Bu yazıda, Almanya’nın bilinmeyen veya az bilinen azınlıkların sularında seyire devam ediyorum. Türkiyeli okur olsun, bu ülkede yaşayan yabancıların çoğu azınlık denince, kendi ülkelerinden gelenleri anlıyor. Evet, biz yabancıların toplam nüfusunun 11 milyonu aştığı doğru. Ancak, Azınlık hakları talep etmek için ortada henüz bir neden yok. Şunun surasında 60 yıl oldu göç edeli. Ne toplu olarak bir eyallette oturuyoruz, ne aynı soydan…Ayrıca, bu 11 milyon insan dünyanın tüm ülkelerinden buraya gelmiş. Dillerimizi rahatça konuşup, yayınlarımızı yapıyor, inançlarımıza göre ibadetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Arada bir ırkçı sözler ve eylemlerle karşılaşsak da, şimdilik iyiyiz…Neyse, konuyu uzatmadan, Almanya’nın kadim azınlıklarından olan ve iki Almanya’nın birleşmesinden önce bu hakka sahip, şimdi sadece kültürel ve dilsel özgürlüğü tanınan Sorbenler var sırada.
Sorbenler bir Batı Slav Halkı. Doğu Almanya’nın güneyinde Sachsen (Saksonya) ve Brandenburg Eyaletlerinde yaşmlarını idame etmekteler. Bu bölgelerdeki Lausitz, Bautzen ve Cottbus kentlerine dağılmış durumdalar. Bu halk ulusal olarak herhangi bir otonomi, federasyona sahip değil. Ülkede ne kadar Slav azınlık yaşıyor, o da belli değil. Alman vatandaşlığına geçen biri, artık resmi istatisklerde sadece Alman görünüyor. Tahminlere göre, asimile olmamış ve dillerini konuşabilen 60 binin üzerinde Sorbe var.
MS, 6. Yüzyılda bu bölgeye başlıyan halklar göçü sırasında, bazı Slav aşiretlerin geldiği biliniyor. Tabi ki o zaman Almanya diye bir ülke yok, bu bölgelerde sıkça el değiştiren beylikler mevcut. 8 - 9. Yüzyıllar arasında bölgeye eğemen olan Doğu Franklar Krallığı bu halkı tebaasına alıyor. Bugün Lausitz kentinde yaşayan Sorbenlerin ise, bir zamanlar ortalarda dolaşan konar göçer aşiretler olduğu malum. Diğer bir iddia da; Sorbenlerin Sırbistan kökenli olduğu.
Bu halkı dış görünüşü ile Almanlardan ayırmak zor: Sarışın, genellikle uzun boylu , Katolik, Protestan ve iyi Almanca konuşuyorlar. Almanlardan ayıran en önemli iki özellik; kendilerine ait dillerinin varlığı ve geçmişten beri gelen kültürel özellikleri.
Berlin’den karayolu ile Çekya’ya seyahaat edenler bilirler. Bu azınlığın yaşadığı (Cottbus kenti) sınıra gelince, tabelalar iki dilli olur. Devlet kurumlarının isimleri de. Sokakta rastlanılan az sayıdaki yaşlı kadınlar kendilerine özgü kıyafetlerle dolaşırlar. Orta eğitim süresince iki dilli eğitim alıp, kendi dillerinde bir gazeteleri var. Ayrıca, bölgedeki devlet TV ve radyoları , günde ortalama 3 saat Sorbce yayın sunmakta. Sorbenlerin dil, kültür serbestliği Sachsen ve Brandenburg Eyalet Yasalarında garantiye alınmış. Bu halk, bulundukları bölgelerde ‚Domowina‘ (Meclis) denen 31 derneğin toplamından oluşan bir kuruluş tarafından resmi makamlarla ilişkide temsil edilir. 1912 yılında kurulmuş. Nazi ideolojisi Slav halklarını ikinci sınıf insan gördüğü için, iktidara geldiklerinde Sorbenlerin elde ettikleri tüm hakları bir kanunla siliyor. Kültürel etkinliklerini, dillerini konuşmalarını, ana dilde eğitimi yasaklıyor. Bunun sonucunda, çok sayıda Sorbe başka ülkelere sürgüne gidiyor. Faşizmin tek amacı vardı: Tüm azınlıkları ortadan kaldırmak. Yahudiler ve Romanları soykırıma uğratıp yok etmek, diğerlerini de bir daha ‚ben buyum‘ dedirtmemek ve ‚yüce Alman soyunun‘ kölesi yapmak.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Domowina tekrar faaliyete geçiyor. DDR (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) kurulunca, Sorbenlere tekrar hakları verilip, azınlık olarak tanınıyorlar. Leibzig Üniversitesi, Bautzen kentlerinde Sorben dili, kültürü üzerine kürsüler kuruluyor. Yaşadıkları şehirlerde kendi dillerinde tiyatro eğitimi, gösterilerine imkan tanınıp, gazeteler, dergiler yayınlanıyor.
DDR ortadan kalkınca, Sorbenler azınlık olmaktan çıkıyor. Daha önce DDR vatandaşı oldukları için, otomatikmen Alman sayılıyorlar. Azınlık olarak tanınmak için girişilen çabalar sonuç vermeyince, 2005 yılında, Cottbus’da ‚Dönüşüm Halk Partisi‘ adı altında yerel bir parti kurdular. 2010 senesinde ise partiyi lağvedip ‚Lausitzer Birlik‘ olarak yollarına devam ettiler.
İki Alman Devleti’nin birleşmesi ile bu kadim halkın sorunları bitmeyip, yeni şekillere büründü. Politik olarak temsil edilmek, yönetimler tarafından muhatap alınmak.Yani diğer Avrupa Ülkelerindeki gibi bir azınlık olarak tanınmak. Şansları olmamasına karşın, davalarından vazgeçmiş değiller. Bu Slav azınlığın Almanya siyasetinde temsil edilmesi, şimdilik değişik partilerde bulunan, seçilmiş Sorben kökenlı milletvekillerinin, üyelerin vasıtası ile sürdürülüyor.
Ja, ricam Heiko Kosel
‚Ja, ricam Heiko Kosel‘ (Benim adım Heiko Kosel‘ diye söze giriyor, bir önceki seçimde Sol Parti’nin Sachsen Eyalet Milletvekili ve Sorbe, bir gazeteye verdiği demeçte.
‚Ben halkımın kültürünü, dilini geliştirilmesi için çalışıyorum.Bu nedenle de kendime yakın bulduğum partiden aday oldum ve Sorbenlerin desteği ile seçildim. Ana dilde eğitim benim için çok önemli.Burada yeterince Slavca –Sorbce bilen öğretmen yok. Çekya ve Polonya’dan öğretmen arıyoruz. Dillerimiz akraba olduğu için biz onları, onlar bizi rahat anlıyor. Öğretmen olmazsa, okul olmaz, dilimiz öğretilmezse, hakkımız olan eğitimi, kültürü sürdüremeyiz.Ve Sorbce sadece evde, bazen konuşulan bir duruma düşer,gün gelir, çocuklarımız bu dili unuturlar.‘
Eski nefret yeni kıyafeti ile geldi
1989 Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, gelişen ırkçılık Sorbenleri de kara, kara düşündürmüş. Ve en önemlisi de; Neo Naziler tarafından saldırılara uğramak ve sokakta, alışveriş yerlerinde, spor kulüplerinde kendi dillerinde konuştuklarında, ‚burası Almanya, burada Almanca konuşulur‘ denerek ikaz edilmeleri. Sözlü sataşmalar, kendi aralarında dillerini konuşan gençler ırkçılar tarafından sıkça saldırılara uğrayıp, dövülmekte. Yöneticilerden gereken ilgiyi görmeyen Sorben gençleri, kurdukları kültürel, sosyal gruplarla birarada olup, Nazi karşıtı kesimlerle saldırıları, hakaretleri önlemek için çaba gösteriyorlar.
Yüzyıllarca, az veya çok, Sorbenler ayrı bir halk olarak hakaretler, baskılar gördüler. Buna rağmen Almanya‘yı terketmemek için direndiler. Onları sadece birlikte yaşadıkları Alman Halkı ve yöneticiler değil, kömür madenleri, işsizlik de zorladı ve bu nedenle sıkça başka şehirlere göçüp, dağılmaya, sonuçta da gittikleri yörenin toplumu içinde kayboldular.
Geçmişte de sık, sık maden bölgelerindeki köyleri yıkılmak zorunda olduğu için yaşadıkları yerleri terkeden Sorbenlerin dilinden düşmeyen bir atasözleri var: ‚ Allah bu bölgeyi yarattı, şeydan altına kömür döşedi.‘