilim, evde karım bekliyor. Üstelik bana sadık,' diye tersledi bu davetsiz sesi. Tam bitti derken, yeniden o ses, 'Yutmazlar. Sen evdekini sevmiyorsun. Uzaklardaki köklerini hatırladıkça onun kollarına atıyorsun kendini. Dürüst ol.'

İrkildi. Kendisinde eksikler, hatalar aramaya başladı. Aradığını bulmuş gibi sarıldı ilk aklına gelen bahaneye. 'Evet, evet kadına düşünceleri ters geliyordu mutlaka! Ama niye? Aynı pencerelerden bakmıyorlardısa da dünyaya, bir çok konuda komşuydu anlayışları. Sıyırdı aldı kendini bu heaplaşmadan. Birlikte oldukları günlere sürdü duygularını...

Tam kazandım galiba derken, kadın ona döndü, yavaş, okşayıcı bir sesle.

'Dinle...' dedi, kahve fincanını erkeğin her zaman istekle öptüğü ince dudaklarına götürürken.

'Hemen çek git demiyorum. Arada bir uğra, kapımı çal... dediğim gibi, yaşantıma yön vermek zorundayım.'

Erkek oturduğu yerde döndü, gözlerini mumun yarı aydınlattığı kadının yüzüne dikti, gülümsedi.

'Kapını tıklatmak beni sevindirir. Zamana ihtiyacımız var. İki hafta sonra, cumartesi konuşalım bunu.'

Kadın kısık, ancak kendinden emin bir şekilde,

'Cumartesiler hiçbir şeyi değiştirmeyecek.'

Erkek mevzilerin teker, teker düştüğünün ayırdına vardı. Birkaç dakika süren sessizliğin rütbelerini kendi elleri ile söktü. Ceketini almak için doğrulurken, kadın,

'Kalabilirsin.'

Gitmekte kararlıydı. Yalnızlığın devi ile savaş hazırlıkları yapmalıydı, hem de bu geceden itibaren. Kadın uzun saçlarını arkaya atıp, yerinden kalkarken, henüz bitmemiş siğarasını küllüğe bıraktı. Beyaz badanalı koridoru yan yana geçtiler. İki kanatlı uzun, kahverenkli kapının arkasında durdular. Kadın kapıyı açarken sordu.

'Kırıldın mı bana?

Erkek.

Sevgide suçlu yok.'

Uzandı yanağından öptü kadını. Arkasına dönüp bakmadı bu kez. Yarı karanlık merdivenleri inerken, kapı yavaşça kapandı.